Google Play Store
App Store

Okumuş, eğitimli güçlerin köylere medeniyeti getirdiği çok eski bir hikâyedir. Şehir eğitim, kültür, fikir ve kalabalıktır. Orada amfilerden meydanlara, mitinglerden hapishanelere kadar bitmeyen bir tartışma vardır. Tiyatro, sinema, üniversite, enstitü, hastane, hapishane her yer uğuldamaktadır.

Ama köy öyle midir? Tarla, kahve, cami/kilise... Hiç bitmeyen dedikodu, karşı tepenin veya dağın ötesini düşünemeyen bir ufuksuzluk. Her gün aynı bezdirici güneş, gece aynı yorgun ay. Başarı, ancak oradan çıkıldığında söz konusudur.

∗∗

Çin’in büyük edebiyatçısı Yan Lianke, yıllarca bir roman yazarak şehre gitme planları yapmamış mıydı? Sonunda -ağır maden işçiliği ve askerlik dahil- genç bedenini yıpratma pahasına şehre gitmeyi ve Henan Üniversitesi’nde eğitim ve yazar (romancı) olmayı başarmıştı. Şehri yazdı, şu son dönemde ise babasının kuşağını, ailesini. Nitekim herkes zaten köye, "ölmek için" dönmez mi? (Yan Lianke, Babamın Kuşağı ve Ben).

Tüm kültürel, siyasal, bilimsel, edebi, spor tarihi, köyden şehre gidenlerin "başarıları"nı anlatır. Şehirde elde edilen başarıda köyün eğer küçük bir payı varsa, o ya köyün zorlu doğa koşullarından ya da korkunç fakirliğinin ifadesi sabır ve cesaretten doğar.

Nazımiyeli Haydar Doğan’ın hikâyesi 1969’da Nazımiye’ye bağlı bir dağ köyünde başlar ve nerelere varır. Şimdi anlatacağım: Yüzden fazla millî formayı giydi. Yedi kez Balkan şampiyonu, Avrupa Gençler Şampiyonası 10 bin metre yarışı ikincisi -Avrupa’da kürsüye çıkan ilk Türk atlet- oldu. Halen kırılamayan üç Türkiye rekoru bulunan Haydar Doğan, 1 Haziran 1986’da Fransa Nice’de Liselerarası Dünya şampiyonasında 3 bin metreyi 8.18.22’de koşarak -33 yıl kırılamayan- "Dünya rekoru"nun da sahibi oldu. Haydar Doğan’a, yıllarca kırılamayan rekoru dolayısıyla, "Pakistan Schoolsport Organization" tarafından "onur plaketi" verildi.

Haydar yıllar evvel -Balkan Şampiyonu olduğu aralar- "köyde sabah okula yaya koşardık, kurt sesleri eşliğinde" dedi. O dağ köyü, Haydar’ı -henüz 9 yaşındayken- doğal bir maraton koşucusu yapmıştı (Haydar Doğan, Hayat Bir Maraton).

Şehrin köye yaptığını, Batı Doğu’ya yaptı, hem de yüzyıllarca. Önce Avrupalı Amerika’yı "keşfetti". Ama bu bir yağmaydı, daha keskin bir demir görmemiş, ellerindeki tüm yiyecekleri haydut başı Kolomb’a sunan Haitililerin sonu, kısa sürede yok edilmeleri ve ormanlarının, topraklarının ve tüm doğal kaynaklarının yağmalanması oldu. İlkel yerli kabileler, "medeniyet"le tanışmıştı, yıl, beş yüzyıldan önceydi.

Şimdi 21. yüzyılda, Afganistan’dan sonra -Afgan Talebelerin uzantıları- Suriye’de "yeni" bir "medeniyet" inşa ediyor. Kadınların çalışmasını, eğitim almasını, kitap okumasını, sokakta gülmesini yasaklayan, onları baştan aşağı kapkara çarşaflar içinde görünmez kılan, evlere kapatan, "kadın eli sıkmayı" günah sayan, farklı fikirleri, protestoları yeryüzünde fesat çıkarmak ilan eden, her şeyi din eksenli dizayn eden bir "medeniyet" bu. Oysa medeniyet, dinin etkisi kırılarak inşa edilmişti her yerde.

∗∗

Bu çürümüş medeniyetin finansör ve destekçileri -hep olduğu gibi- Batılı ülkeler. Kara Afrika’ya, Haiti’ye, Hindistan’a, Irak’a yaptıklarını, 15. yüzyıldan beri sürdürdükleri lanet işleri bir defa daha, 21. yüzyılda Suriye’de deniyorlar. Yeter ki egemenlikleri sürsün, petrol ve toprak iştahları doysun.

Bu ülkede, Köy Enstitüleri adlı gerçek bir medeniyet projesi vardı bir zamanlar. Haydar Doğan’ın atalarının da içinde olduğu Kızlı erkekli gençler, tarla sürerek, mandolin çalarak, duvar örerek, spor yaparak, dünya edebiyatının klasiklerini beraber okuyarak kurmuşlardı onu. Çok geçmeden yıkıldı o -bugün Suriye’yi dizayn edenlerin ataları eliyle-.

90 yıl sonra bize yeni bir "köy/kent enstitüleri medeniyeti" lazım. Türkiye’den Suriye’ye, oradan da tüm dünyaya ışık saçacak o "eski medeniyet".