‘Yeni kadın’ fikrine başkaldırı
Tarih boyunca kadının doğumundan itibaren bedensel ve ruhsal özelliklerinin baskılanmaya, sistemin kendine uygun ‘yeni bir kadın’ yaratma çabasına karşı Yaz Köpekleri edebi anlamda önemli bir başkaldırı sayılabilir.

İlke KAMAR
Yaz Köpekleri, İspanyol edebiyatının yeni seslerinden Andrea Abreu’nun ilk romanı. Seda Ersavcı’nın çevirisiyle Siren Yayınları’ndan yayımlanan roman biçim, anlatım tekniği bakımdan farklı unsurlarıyla dikkat çekiyor. Romanda arkadaşlık ile aşkın sınırlarını bulandıran düzlemde ilerleyen bir büyüme ve bağlanma hikâyesi anlatıyor Abreu. Aynı zamanda batıl inançlar, sınıfsal yoksunluklar ve cinsiyet ayrımcılığı da karşımıza çıkıyor. Kanarya Adaları’nda, Fas’ın Güney kıyılarında bulunan Tenerife’nin turistik koşullarında, bir işçi sınıfı mahallesinde var olmaya çalışan iki kızın sıkıntıları, gerçeklikleri, hayalleri gözler önüne seriliyor romanda. Abreu, Tenerife’de yoksul yaşamın ergenlik üzerinde yarattığı güvencesizliği, ‘harika turizm cenneti’ olarak adlandırılan bölgeye dış dünyanın müdahalesini aktarırken, teknolojinin de günlük yaşam üzerindeki artan etkisini görmemizi sağlıyor.
Hikâye 2005 yılında Kanarya Adaları’nda geçiyor olsa da, tatilcilerin gitmediği tarafında demek daha doğru. Adanın kırsalında iki genç kız yeme, içme, uyuma, sohbet etme gibi günlük yaşantı ritüellerini yaşarken hayatta gizli ya da gölgede kalan şeylerin hissiyle de hareket ediyorlar. Yazar bu iki karakterin içlerinde sakladıkları ‘iğrenç ya da groteskin’ kapılarını bize açarken bunun iyi bir yer olduğunu gösteriyor okura. Bu yüzden Yaz Köpekleri’nde ergenlik dönemindeki dostluk, cinsel uyanış, çiş, kaka, adet kanı, kusmanın yanı sıra cinsel keşifler, sürtünme, mastürbasyon gibi deneyimler romanın içine dâhil edilen unsurlar.
KARNAVALESK TUHAFLIK
Ayrıca, Bahtin’in sözünü ettiği ‘karnaval’ dilinin grotesk gerçekçiliğinin, çok katmanlı yapısını da yansıtıyor. Bedensel zevklerin doyumu karnavallardaki gibi ön planda. Romanın karakterleri tuhaf ve uygunsuz hareketlerde bulunup açığa çıkartmadıkları yönlerini sergiliyorlar. Samimi, içli dışlı, neşeli, sıcak ilişkiler kadar hırçınlık ve şiddet de yerel kültürün detaylarında yer buluyor. Bedenin ve bedenin işlevlerinin farklı imgelerle açığa çıktığını görüyoruz. Aynı zamanda cinsellik, yeme, içme, dışkılama ve benzeri eylemler üzerinde durarak bedenselliği yüceltişini mizahla harmanlayarak ortaya koyuyor yazar.
Romanda olaylar Isora isimli karakterin kusmasıyla başlıyor. “Kedi gibi. Isora kedi gibi kusuyordu. Öyköyköyk, kusmuk klozetin içine akıyor, adanın uçsuz bucaksız yeraltı toprakları onu emip götürüyordu. Haftada üç dört kez yapıyordu bunu. Buram çok ağrıyor, diyor, kalın ve esmer parmağıyla, bir keçininki gibi tırtık tırtık tırnağıyla vücudunun tam ortasını, karnını gösteriyor, klozetin kapağını kapıyor, kazağının koluyla -hemen her zaman siyah çekirdekli karpuz desenli beyaz bir kazak- ağzını siliyor, sonra devam ediyordu. Hep devam ediyordu.” Anlatıcı kişi, durumları gözlemleyerek gördüklerini, yaşadıklarını aktaran konumunda. Karakterin sık sık hiyerarşik dünya tasavvurlarını abartılı ve alaycı neşesi sayesinde alaşağı ettiği söylenebilir.
BEDENİN DÖNÜŞÜMLERİ
Vücudun uzuvları ve bu uzuvların işlevleri gibi imgeler romanda çoğu zaman yer buluyor. “Daha küçüklükten itibaren bu sürtünme işi hoşumuza giderdi. Yazın yapacak çok bir şey olmadığından daha bile çok sık sürtünürdük. Yazın giydiğimiz penye şortların üzerinden kendimizi okşayabilmek için mandal kullanırdık. Resim yaparken boyaları külotlarımızın içine tıkıştırırdık, beybibornlarla oynarken de aynısını yapardık. Barbilerin kafalarıyla saçlarını bu iş için kullanırdık ve sonra her şey kuku gibi, taşlarda gezinen yengeç gibi, su birikintilerinin içinde kuruyan tuzlu su gibi, su birikintilerindeki suyun üzerinde biriken ve sonrasında leş kokulu, kaya kadar sert bir tortuya dönüşen tuz gibi kokardı.” Yazar, vücudun uzuvlarıyla ilgili deniz, hayvanlar, teknoloji gibi çeşitli alanlardan birçok benzetme yaparak erotik dil oluşturuyor. Bu dilin bedensel dil anlayışıyla örtüştüğünü söylemek mümkün.
Abreu romanda çocukluktan, cinselliğin keşfinden, bedenlerin yanı sıra arkadaşlık ilişkileri ve yetişkin ilişkilerinden de bahsediyor. Bu yoğun arkadaşlık bazen büyüyen erotik arzuya da dönüşebiliyor. Anlatıcı, İsora’nın büyüyen göğüsleri, vulvasıyla ilgili romantik detayları aktarırken arkadaşının bedeniyle olan yakın ilişkisini görmemizi sağlıyor. Ona karşı cinsel uyanışını ön plana çıkarıyor. Anlatıdaki karakterlerin arasındaki dostluk, güçlü arkadaşlık bağı kadar aralarındaki rekabet de romanda karşılaştığımız bir durum. Yazar her seferinde Shit ve İsora arasındaki güçlü dostluk kadar hırçınlık, öfke gibi ergenlik döneminin gerçekleri ve çelişkileriyle de karşı karşıya bırakıyor okuru. Toplumun saklanan gerçeklerini açık etmeyi de anlatım biçimiyle başarıyor.
KADININ VAHŞİLİĞİ
Dinsel ritüeller, batıl inançlar, büyüler de sorgulayıcı bir yapıyla var oluyor romanda zaman zaman. Yaşanan tuhaflıkların, uygunsuz birleşmelerin, davranış ve tutumların bir sonuç içermeden açık uçlu bir şekilde yer bulması karnavalesk romanlardaki gibi kendini gösteriyor diyebiliriz. Bu açıdan baktığımızda Yaz Köpekleri bu sınıfa dâhil edilebilir. Tüm bunların yanı sıra belki de kitabın en önemli yanı kadının vahşiliğini, haz ve imgelem dünyasını ortaya koyması. Yazar ile yapılan söyleşilerde en sık sorulan sorulardan biri iki genç kadının ‘gizli’ taraflarının açık edilmesi üzerine olmuş. Abreu verdiği cevapta bunun bilinçli bir tercih olduğuna vurgu yapıyor. Ona göre kadınların bedenleriyle, arzularıyla bağı kesilmeye çalışılıyor, en çok da ergenlik döneminde. Arbeu, onların çok karmaşık olan bu döneminin yetişkin dünyasının kuralları tarafından evcilleştirilmesinin, daha baştan kadının doğasına bir saldırı olduğunu söylüyor. Kadınların vücuduna ve arzularına olan bağlantısı kesilmeden önce vahşiliğe ve şehvete bu romanda dikkat çekmek istediğini söylüyor.
Tarih boyunca kadının doğumundan itibaren bedensel ve ruhsal özelliklerinin baskılanmaya, sistemin kendine uygun ‘yeni bir kadın’ yaratma çabasına karşı Yaz Köpekleri edebi anlamda önemli bir başkaldırı sayılabilir.