Google Play Store
App Store

Yerel yönetimlerle göç yönetimi arasındaki bağı görebilmek için 6458 Sayılı Kanun’a ve 5393 Sayılı Belediye Kanunu’na bakmak gerek.

Yerel yönetimler ve göç yönetimi - 1
Fotoğraf: AA

Dr. Ali Mert TAŞCIER*

Kamuoyu araştırmalarının, kahvehane, berber ve otobüs/taksi sohbetlerinin siyasi gündemi ve bundan yakınma oranı ülkenin genel sorunları hakkında ciddi fikir verir. 2011 yılından beri bu gündemin özel bir maddesi var. Aslında bunun geçici olması vaat ediliyordu ve bekleniyordu. Ancak olmadı.

Türkiye gündeminin en önemli konularından biri ya da yurttaşların öncelikli sorun olarak belirttikleri başlık göç(men). Göç, ekonomik, siyasi ve sosyal nedenlerle insanların yaşamlarının bir bölümünü ya da tamamını geçirmek üzere iskân ettiği yerden, bir başka yere yaptıkları coğrafi yer değiştirme olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla sadece göçen için değil, göç edilen yerdekiler için de çok boyutlu sonuçlar çıkabilen bir olaydan bahsediyoruz. Ancak yaşadığımız yüzyılda göç bir insan hakkı olarak kabul görmekte. Nitekim İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde göç bir insan hakkı olarak yer bulmuştur. Bildirgenin 14. maddesinin 1. fıkrası, “Herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır.” demektedir.

TÜRKİYE’NİN KONUYA YAKLAŞIMI

Türkiye'nin göçmen, mülteci gibi uluslararası hukukta karşılığı bulunan başlıklara yaklaşımı oldukça “çekinceli”. 1961 yılında Türkiye, Birleşmiş Milletlerin Cenevre Sözleşmesi olarak da bilinen Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşmeye “coğrafi sınırlama” gerekçesiyle çekince koyarak taraf olmuş.

Sözleşmeyi genişleten 1967 New York Protokolü’nü ise yine aynı çekinceyle 1968 yılında onaylamış. Çekince özetle Türkiye’nin, Avrupa Konseyi üyesi ülkeler dışından gelen kişileri mülteci/göçmen olarak görmeme, mülteci statüsü alabilecek koşullarda olsalar da Avrupalı olmayan kişileri “şartlı mülteci” olarak tanımlama ve bu kişiler üçüncü bir ülkeye yerleştirilinceye kadar süreli, geçici bir koruma sağlama biçiminde. Ülkemizdeki çoğu Suriyeli olan kişiler için “geçici koruma kapsamında" ifadesi de buraya dayanıyor.

Ülkemizin çekinceli tutumu, kavram kargaşasına da neden olmakta. Göçmen, mülteci ve geçici koruma kapsamındaki terimler birbiri yerine sıklıkla kullanılmakta. Yazımızın kapsamını aşmaması için bu konunun ayrıntılarına daha fazla girmeyerek sığınmacı ifadesini kullanacağız. Burada asıl önemli olanın, göçün yönetilebilir olduğunu bilmek.

Türkiye örneğinden de anlaşılacağı üzere milyonları kapsayan, sınır ötesine yönelen ve zorunlu olan bir göçün sırasında ve sonrasında sürecin yönetimi büyük önem taşımaktadır. Çünkü bu tip göçler ekonomiden güvenliğe, belediye hizmetlerinden adalete, sağlıktan eğitime çok farklı alanlarda sorunları da ardı sıra sürüklüyor.

YEREL YÖNETİMLERİN GÖÇ VE GÖÇMEN İLİŞKİSİ        

2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı sonrasında yıllara yayılan biçimde Türkiye'ye milyonlarca insan göç etti. Bu yıl, Türkiye tarihi açısından da bir kırılma noktasıydı. Bölgemizde ve ülkemizde hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktı. Aradan geçen 12 yıl bunun da göstergesi oldu. Toplumsal, ekonomik ve siyasi gelişmeler, göç eden milyonlarca insan tarafından doğrudan ya da dolaylı olarak biçimlendirildi. Thomas Nail’in göçmenleri “zamanımızın politik figürü” olarak tanımlaması boşa değil. Elbette yerel yönetimlerin bunun dışında kalması beklenemezdi. Çünkü insanın anne karnına düştüğü günden toprağa düştüğü güne kadar her aşamada ilişkisinin olduğu en temel kamu kurumu yerel yönetimler/belediyelerdir.

Barınma, altyapı hizmetleri, iş yeri tabelaları, ruhsat işlemleri, toplu taşıma, trafik, mezar, çeşitli vergi ve ödemeler, e-belediye işlemleri gibi hizmetler, kentlere yerleşen geçici koruma altındaki sığınmacılar düşünüldüğünde ayrı bir önem kazanmakta. Dolayısıyla göçmen birinin göçtüğü yerde en çok ihtiyacı olan kurum da belediyelerdir. Ancak bu ilişkinin kurulabilmesi için sadece sosyolojik değil, yasal bir altyapı da şart. İşte Türkiye'deki en temel eksiklik de burada başlıyor. Zira yalnızca “hemşehri hukuku” yaşanan sorunlara çözüm olmaktan çok uzak.

TÜRKİYE’DE YEREL YÖNETİMLER VE GÖÇ YÖNETİMİ 

Türkiye'de yerel yönetimlerle göç yönetimi arasındaki yasal bağı görebilmek için öncelikle 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na ve 5393 Sayılı Belediye Kanunu’na bakmak gerekir.

6458 Sayılı Kanun yabancıların Türkiye’ye girişleri, burada kalışları, Türkiye’den çıkışları ve koruma talep eden yabancılara sağlanacak korumanın kapsamına ve uygulanmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacıyla çıkarıldı. Kanun yabancılarla ilgili iş ve işlemleri; sınırlarda, sınır kapılarında ya da Türkiye içinde yabancıların münferit koruma talepleri üzerine sağlanacak uluslararası korumayı, ayrılmaya zorlandıkları ülkeye geri dönemeyen ve kitlesel olarak Türkiye’ye gelen yabancılara acil olarak sağlanacak geçici korumayı kapsamakta. Ancak bu kanunda yerel yönetimlere sadece iki noktada atıf yapılmış ki onlar da ikincil durum niteliğinde. İlki Göç idaresi Genel Müdürlüğü'ne uyum amacıyla yerel yönetimlere işbirliği yapma izni veren 96. maddedir. İkincisi ise geçici barınma merkezi ödeneği konusunda yerel yönetimlerin bütçelerine aktarma yapılabileceğini hükme bağlayan 121/A maddesidir.

5393 Sayılı Kanun ise sadece bir noktada konuyla ilgili düzenleme yapmıştır. O da 2016 yılında çıkarılan 678 sayılı KHK ile kanuna eklenmiş maddedir ve afet, kitlesel göç ve teröre maruz kalan bir belediyenin başka bir belediyeden yardım istemesi niteliğinde bir düzenlemedir. Ancak bu arada belediyeler kendi mahallinde yaşayan herkese hizmet sunmaktadır. Yani belediyelerin sunduğu bu hizmetlerin özel bir hukuki dayanağı yok, hemşehri hukuku da burada devreye girmekte.

Belediye Kanunu'nun Hemşehri Hukuku başlıklı 13. maddesi “Herkes ikamet ettiği beldenin hemşehrisidir. Hemşerilerin, belediye karar ve hizmetlerine katılma, belediye faaliyetleri hakkında bilgilenme ve belediye idaresinin yardımlarından yararlanma hakları vardır. Yardımların insan onurunu zedelemeyecek koşullarda sunulması zorunludur." diyerek, bir yönüyle sığınmacıların yaşadığı bölgede beledi hizmetleri almasına kapı aralamakta. Ancak sayıları milyonlarca olan, kentlerin iliklerine kadar işlemiş, sosyolojik ve demografik sorunlarla anılmaya başlanan sığınmacılar için hemşehri hukukuna dayanarak hizmetlerin sürdürülebilir olması eşyanın tabiatına aykırı.

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü OECD de2018 yılında yayımladığı bir raporda göçmenlerin uyumu ile ilgili yerel yönetimlerin yaşamsal bir rol oynadığını belirtmiş, buralarda edinilen tecrübelerden bölgesel, ulusal ve uluslararası düzeyde yararlanılabileceğinin altını çizmiştir.

Yazımızın ikinci bölümünde nüfus temelinde yerel yönetim ve göç yönetimi ilişkisine ayrıntılı bakacağız.

*Siyaset Bilimci / Yerel Yönetim Uzmanı