Google Play Store
App Store

Dr. Ali Mert TAŞCIER*

Herkesin malumu, yerel seçimlere 9 ay gibi bir süre var. Yerel yönetimler için doğum gibi bir süreç. Yalnız, 14 Mayıs ve 28 Mayıs’taki seçimler de gösterdi ki bu süreci sağlıklı yönetebilmek, sadece seçim öncesi hazırlıklarla ilgili değil. Hele ki durduğunuz yer, zaman ve diğer koşullara bakarak 24 saatin uzun olduğu siyasette, bu seçim süreci için 9 ay oldukça kısa bir dönem. Peki, “seçimi kazanacağız” söyleminin haricinde bir söyleme ihtiyaç yok mu? Yerel seçim özelinde bu konuya bakabiliriz.

YEREL SEÇİMLERİN TARİHİ YOLCULUĞU

Seçimlerin türü ne olursa olsun, Türkiye’de özel bir önemi vardır. Şöyle bir dönüp hatırladığınız tüm seçimleri düşünün, hangi seçim en önemli seçim değildi? Hangisi hayati değildi? “Seçim fetişizmi, seçime gereğinden fazla önem verme” gibi gerekçelerle açıklamamakla birlikte, seçim önemli şeydir, çok şeydir, ama her şey değildir. Tarihe ve ülkelere baktığımızda da bunu görürüz.

Türkiye’de yerel seçimlerin doğru düzgün yapılması işinin uzun süre geriye gitmediği görülür. Nizamnamelerde “seçim” ifadesi geçse de 1854’te İstanbul’da atamayla belediye başkanlarının belirlenmesi geleneği uzun süre varlığını korudu. Aslında kırılma noktası 1930’dur. Bu yıl çıkarılan 1580 sayılı Belediye Kanunu, yerel yönetimler açısından oldukça kritik. Kanun, merkezileşmenin sistemleştirildiği dönemde “kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesinden” öte önemli bir görev görmüştür.

1963’e gelindiğinde ise yerel seçim sisteminde temel vazgeçişler söz konusu oldu. Öncelikle çoğunluk sistemi terk edildi. İl genel meclisi ve belediye meclisi seçimlerinde uygulanan çoğunluk sisteminden ve belediye başkanının meclis tarafından belirlenmesinden vazgeçildi. 1984’e gelindiğinde ise nispi temsilde yüzde 10’luk baraj (tam olarak ülke barajı gibi değerlendirilmemeli, daha çok yüzde 10 kesme de denir) uygulanmaya ve büyükşehir belediyesi uygulamasıyla yeni bir yerel yönetim biriminin ve organlarının daha seçimine başlandı. Dönemin ruhuna uygun olarak, belediyeler de her düzenlemede başkanın (belediyelerin yürütme organı da diyebiliriz) güçlendiği bir sisteme evrilmiştir. Bu konuda sistemin savunması ise her zaman hazır: Temsilde adalet ve yönetimde istikrar. Peki, yerelin dinamikleri buna ne derece uygun? Yerel seçimin tarihçesine ilişkin bu özeti ileride bir yazıda genişletmek üzere cepte tutarak, güncel dinamiklere bakmakta yarar var.

 YERELİN DİNAMİKLERİ

Samimiyet, söylem yeniliği, ekonomik kriz, göçmen politikaları/mülteci sorunu, genel iktidarın onaylanması, sistem referandumu niteliğinde seçim, ittifaklar gibi çok sayıda ölçütün ve dinamiğin yarıştığı son genel seçimlerin 2024 Yerel Seçimleri üzerinde ne gibi etkisi olacağı üzerinde özenle çalışılması gereken bir başlık. Bundan bağımsız olmamakla birlikte, yerel seçimin kendine has dinamikleri de göz ardı edilemez. Bir başka ifadeyle yerel seçimleri tamamen genel seçimlerin sonuçlarına endekslemek doğru veri vermeyebilir. Genel seçimin temel dinamiği olması beklenen ekonomi, mülteci sorunu, depremin getirdiği olumsuzluklar, kadınların yaşadığı sorunlar tam anlamıyla bir dinamik olmadı. Belki de muhalefet tarafından yapılamadı. Doğal olarak bazı durumlarda yeni dinamikler yaratılabilir ya da var olan dinamikler yönetilebilir. Konuya biraz da bu açılardan yaklaşmak gerekir.

1. Muhalefet açısından bir mağlubiyet söz konusu olsa da hâlâ en başarılı belediyeler muhalefetin yönetiminde. Yani maça bu anlamda daha avantajlı başlanacak. Buradan da anlaşılacağı gibi adaylar yerel seçimlerin en önemli dinamiklerinden biridir. Muhalefetin kazanacak aday stratejisini mutlaka özenle ele alması gerekir. Genel seçimlerde yaşanan kaybın öfkesini ve sandığa yansıması olasılığını en aza indirir. Genel seçim mağlubiyetine rağmen adaylara dayalı strateji ile yerel seçim kazancı olmayacak bir şey değil.

2. Genel seçimde muhalefetin "kabusu" olan kır/kent dinamiği yerel seçimlerde daha fazla büyükşehir ve ilçelerinin alınması olasılığını artıracaktır. Kentte ve kentli seçmende daha güçlü olan muhalefet başarılı belediye başkanı unsuruyla da büyükşehirlerde daha kolay mesafe kat edebilir. Geriye daha zayıf olduğu kırsalda stratejik çalışma yürütme kalacak. İşte orada genel seçimin yereli nasıl etkilediği net olarak gözlemlenebilir. Genel seçimden yansıyan olumsuzluğun, özellikle bu bölgelerde nasıl en aza indirileceği de özenle değerlendirilmeli.

3. 2017 Anayasa Referandumu sonrasında Türkiye'de her seçimin temel dinamiği olan unsur yine karşımızda: İttifaklar. Gerek Cumhur gerekse Millet İttifakı’nın ortaklarına ihtiyaçları var. Millet İttifakı içinden gelen sesler, yerel seçimlerde yeniden birliktelik yapılmayacağı anlamına gelmemeli. 2019 Yerel Seçimleri gösterdi ki partiler ittifaksız yok hükmündeler. Türkiye'de ekonominin üretildiği ve nüfusun çoğunun yaşadığı şehirler ittifak olmadan Millet İttifakı’nın yönetimine geçmiyordu. Şüphesiz ittifak bir ahit işidir, sözleşme, uzlaşma gerektirir. Eğer ittifaklarla seçimlere gidilecekse çalışmaları şimdiden yapılmalı. Hele 2023 Seçimleri sonrasında ittifakların sürdürülmesi, özellikle muhalefet açısından, yeni verilecek çaba ve daha fazla harcanacak emekle söz konusu olabilir.

4. Seçim kampanyaları her zaman seçim süreçlerinin en önemli parçalarından biridir. Yine öyle olacak, bir farkla: 2023 deneyimi kampanya kurgusundaki yanlışlıkların neye mal olabileceğini acı tecrübelerle gösterdi. Ancak her bölgenin havasını özel yansıtacak, bununla beraber merkezi politikalardan tamamen bağımsız olmayacak bir kampanya sürecini organize edebilme kabiliyeti seçim sonuçlarını ciddi oranda etkileyecek. Bu nedenle kampanya işinin "sihirbazları" bu dönemde öne çıkacaklar. Daha önce "Adana gibi Başkan" ya da “her şey çok güzel olacak” söylemlerini bulabilen yaratıcılık yerelde adayı da ön plana çıkarabilir. Her şehrin hikayesini ayrı ayrı yazabilir.

Bu dinamikleri önümüzdeki yazılarda yeri geldikçe ele alacağız.

Sonuç

"Ustalaştık biraz daha

Taşı kırmakta,

Dostu düşmandan ayırmakta" der Nazım.

Bu seçim biraz da ustalaşabilenlerin seçimi olacak. Yalnız, 2019'a giderken, kısa bir süre öncesinde belediye başkanlarını "metal yorgunluğu" gerekçesiyle istifa ettirtmiş bir AKP yok.

Yeni kurduğu "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi"ni test etmeye çalışan bir AKP yok.

Devasa bir ekonomik kriz yaşanırken, bunun altında kalmış bir AKP yok.

Daha önemlisi en zor zamanında seçim kaybetmiş bir AKP yok.

Ustalaşabilmek için bunları merkeze koyarak, yereli biçimlendirecek politikalar öncelenmeli.

* Siyaset Bilimci, Yerel Yönetim Uzmanı