‘Yeni Türkiye’nin canavarları
“Eski dünya ölüyor ve yenisi doğmakta zorlanıyor: Şimdi canavarların zamanıdır.” Ergin Yıldızoğlu, Antonio Gramschi’den bu alıntıyla yeni faşizmin doğuşunu bu canavarlara atıfla anlamlandırmak gerektiğini söylüyor. Yeni Faşizm kitabında Canavarların Zamanı başlıklı bölümün başına seçtiği epigraf da bir o kadar anlamlı. W.H. Auden’den;
“Roma İmparatorluğu hakkında bizi
büyüleyen ve korkutan şey
sonunda parçalanıp ölmesi değil,
başlangıç döneminden sonra
yaratıcılık, sıcaklık ya da umut olmadan
dört yüzyıl sürebilmiş olmasıdır.”
Yıldızoğlu kitabında tarihten örneklerle bugün dünyada yükselen faşizmin kodlarının, konjonktürel ve zamansal farklılıklarla ihtiyaca göre şekillenerek yeniden tezahürüne nedensel bir ayna tutuyor. Geçmişin ya da bugünün ihtiyacına göre tanımlanan düşmanlarla toplumsal ayrışmayı körükleyerek yaratılan taraftar kitlesinin kimi zaman rejimlere kimi zaman da rejimin liderlerine hizmetiyle sürdürülen iktidarlar ve zulüm yeni değil. Dün Marksizme, komünizme, entelijansiyaya yönelik düşmanlaştırmalarla gelişip güçlenen milliyetçilik bugün yanına şeytanlaştırılacak gruplar da eklenerek yeni faşizmi kuvvetlendiriyor. Kapitalizmin küresel ölçekte tıkandığı yerde yerine güncele uygun yeni bir ideoloji koymak hiç kolay gözükmüyor. Bizim ülkemizdeyse faşizmin tarihsel tekerrürünün düşmanları oldukça kalabalık. Net sayı belirtmek gerekirse yüzde kırkdokuz artı “yeter artık bu kadar da olmaz” diyebilen vicdan ya da “bu iş beni de vurdu yoksulluk canıma tak dedi” diyen bencillik üzerinden hesap yapılabilir. Özetle “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diye gün dokurken nefes alamaz hale geldiğini bile anlayamayan uykudakiler de su ve ekmek istediklerinde, şiddet gördüklerinde itiraz ederlerse kolayca düşman kitle matematiğinde diğer tarafa buluyorlar kendilerini. Yıldızoğlu, eski dünya ölürken yenisinin doğum sancılarından sosyalist entelijansiya kadar kapitalist düzenin hegemonya sistemini inşa eden strateji aklın da ürktüğünü söylüyor. Bu farkındalığın stres ve anksiyete ile iş başında olduğuna dikkat çekiyor. Yıldızoğlu’nun anlatımına göre bazen faşist ideoloji önce şekilleniyor bazen de faşistleşecek lider ve entelijansiya. Faşizmin Türkiye’deki krizi; Siyasal İslam’ın kendi sınıfsal çıkarlarını Türkiye’nin faşizmi birikimine eklemlerken giderek derinleşen ve çözümsüzleşen ekonomik krizle katmerleniyor.
Bizim ülkemizde stratejik devamlılığı planlayan entelijansiya; -milliyetçiliğin yanına dinciliği de eklemiş olan siyasi omurganın “kültürel iktidarı”, birikimi yetersiz olduğundan- işbirlikçi neo liberal aydınlardan besleniyor. Şiddetin dozu arttıkça kimi nedamet getiren bu destekçi entelektüeller de sessiz sedasız köşesine çekilerek en azından cezalandırılmadan gözden uzaklaşma peşinde. Çözüme kafa yorabilecek bilgi, bilim ve birikimden yoksun iktidar kendisine can suyu veren rejimin küresel kriziyle boğuşurken her gün daha da geriye düşüyor. Bu da şiddetin dozunu artırarak halkı kimi gerçeklerden uzak tutup oyalayacak, kullanışlı gündem arayışına dönüşüyor. En baştakinin “evde zor tuttuğu %50”yi iş başında tutmak gerek! Onlara da yeni hedefler gerek. Sokak köpekleri gibi. Kadın cinayetlerinin sıradan, münferit eylemler olmadığını haykırıyoruz yıllardır. Şimdi artık yüksek sesle söylememiz ve kavramamız gereken sloganı uzakta aramaya gerek yok. “Sokak hayvanları yasası politiktir” ve sokak hayvanına ilişkin düzenleme aslında hepimizin yaşam hakkını hedef alan faşizmin ta kendisidir. Müzakere değil mücadele şarttır. Bu mücadele salt bu yasaya karşı değil, faşizme karşıdır. Bu ülkede normalleşme arayan siyasetçilerin bu yasayı sıradan bir gündem maddesi olarak görüp üç beş hayvanın başını okşamakla, dokunaklı fotoğraflarla sahiplenme haberlerini sosyal medyada paylaşmakla yetinmeleri endişe verici olmanın çok ötesinde kanımca. Büyük bir siyaset ve kavrayış eksikliği içindeyiz. Değiştirilmek istenen Anayasa’ya göre yeniden aday bile olmaması gereken lidere erken seçim tarihi vererek “koy sandığı” çağrısıyla meydan okumak yerine yarın sandıkta gerçekten galip gelmek için elzem olan yeni oyları getirecek somut, tutarlı ve bütüncül siyasi adımlara ihtiyaç var. Bazen az olan çoğun öncüsüdür. Daha önemsiz görünen en önemlinin yolunu açar. Örneğin; iktidarın yerel yönetimlerin toplumsal dönüşüme yönelik etki alanlarını dinamitlemek için “tasarruf ve tedbir” adı altında getirdiği düzenlemelerin yaptırımını güçlendirecek benzer bir genelge yayınlamak yerine, ilk tırpan vurulan kültür ve sanat gibi etkinliklere ayırılan bütçenin “eğlence kalemi” olmadığı konusunda yöneticilerini bilinçlendirme ve kriz yönetimi için yönlendirme gibi güçlü merkezi yönetim iradesi gösterilebilir. Yerel yöneticileri cesaretlendirecek bu güvence şüphesiz halkın güvenini getirecek adımları özgürleştirecektir.
Biz; iktidar partisinin Cumhuriyet rejimine yönelik “90 yıllık reklam arası” küçümsemesinden, güçlendikçe “100 yıllık parantezi kapatma” vaadine evrilen ve gücünü Siyasal İslâm’dan alan “Yeni Türkiye”sinin “kindar ve dindar” neferleri olan canavarlarına bakalım biraz. Onlar iktidarın nefret diliyle hedef gösterdiği her canlıyı iktidarın teşvik ettiği şiddetin her türlüsüyle cezalandıran ve bunun için ödüllendirilecek olanlar.
Yeni faşizmin canavarı Narin’in amcası! Dilruba’yı sokak röportajında söylediği sözlerin içeriğinden bağımsız ifade özgürlüğü adına koşulsuz savunmaktan imtina eden çekingen. Amaların, fakatların, detayların esiri. Dilruba Kayserilioğlu için tutuklama kararı veren hâkim. Dilruba gibi sayısız vatandaşı sözleri hakaret barındırsın barındırmasın ihbar eden, kendi bir yolunu bulup cezalandıramazsa yargıya şikâyet eden ihbarcı vatandaş. Hekime şiddet uygulayan, öğretmeni tartaklayan, bir kadını sokak ortasında demirle öldüresiye döven adama müdahale etmeden kıraathane masasından izleyen vatandaş.
Bebek köpeği iktidar yasa çıkardı diyerek tırpanla delik deşik eden vahşi Murat Sefer A. yeni faşizmin canavarlarına iyi bir örnek. Göstermelik bir tutuklamayla şimdilik yargı önünde. Ama biz Eros’un katili İbrahim Keloğlan’ın can alma özgürlüğüne yakın tanığız.
Yeni faşizmin canavarı, Suavi konserinde elinde taşla kapının önünde kendisini izleyen polisle sohbet halinde. Depremde enkazdan çocuk kurtaran Alek’i öldürmek için ya da oturduğu evin yanındaki derede sesinden rahatsız olduğu kurbağaların sesini kesmek için bir torba zehirle göreve hazır. Doğaya, güzele düşman. Eğer yangını kendi çıkarmadıysa dün yanan ormanların imara açılması için bugün ellerini ovuşturuyor. Yeni faşizmin eyleme geçen en yeni canavarı, Hopa’da muhalif gazetelerin bile adını açıklamadan(!) haber yaptığı “bir şirketin” çalışanı, ağaçlarını korumak isteyen köylülere silahla ateş eden, Reşit Kibar’ın katili. Oysa köylülerin ağaçları korumak için dayanışma içinde olduğu Çifteköprü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nin adı bold olarak haberlerde yer alıyor. Yeni faşizm, muhalefet edeni bile belli duyarlıklardan, ideolojisinden, iş etiğinden, kavrayıştan koparmış durumda. Yeni faşizm, sıradanlık ve popülizm.
4 Eylül Turan Dursun’un ölüm yıldönümüydü. Dün Turan Dursun’u ve sayısız aydınımızı faili meçhul cinayetlerle öldürenlerin yeni temsilcileri bugün Murat Ağırel’in öldürülmesi için “botokslu başkan”ın aldığı ihaleyi kendisine götüren milletvekilinde can buluyor. Yeni faşizmin canavarları devletin her kademesinde, siyasi partilerde, meclis çatısı altında ya da sokaktaki sıradan tetikçiyle temsil ediliyor, yeni canlar alabiliyor. Çünkü devlet eliyle, gözetiminde, korumasında işlenen faili meçhul cinayetler, azmettirilen katliamlar içinde adaletin yerini bulduğu bir örnek bile yok.
Küçük bir kız çocuğu olarak bir zamanlar Turgut amcama (Uyar) bir sohbetimizde, biraz kızdığım bir anda yumruklarımı da sıkarak hiddetle “canavarın zamanı yoktur” demişim. Kayayı Delen İncir’de Gelmiş Gelecek Zaman şiirinde kendine yer bulan bu mısra, bu yazıyı yazarken bir çocuğun masal dünyasındaki kızgın isyanından çok günümüzün bilge bir tespitine dönüşmüş gibi. Ne dersiniz?