Attila Aşut
yazievi@yahoo.comYeni bir dil gerek
CHP, adı üstünde, Cumhuriyet Halk Partisi. Böyle olunca, partinin dilinin de halkçı olması gerekmez mi? Ama her zaman öyle olmuyor. Hele de parti sözcüleri akademik kimlik taşıyorsa, söylemler genellikle kuramsal ve teknik dile kayıyor…
CHP’nin zaten oldum olası kendini halka anlatamama sorunu var. İşin içine bir de “akademi dili” girince durum daha da karmaşıklaşıyor. AKP deveyi havuduyla (semeriyle) yutsa da bunu kitlesine bir “erdem” olarak yutturmayı başarıyor! Ama CHP, yaptığı olumlu işleri bile kitlelere bir türlü anlatamıyor! Diyeceksiniz ki ülkede gönüllü köleliği seçmiş azımsanmayacak bir kalabalık var. Bunlar, AKP ne yapsa kutsamaya hazırlar! Böyle bile olsa, CHP’nin iktidara yürüyebilmesi için bu engeli aşması gerekiyor.
Peki, nasıl olacak bu iş? Anımsatmak isterim. Önümüzde bize yol gösterecek tarihsel örnekler ve kazanımlar var: 1960’larda Türkiye İşçi Partisi, geniş emekçi yığınlarını damardan yakalayan müthiş etkili bir dil yaratmıştı. TİP, sosyalist bir partiydi; işçileri, köylüleri, aydınları, ülkemiz tarihinde daha önce hiç işitilmemiş bir seslenme biçimiyle kavrayıp kuşatarak kendi çevresinde birleştirmeyi başarmıştı. Merak edenler, bizim Proletaryanın Büyülü Kutusu kitabımızda bunun örneklerini görebilir. Bu dili Yaşar Kemal’ler, Can Yücel’ler, Mahmut Makal’lar, Fukara Tahir’ler, Âşık İhsani’ler, Hamdoş’lar ve parti üyesi emekçiler birlikte yaratmışlardı. Nitekim TİP’ten esinlenen CHP de bu dönemde “Ortanın Solu” söylemini keşfetti. O da “Ne ezilen ne ezen / İnsanca, hakça bir düzen,”, “Toprak işleyenin, su kullananın” gibi sosyalizm çağrışımı yapan belgilerle toplumda devrimci bir coşku yarattı ve yakaladığı bu ivmeyle 1973 seçimlerinde yüzde 33,3 oy alarak Meclis’te birinci parti oldu.
Yani demem o ki halkı etkilemenin yolu, dili yaratıcı biçimde kullanmaktan geçiyor.
∗∗∗
Saygın bir ekonomist olan Prof. Dr. Yalçın Karatepe, şimdilerde CHP’nin “Gölge Maliye Bakanı”dır. Zaman zaman açıklamalarını dinliyorum. Geçenlerde Halk TV’de Gözde Şeker’in sabah izlencesinde konuşurken “Kamiaş hesapları”ndan söz etti. Ardından “Mehmet Şimşek bizi dinlemiyor, Siri’yi dinliyor” dedi!
Gerçekten anlamadım!
“Kamiaş hesabı” nedir? Siri kimdir?
Bir hayli kafa yorduktan sonra “Kamiaş”ın büyük olasılıkla “Kredili Mevduat Hesabı”nın kısaltması, yani “KMH” olabileceğini düşündüm. Nitekim Ozan Gündoğdu’nun dünkü yazısından öğrendim ki KMH’nin bankacılık jargonundaki adı “Kamehaş”mış!
Fakat bu nasıl bir kısaltmaydı? Türkçe desen Türkçe değil! İngilizce desen İngilizce değil! Oysa ekonominin nasıl kuralları varsa Türkçenin ve kısaltmaların da kuralı var. Harfleri paşa gönlünüze göre seslendirerek kısaltma yapamazsınız!
“Siri” sözcüğüne ise büsbütün yabancıydım. Danıştığım bir bilim insanı şöyle dedi:
“Siri, bilgisayarla (ve tabii cep telefonuyla) yapılan bir sesli komut uygulaması. Dün Mehmet Şimşek konuşurken ‘yatırım’ deyince, telefonunun ‘Siri’ sistemi devreye girip ‘bir hata oldu’ demiş ve bu durum herkes tarafından duyulduğundan güldürü konusu olmuştu.”
Hocamız, sözlerinin sonuna, “anlaşılır dil” konusunda şu uyarıyı eklemeyi de unutmadı:
“Bu arada bir siyasetçinin kolay anlaşılmayı öncelikli görmesi de herhalde şart olmalı.”
Biz de baştan beri bunu anlatmaya çalışıyoruz işte!
HAFTANIN NOTU
Gidenlerin ardından
Bir süredir “Haftanın Notları”nda ölümlerden çok söz etmeye başladım. Çünkü her hafta birkaç dostumuzu, yoldaşımızı yıldızlara uğurluyoruz.
Ozan ve fotoğraf sanatçısı Mahmut Turgut bir süredir kanser sağaltımı görüyordu ama ne zaman arasam iyi olduğunu söylüyordu. Etkinliklerin aranan insanıydı. Yüzlerce yazarın ve sanatçının fotoğrafını çekmiş; bu zengin birikimden albümler ve takvimler yapmıştı. Geride binlerce fotoğraftan oluşan bir arşiv bıraktı. Umarım ilgili kurumlar bu kalıta sahip çıkarlar.
Mahmut Turgut’un az bilinen “At Dağları Sırtından” adlı kitabında çok etkileyici şiirler vardı. Bu toprakların rengi ve kokusu sinmişti yalın dizelerine.
Onunla sanıyorum son röportajı BirGün’de ben yapmıştım. Hastalıkla boğuştuğu günlerdi. Çok sevinmişti yazı çıkınca! Bir süredir “akıllı ilaç” kullanıyordu. Ne yazık ki iki yıl arayla oğlumla aynı yazgıyı paylaştı. Işıklarda uyusun, anılarda yaşasın...
∗∗∗
TARIK ZİYA EKİNCİ
Perşembe günü bu satırları yazdığım sırada bir başka değerimizin ölüm haberini aldım. Eski TİP Diyarbakır Milletvekili Dr. Tarık Ziya Ekinci de ayrılmıştı aramızdan. 99 yaşındaydı. Bir yıl daha dayanabilseydi 100 yaşına girecek ve “dalya” diyecekti.
Tarık Abi ile TİP’in en zor günlerinde çok yakın çalışma arkadaşıydık. Partide bölünme başlamıştı. Yalnız bırakılmıştık. Çoğu zaman herkes gidince Genel Merkez’de söyleşir, dertleşirdik. Sıkıntılarına, üzüntülerine, düş kırıklıklarına yakından tanık oldum.
Tarihsel TİP’in yaşayan çınarlarından biriydi. Sosyalist hareketle yükselen Kürt hareketi arasında köprüydü. Son yıllarını ciddi sağlık sorunlarıyla geçirdi. Bu işin daha fazla uzamasını istemiyordu. Umarım ruhu huzura kavuşmuştur. Yıldızlar yoldaşı olsun...