Google Play Store
App Store

Dr. Ali Mert TAŞCIER
Siyaset Bilimci, Yerel Yönetim Uzmanı

Yerel yönetimler ve göç yönetimi konusunda yazdığımız ilk yazıda ülkemizin bu konudaki mevcut ulusal ve uluslararası durumunu ve yasal eksiklerini ele almıştık. Göç yönetimi ile ilgili en etkin olması gereken paydaşlardan biri olan yerel yönetimlerin uygulamada temel görevleri görürken, yasal altyapısının buna uygun olmadığının altını çizmiştik.

Yasal boşluk, göç yönetimi konusunda büyük bir sorunun ana parçasıdır. Çünkü bu gibi hassas ve ekonomiden güvenliğe, sağlıktan eğitime her şeyi etkileyen bir konuda yasal boşluk ilk düğmenin yanlış iliklenmesi anlamını taşır. İlk düğmedeki yanlışlığa bağlı olarak daha sonra yanlış iliklenen düğmelerden bir diğeri ise demografik durumdur. Nüfus ölçütü sadece sığınmacıları nicel olarak ifade eden değerden çok daha ötesine hitap etmekte.

SIĞINMACI NÜFUSU

Ülkemize, başta Suriye olmak üzere Irak, Afganistan, Pakistan gibi ülkelerden düzensiz bir nüfus akışı gerçekleşmekte ve bunun önüne geçil(e)memekte. Bunun neye mal olduğunu bir örnekle açıklayalım: 1923-2010 yılları arasında ülkemize dış göçlerle gelen toplam nüfusun 2 milyon 268 bin civarı ve bunun nüfus artışına etkisinin sadece yüzde 3,75 olduğu hesap edildiğinde, 2011’den sonra gerçekleşen ve sayıları milyonlarla ifade edilen göçlerin etkisi daha net anlaşılmakta.

Sığınmacı nüfusunun ülke nüfusuyla ilişkisi konusunu somutlayalım. Türkiye’nin nüfusu 85 milyon 300 bin civarında ve ülkede resmi rakamlarla 4 milyon civarı sığınmacı bulunuyor. Bu rakam bile doğru kabul edilse aslında 90 milyonluk bir ülkeyiz. Kişi başına düşen milli geliri nasıl hesaplamak gerekir bu durumda? Sağlık, eğitim, adalet, güvenlik harcamalarında 85 milyon mu temel alınacak 90 milyon mu? Görüldüğü üzere nüfus, başlı başına temel bir ölçüt.

Mevcut iktidar, "Yeni Türkiye" söyleminin altını büyük bir geriye sıçramayla doldurdu. Yıpratılmayan, içi boşaltılmayan bir kurum kalmadı. Görece güven duyulan kurumlar iktidarın taleplerini yerine getirmeye odaklı bürokrasi mekanizmasının parçası haline geldi. TÜIK’in açıkladığı verilere güvenen bir kişi var mı? Dolayısıyla akla gelen ilk soru: Sığınmacı sayısı gerçekten 4 milyon mu?

Göç İdaresi Başkanlığı'nın 22 Haziran 2023 rakamlarına göre Türkiye'de 3 milyon 344 bin civarında geçici koruma altında Suriyeli sığınmacı var. Bunların sadece 66 bin 600 civarındaki kısmı 7 ildeki 9 barınma merkezinde yaşıyor. Bir başka ifadeyle 3 milyon 300 bin bin kadarı Türkiye'nin dört bir yanına kontrolsüz olarak dağılmış durumda. Yine altını çizelim, bunlar resmi rakamlar. Elimizde, kamyon kasalarından kentlere bırakılan ya da sınırdan kafileler halinde geçen sığınmacıların videoları hariç somut veri bulunmamakla birlikte 10 milyonun üzerinde sığınmacının ülkemizde bulunduğuna dair iddialar da söz konusu. Ancak, yerel yönetimlerin sunduğu hizmetler, veri konusunda fikir verebilir. Bunun en net örneğini İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu vermişti ve 2022 Kasım'ında aynen şu ifadeleri kullanmıştı: "Valiliğe mülteci sayısını sordum, ‘1 milyon 200 bin’ dediler. İstanbul’un nüfusu 15 milyon 840 bin. İSKİ’nin su tüketimi verilerine göre 19 milyon 300 bin kişi yaşıyor bu kentte." Sadece bu rakamlar bile konunun vahametini gözler önüne seriyor.

NÜFUS VE YEREL YÖNETİM İLİŞKİSİ

Yerel yönetimler açısından nüfus belki de en önemli ölçüttür. 5779 Sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun’un 2. maddesinin 5. fıkrası, yerel yönetimlere verilecek payların hesaplanmasında nüfusun temel olduğunu vurguluyor. Yine aynı kanunun 4. maddesinin 1. fıkrasının a bendi il özel idarelerine ayrılan payların yüzde 50’sinin, 5. maddesinin 1. fıkrası belediyelere ayrılan payların yüzde 80’inin, 3. fıkrası büyükşehir belediyelerine ayrılan payların yüzde 90’ının, 6. maddesinin 1. fıkrası ise İLBANK A.Ş. hesabına aktarılan denkleştirme ödeneğinin yüzde 35’inin nüfus ölçütüne dayanarak dağıtıldığını söylüyor. Oysa TÜİK’in açıkladığı demografik verilerde, ilin nüfusunda göçmenlerin sayıları belirtilmemekte. Yerel yönetimlerin bu nüfusa da hizmet verdiği düşünüldüğünde, ortaya sorunlu bir alan çıkmakta.

Sığınmacılar, günlük yaşamlarında en büyük hizmetleri yerel yönetimlerden almakta, ama tespit edilemeyen milyonlarca nüfus, bu hizmetlerin finansmanına katılmamakta. Sorun sadece finansman boyutuyla da değil. 500 bin nüfuslu bir belediye, çöp, toplu taşıma, altyapı gibi hizmetlerini yürütürken resmi nüfusunu temel alırsa ama bu bölgede 200 bin sığınmacı yaşıyorsa hizmetin etkililiği ya da kalitesi nasıl sağlanacak?

Sığınmacı nüfusu için resmi rakamlara bakmak bile yeterli. Örneğin; Göç İdaresi 22 Haziran 2023 oranlarına göre İstanbul nüfusu 15 milyon 907 binken, kayıtlı Suriyeli sığınmacı 531 binden fazla. Üstelik sadece Suriyeliler kent nüfusunun yüzde 3,20'sini aşmış durumda. Kilis’te bu rakam yaklaşık 148 bine 75 binle yüzde 33’ün üzerinde. Ayrıca 3 milyon 344 bin civarı Suriyeli sığınmacının yaklaşık 3 milyonu 44 yaş ve altında. Yani genç ve aktif bir nüfus. Eğitime ihtiyaç duyan, çalışmaya uygun, doğurganlık çağında olan milyonlarca nüfus, herhangi bir planlama yapılmadan kentlere dağılmıştır.

SONUÇ: HÜSRAN

Mevcut iktidarın göç yönetimi konusunda açık kapı politikasının, kırık kapı ve süzgeç sınıra döndüğü bu süreçte yerel yönetimlerin derhal sürecin en etkin paydaşı olacak düzenlemeler yapılmalı. Davulla, zurnayla, iknayla ya da kamyona doldurarak gönderme gibi günlük tartışmaların ötesine bir an önce geçilmeli ve:

-5393, 5216, 5302 ve 6458 Sayılı Kanunlara yerel yönetimlerin, göç yönetimindeki paydaşlığına göre özel hükümler eklenmeli. Merkezden sağlanan finansman ve diğer destekler buna göre sağlanmalı. Uluslararası destekler de bu kapsamda değerlendirilmeli.

-Göç yönetiminde çatı olacak, merkezi yönetimle birlikte, yerel yönetimlerin ve STK’ların da temsiliyetinin sağlanacağı bir örgüt kurulmalı. Üniversiteler de bu örgütsel yapıya dahil edilmeli. Envanter kaydı ve arşiv tutulmasının yanında, merkezi yönetimce alınacak önemli kararlar ve yapılacak işlemler için danışma kurulu niteliğinde olacak bu örgütlenme bir stratejik planla yola çıkmalı.

-STK’larla işbirliği halinde yürütülen çalışmalar, yardım ve destekler sistemli biçimde değerlendirilmeli ve bunların mali desteğe ihtiyacı bulunan yerel yönetimlerin olduğu bölgelere kaydırılması sağlanmalı.

-Sığınmacılarla ilgili konuda, yurttaşların bilgilendirilmesi ve uyum konusunda sorun yaşanmaması için yerel yönetimler ve STK’larla işbirliği halinde, merkezi yönetim sistemli eğitim programlaması yapmalı.

Yaşadığımız kadarıyla süreç, hüsran olarak nitelenebilir. Bu hüsranın büyümesi istenmiyorsa sığınmacıların can güvenliği ile gönderilmesi ve bu sırada yerel yönetimlerin katıldığı biçimde sürecin yönetilmesi gerekmekte. Aksi durumda

“Dağılsak da göç yollarında

Yarın bizim bütün dünya” şiiri sıklıkla söylenir.