Google Play Store
App Store
Yeni tarımsal destekler yangını söndürmeye yeter mi?

Dr. Fatih ÖZDEN - Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

Tarımsal destekler, ülkelerin tarım ve gıda politikası hedeflerine ulaşmasında, çiftçiler başta olmak üzere tüm ilgili aktörler için yönlendirici olması nedeniyle en önemli politika aracı olarak öne çıkmaktadır. Türkiye’de bu politika hedefleri, 2006 yılında çıkarılan Tarım Kanunu’nda tanımlanmıştır. Buradaki hedeflerin kimler tarafından belirlendiği ve kimler için erişilebilir olduğu ise politik güç ilişkileriyle şekillenmektedir. Nihayetinde ülkede hangi ürünün, ne kadar, nasıl ve kim için üretileceği bu güç ilişkilerine göre belirlenmektedir. Türkiye’de tarımın güncel politik gündemi bağlamında, kanunda belirtilen hedeflere ne ölçüde ulaşıldığı sorusu, son günlerde ülke geneline yayıldığını söyleyebileceğimiz çiftçi eylemlerinde açıkça cevabını bulmaktadır. Çiftçiler her gün ülkenin farklı bir noktasında “bıçak kemiğe dayandı” diye seslerini yükseltirken, tarım arazilerinin kiralanmasına yönelik yönetmeliğin ardından, geçtiğimiz perşembe günü, 2025-2027 Yıllarında Yapılacak Bitkisel Üretime Yönelik Desteklemeler ve Diğer Bazı Desteklemelere İlişkin

Karar’ın Resmi Gazetede yayımlanması tartışmaları daha da alevlendirdi.

Tartışmaların başında gelen konulardan birisi, yeni destekleme sisteminin bir hayli karmaşık olmasıdır. Zira gübre ve mazot desteklerinin kaldırılıp kaldırılmadığına yönelik tartışmalar sonrası Tarım ve Orman Bakanlığı kamuoyuna açıklama yapmak zorunda kalmış, fakat bu açıklama meseleyi netleştirmek yerine daha da karmaşık hale getirmiştir.

Bakanlık açıklamasında, Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) kayıtlı üreticilerin temel destek ile mazot maliyetinin %50’sini, gübre maliyetinin %25’inin karşılanacağını belirtmiştir. Ayrıca planlama kapsamındaki ürünlerin ilgili havzada yetiştirilmesi durumunda temel desteğe ek olarak kullanılan mazotun %50’sini ve gübrenin de %25’inin destekleneceği; böylece mazot maliyetinin % 100’ünün, gübre maliyetinin ise %50’sinin karşılanmış olacağı açıklanmıştır. Buradaki en büyük soru işareti, yayınlanan karar metninde destek katsayı değeri (2025 yılı için 244 TL) ve her ürün için destek katsayı oranı belliyken (örneğin buğday için 1.3), desteklerin değişken fiyatlı gübre ve mazot maliyetinin belli bir yüzdesini karşılayacağını söylemenin nasıl mümkün olabileceğidir. Örneğin, planlama kapsamındaki ürünlerden birisi olan buğdayı ilgili havzada ürettiğinde çiftçi 244x1.3=317,2 TL temel destek, 244x1.3=317,2 TL de planlı üretim desteği olmak üzere dekara toplam 634,4 TL destek alacaktır. Destek katsayı değeri ile destek katsayı oranının çarpımı her bir ürün için yapılacak destekleme ödemesini vermektedir. Buğday için 2025 yılı için 634 TL olarak belirlenen bu destek tutarının, fiyat değişikliklerine bağlı olarak devamlı artma eğiliminde olan mazot ve gübre maliyetlerinin sırasıyla % 100’ünü ve % 50’sini karşılayacağını söylemek çelişkili görünmektedir. Ancak Bakanlık böyle bir kamuoyu açıklaması yapıyor ve bunun taahhüdünü veriyorsa, umuyoruz ki çiftçinin hak ve çıkarlarını korumakla sorumlu olan Ziraat Odaları bu sözün takipçisi olur. Destekleme sistemindeki bu karmaşa, sadece çiftçinin değil, destek taleplerini almak, takip etmek ve sonuçlandırmakla sorumlu Bakanlık bürokrasisinin, il ve ilçe teşkilatlarının iş yükünü de artıracak ve zorlaştıracaktır.

Son haftalarda gerçekleşen çiftçi eylemlerinin ortak gündemi ürün fiyatlarının üretim maliyetlerinin altında kalmasıdır. Dolayısıyla, desteklerin yalnızca girdi kullanımına odaklanarak, ürün fiyatları veya pazarlama konusunda çiftçilerin piyasanın insafına bırakılması, politika hedeflerine ulaşmanın önündeki en büyük engeldir. Karar metninde ürünlerin lisanslı depolarda bekletilmesi için sağlanan kira desteği dışında başka bir desteğin bulunmaması bu sorunu daha da derinleştirmektedir.

Ayrıca, ekolojik sorunlara ve ekonomik maliyetlere yol açan fosil yakıt bazlı gübre ve mazot kullanımını azaltmayı amaçlayan agroekolojik yaklaşımlara yönelik desteklerin neredeyse yok denecek kadar az olması dikkat çekicidir. Daha da çarpıcı olan, 2024 yılı için örtü altı üretimde dekara 2550 TL olarak belirlenen biyolojik ve biyoteknik mücadele desteğinin, yeni kararla 2025 yılı için 933,3 TL’ye; açık üretim için ise 870 TL’den 318,42 TL’ye düşürülmesidir. Bu yaklaşım tarımsal desteklerin doğa dostu üretimi teşvik etme amacından ne denli uzak olduğunu da göstermektedir. Son olarak, Karar metninde 2025 yılı için 244 TL olarak belirlenen destek katsayı değerinin Orta Vadeli Program hedefleri doğrultusunda 2026 ve 2027 yılları için yeniden değerlendirileceği belirtilmiştir. Ancak, 2025 yılı için belirlenen 244 TL’nin hangi kriterlere dayanarak hesaplandığı belirsizliğini korurken, Orta Vadeli Program’ın yaratacağı ek belirsizlikler de tarımsal üretimin geleceğine dair kaygıları artırmaktadır.

Kamuoyuna yansıyan çiftçi eylemleri, hepimizin endişelenmesini gerektirecek ölçüde ortalığın yangın yerine döndüğünü gösteriyor. Yazıya başlığını da veren, yeni açıklanan destekleme sisteminin bu yangını ne ölçüde söndürebileceği sorusunun yanıtını ise sizlere bırakıyorum.