Yeni “sol” parti eyaletlere merkezi politika dayatıyor
Almanya’nın kuzeyindeki üç küçük eyaletteki seçimlerin tüm ülke genelindeki politik gelişmelere etkisi beklendiği gibi oldukça yoğun oldu, oluyor. Hatta bunun dahası da var.
Kısa bir süre önce kurulan sol parti BSW’nin (Sahra Wagenknecht İttifakı) büyük bir başarıyla “anahtar parti“ olarak çıktığı Saksonya, Thüringen ve Brandenburg seçimlerinin ardından başlayan yeni koalisyon görüşmelerinde en önemli konu Almanya’nın Ukrayna Savaşı konusundaki tavrı. BSW, yeni eyalet hükümetlerinin koalisyon anlaşmasında Almanya’nın Ukrayna’ya silah yardımlarına son verilmesi, savaşı bitirmeyi hedefleyen diplomatik girişimlerin başlatılması ve Amerika’nın orta menzilli (nükleer başlık taşıma kapasiteli) füzelerinin Almanya’ya konuşlandırmasına karşı çıkılması taleplerinin yer almasını istiyor.
Bu aslında federal hükümetin sorumluluğunda ve eyalet hükümetlerinin itirazlarının bu konudaki merkezi politikaları değiştirme şansı yok. Ancak hem BSW’nin ve hem de söz konusu seçimlerin asıl galibi, aşırı sağcı parti AfD’nin (Almanya için Alternatif) başarısı, her iki partinin de bu konudaki benzer talepleriyle yakından bağlantılı. Tabii buradan AfD’nin bir “barış partisi“ olduğu sonucu çıkmaz. Onların yaptığı, bir dönemler hataları ve sevaplarıyla sosyalizmi yaşayan bu eyaletlerdeki “savaş karşıtı“ geleneği (kimileri bunu “Rus sempatisi“ olarak da isimlendiriyor) kendi lehine kitle desteğine çevirmek.
ŞİMDİLİK ÖDÜN ZAMANI
Dolayısıyla BSW ile ortaklığa girerek (ve de AfD’yi dışarıda bırakarak) önümüzdeki dönem bu eyaletlerdeki hükümetlerin başına geçmeyi hedefleyen merkez sağ ya da sosyal demokrat politikacıların - şimdilik - “merkezi hükümetin işine karışmak“ anlamına gelen bu talepleri kabul etmekten başka çaresi yok. Şimdilik; çünkü BSW’nin içinden bu konuda orta yol arayışları, “karşılıklı ödün” gerekçesiyle bu talepleri sulandırma eğilimi de gelişebilir.
AfD’ye bulaşmadan bir hükümet kurmayı hedefleyen “doğulu“ politikacıların işi zor. Çünkü BSW’nin koşullarını kabul ederlerse, kendi partilerinin merkezi politikalarına ters düşmüş olacaklar.
Tabii ki ana akım medya da onların yanında. AfD’nin siyasi süreçlerden tecrit edilebilmesi ve “demokrasiden yana olan partilerin“ ortaklığı için BSW’nin bu konudaki duruşunu değiştirmesi gerektiğini savunuyor, partinin bu eyaletlerdeki yöneticilerinin de buna yatkın olduğunu, ancak parti lideri Sahra Wagenknecht’in ve eşi Oskar Lafontaine’in ise bu süreçteki en büyük engel olduğuna işaret ediyorlar.
İlginç tartışmalar gündeme geliyor bu arada…
Wagenknecht ve bir dönemler Alman sosyal demokrasinin en parlak isimleri arasında yer alan (Willy Brandt’ın halefi olarak görülen) eşi Lafontaine, “komünist kadro sadakatini içselleştirmiş” politikacılar olarak tanımlanıyor, partinin yerel örgütlerini “bir zamanlar sadece Moskova’dan aldığı emirlere itaat eden Erich Honecker“ gibi yönetmeye çalıştıkları ima ediliyor. Bir dönemler buradaki okullarda Lenin’in “Ne Yapmalı?“ başlıklı kitabını zorunlu olarak okuyan doğulu politikacılara, Bolşevik Devrimi’nin liderinin parti anlayışının dayatıldığı gibi komik iddialar ileri sürülüyor.
SOL’DAN SIKIŞTIRIYOR
BSW‘nin son dönemlerde büyük güç kaybına uğrayan Almanya solu için ilginç bir deneyim olacağı belliydi. Hem Avrupa Parlamentosu, hem de eyalet meclisi seçimlerinde içinden çıktığı Sol Parti’nin kaybettiği tabanın büyük bir bölümünü kazanabildi. Bunda kararlı bir savaş ve silahlanma karşıtlığının yanı sıra solun marjinalleşmesine neden olan “kimlikçi politikalara” karşı duruşun da etkisi var. Tabii ki bu arada “Almanya’ya göçün sınırlandırılması“ gibi sağcı taleplere de destek çıkarak, geleceğine ilişkin kuşkuların doğmasına da neden oluyor.
Elbette hem barış ve hem de göç konusundaki çıkışların birbiriyle ters yönlerde siyasi gelişmelere yol açma riski var. Ama şimdilik her geçen gün biraz daha sık bir biçimde dile getirilen yeni bir “dünya savaşı“ tehlikesinin karşısında durması daha önemli.
BSW bunu yapıyor.
Üç yıl önce “ilericiler koalisyonu“ sıfatıyla kurulan sosyal demokrat, yeşil ve liberaller ortaklığını savaş ve silahlanma konusunda “sol”dan sıkıştırıyor.
Başbakan Scholz, bir yandan Ukrayna’ya gereken askeri yardımların devam edeceğini açıklarken, diğer yandan da hem kendi ortaklarının hem ülke içindeki ana muhalefetin ve hem de NATO’daki müttefiklerinin dayatmalarına, Ukrayna Başkanı Zelenski’nin şantajlarına rağmen başta Moskova ve Kırım olmak üzere cepheden çok uzak mesafedeki hedefleri isabetle vurabilecek, tahrip gücü yüksek Taurus füzelerinin verilmesine hâlâ karşı çıkıyor. Başbakan eski bir “barış aktivisti.” Ukrayna’ya verilecek bu füzelerin karşıtlarının iddia ettiği gibi “Rusya’nın yenilgisi ve barış“ getirmeyeceğini, aksine hepimizi korkulan “dünya savaşına” bir adım daha yaklaştıracağını biliyordur.
Ne kadar samimidir, öyleyse ne kadar direnebilir bilinmez. Ama şimdilik Wagenknecht ve partisinin kararlılığının onun da işine yaradığını söyleyebiliriz.
Bakalım BSW bu kararlılığı sürdürebilecek mi?