Google Play Store
App Store

2017 otoriter Anayasa kurgusu ve tümüyle  keyfi uygulaması yokmuş gibi “sivil anayasa” söylemi ile TBMM’yi açış,  beklenen  bir  durumdu. Bu söylem, Eylül ayında yükselen  “ihlal ve kirlilik”  dalgasını sürekli kılma iradesini yansıtmakta. Her geçen gün, ülkeyi  geriye dönülmesi zor bir sürece sokmakla birlikte, yine de ‘ne yapmalı?’ sorusu, demokratik cumhuriyetçilerin  güncel düşünce ve geleceğe yönelik irade testi niteliğinde. EYLÜL BELLEĞİ
Siyasal, toplumsal ve yönetimsel ağır sorunlara karşın, “İki 12 Eylül” yıldönümleri nedeniyle Eylül ayına “anayasal bilgi kirliliği” damgasını vurdu.

Birikim ve yıkım karşıtlığı ise, yeterince sergilenemedi. Şöyle ki;

Güvenlikçi ve otoriter 1982 Anayasası, 1987’den 2004’e dek süren değişikliklerle     özgürlük-otorite dengesine oturtuldu.  2007-2017 çizgisindeki değişiklikler ise, tam tersi yönde “kişisel iktidar fetişizmi” ile sonuçlandı.

Kısaca;  iki yüz yıllık siyasal ve anayasa birikim (2004), kurumlar ve kuralların tasfiyesi sonucu anayasal ve siyasal yıkım ile noktalanmak istendi (2017).

Devleti temsil ve yürütme yetilerinin tek kişide toplandığı 2017 kurgusunun –parti başkanlığı yoluyla-  (PBDBY) 6 yıllık uygulaması, Anayasa’nın demokratik hükümleri (md. 1-11) bir yana, otoriter düzenlemeler (md.104 vd.) ötesinde geniş bir “keyfi alan” yarattı.

EKİM HAMLELERİ

TBMM’nin açılışı vesilesiyle  ivme kazandırılan “Anayasa yalanları”, Ekim ayında da başta hukuksuzluk ve yoksulluk gelmek üzere ülkenin yakıcı sorunlarını küllendirecek görünüyor.

Anayasa’ya aykırı yasal düzenlemeler yoluyla ‘demokratik siyaset’  ve ‘demokratik toplum’ alanını daraltma işaretleri ilk günden verildi. Anayasal düzleme gelince;  Cumhur İttifakı ana bileşenleri, söylemlerini ‘anayasa ve tehdit’ eksenine oturttu: ülkeye yönelik dış (İsrail) ve Parti’ye yönelik iç (S. Ateş cinayeti).“Türkiye’nin 21. yüzyılda büyük hedef ve iddialarını gerçekleştirmesi ancak yeni uzlaşmacı, özgürlükçü, katılımcı sivil bir anayasa ile mümkündür. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak yeni anayasayla ilgili olarak kendi hazırlıklarımızı çok titiz şekilde yapıyoruz. “ sözleri (RTE), tam bir anayasal bilgi kirliliği. Neden? ÜÇ MAYMUN
Yürürlükteki Anayasa ihlali ,  2017 kurgusunun sürdürülemezliği, sistemsizlik, üç yokluk hali: “görmedim, duymadım, konuşmadım”.Anayasal yıkımın yargıyı araçsallaştıran üç güncel hali:-Sinan Ateş davası, bir siyasal örgütü cezai  sorumluluktan kurtarmak,

-Ekrem İmamoğlu davası, siyaseten sorumsuz bir kişi iktidarını sürekli  kılmak,

-C. Atalay ve Gezi davası, demokratik toplumu sönümlendirmek için.

Yüzbini aşkın yurttaş katliamı kararnamelerinin altında imzası bulunan TBMM Başkanı ise, aktör ve antrenörce daha çok figüran olarak kullanılıyor; tıpkı 8 yıl önce “kolektif suç ortağı”nın “sandalye elimde kaldı” söylemi ile Hükümeti ilgada gördüğü işlev gibi.

OHAL’i, canavarca hislerle kullanan ve kendileri için “cezai, siyasi, mali ve idari sorumsuzluk yasaları” çıkaranların “sivil anayasa” sakızı karşısında demokratik Cumhuriyetçiler, şu üç farkındasızlığı aşabilimeli. Şöyle ki;

ÜÇ FARKINDASIZLIK

Öncelikle, yürürlükteki Anayasa’yı tanımayan ve sürekli ihlal edenlerin  “yeni anayasa” söyleminin meşru olmadığını ve  “YA HEP YA HİÇ” ikilemine dayanan  PBDBY’nin sürdürülemezliğini farketmeli.Sonra, üç maymun oyunu arkasında yatan büyük korkunun ayırdına varmalı. Akıldan, bilimden ve emekten korku; dahası,  her türlü engele karşın dünyevilik temelinde yetişmek isteyen çocuk ve gençlerden, hatta genç teğmenlerden

Nihayet, 2017’de siyasal egemenliği gaspeden oyuncuların, “sivil anayasa” örtüsü ile ‘toplumsal egemenlik’ iştahını farketmeli.

Ayrıca yazacağım gibi  Ekim, seçim ayı olduğundan Barolar, Yasama-Yürütme-Yargı üçlüsünde ortaya çıkan ve süreklilik taşıyan Anayasa ihlallerini izlemeyi ve teşhir etmeyi gündemlerine almalı. Baro seçimleri, avukatların savunma hakkı- adil/düzgün yargılanma hakkı ve yargı bağımsızlığı ereğinde düşünsel tartışma, dayanışma ve ortak eyleme ivme kazandırmalı.