Google Play Store
App Store

Son otuz yılı kimliksel eşitsizlikler hapishanesi içinde tamamladık. Bunun bizim "iç" işimiz olduğunu sanıyorduk -bu sanıyı destekleyen- ülkede olağanüstü bir rejim, ayaklanmış ve gittikçe genişleyen desteğe sahip bir örgüt, valilerin KHK'lerle yönetimi, dağda ve şehirde operasyonlar, işkenceler, akşam kapıdan gözaltında kayıplar ve aleni yargısız infazlar ve -rutinleşen- şehit haberleri vardı. Kürt sorunu en yakıcı sorundu ve "halklar eşit" olmalıydı (Bu dönemi biz, "Türkiye'ye özgü" sanıyorduk).

Oysa dünyada da rüzgarlar kuvvetle bu yönde esiyordu. Ortadoğu bu işin anavatanıydı. Saddam rejimi altında Şiiler, Kürtler ve diğerleri, İran'da Sünniler, Kürtler, Mollalarca eziliyordu. Bu halkların "eşit" olmaları hakkıydı.

∗∗∗

Birincisinin başına gelen belli: Önce ülkesi işgal edildi, ordusu erken havlu attı (ya da onu sattı), uzun bir aradan sonra bir idam sehpasının altında görüldü (O, "son an"da bile "Şiileri öldürün" dedi). İkincisi zaten uzun zamandır hedef: Trump ya da başkası kazanırsa, İsrail'in güvenliği adına bir saldırıya uğraması yüksek ihtimal.

Bu -otuz-kırk- yıl ırklar, halklar, erkek-kadınlar, insan-hayvanlar arasında eşitsizlik konusunda sağlanan giderici gelişmelere, elde edilen haklara, önemli kazanımlara ve özgün bir literatüre sahne oldu. Üniversiteler, basın, bilimsel toplantılar, TV ve sosyal medya yayınları, "milli, ırki, dini, cinsiyete dayalı gruplar arası eşitsizlik" fikrinin anlaşılmasına önemli katkılar yaptı. Ancak aynı yıllarda "ekonomik eşitsizlikler" alanında başka bir şey oldu. Dünyadaki zenginler -hem azaldı- hem daha da zenginleşti, fakirler -hem daha arttı- hem daha da fakirleşti, kısacası toplumu oluşturan büyük insan grupları arasındaki "gelir ve servet eşitsizliği" arttı. "Sınıfsal eşitsizlikler" tavan yaptı (Mesela Davos'ta her yıl toplanan zenginlerin ve liderlerin epeydir tek "gündemi" bu).

Sizin anlayacağınız son otuz yıl Türkiye'de, "kimlikleri eşit yapmak" mücadelesiyle geçti. Ancak bu arada o temel mesele unutuldu: Bu "sınıfları eşit yapmak" arzusuydu (Tabii bu mümkün değil, bir "ütopya", zengin sınıfın azami mülksüzleşmesi pahasına ancak olur).

Sosyalistlerin bile "kimlikçilik" yaptığı -ara geçiş- devriydi bu ve bundan en büyük zararı -bu yıllarda- "iş cinayetlerinde Avrupa birincisi" olarak Türkiye işçi sınıfı ödedi (Şimdi "çocuk işçiler" var, "işçi ölümleri" sıralamasında).

"Milli eşitsizlikler" kuşkusuz bitmedi. Ne Ortadoğu'da, ne "demokratik" Avrupa'da. Milliyetçilik 19. yüzyıldan beri insanlığın hep gündemi ve ideolojisi (Nasıl olmasın ki, ondan en büyük yararı hep sermaye görüyor). Bu yüzden o, 21. yüzyılda da gücünden fazla şey kaybetmeyecek görünüyor.

Ancak önümüzde yeni bir çağ açılıyor. O "sosyal eşitsizliklere karşı mücadele çağı"dır. Ve o çağın perdesi, tek tek ülkelerin kendi içinde ve uluslararası sahada çoktan açılmıştır. Arap Baharı'ndan Gezi'ye, Avrupa'daki arayışlardan (Fransa'da Boyun Eğmeyen Fransa'nın lideri Melenchon mesela) Ortadoğu'ya, Asya'ya uzanmaktadır. Dünya içten içe kaynamaktadır. Amerikan üniversiteleri dahi -1968'den bu yana ilk kez- ayaktadır. Herkes bu yeni çağa göre hazırlanmak zorundadır.