Google Play Store
App Store

Pir Sultan’ın 500 sene önce kullandığı o veciz “Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan” sözlerinden mülhem attım, bu başlığı.

Günlerdir hatta aylardır, muktedir İslamo – faşistlerin bir “barış planı” yaptığı ve o plan çerçevesinde bu toprakların en önemli sorunlarından birine bir çırpıda çözüm bulacağı, on yıllardır dökülen kanı durdurup, o kanın dökülmesine neden olan baskıları ortadan kaldıracağı ve ülkeye büyük bir demokratik açılım sunacağı yalanına inanmamızı isteyenler kusura bakmasın.

Demokrasi ile uzaktan yakından alâkası olmayan, demokrasi sözcüğünü duyduğu anda bile vücut kimyası değişen, kendinden olmayan hiç kimseye hayat hakkı tanımayan, bırakın insanları, hiçbir canlı varlığa, toprağa, yeşile, ağaca, çiçeğe, çiçeğe, suya, hayvanlara bile düşman bir zihniyetin, “barış” amaçlı bir inisiyatife imza atabileceğine inanmayı, olağanüstü bir
saflık olarak nitelendiriyorum.

Muhalif siyasetçilerin ya da bürokratların, adeta “kişi kendinden bilir işi” zihniyetiyle yolsuzlukla suçlanıp yandaş yargı ve yandaş medya marifetiyle adeta “darağaçlarında sallandırılmaya” çalışıldığı, “Ben seçilmediysem o seçim sayılmaz. Seçileni içeri tıkar, yerine devletin bürokratını tayin ederim” diyen “kayyumist” zihniyetin barışçıl ya da demokratik herhangi bir adım atabileceğine beni kimsenin inandıramayacağını söylüyorum.

Daha yedi ay önce “Eli kanlı terör örgütünün başı, bebek katili İmralı Canisi” diye nitelendirdiği bir kişiyle, “al takke ver külah” pazarlığa girişen, o kişiyi adeta “Vizyon sahibi, bilge siyasetçi” yerine koyup ülkenin geleceği için pazarlık eden, verdiği sözlere inanan adamları bana “Demokrasi ve barış havarisi” diye pazarlamaya çalışanlara sadece gülüp geçmiyorum şddetle lânetliyorum da.

∗∗∗

Ülkenin gencecik evlâtlarını, 20’li yaşlarda ana kuzularını sınır ötesinde, siyasi amacı belirsiz maceralar uğruna ölüme atan, bayrağa sarılı tabutları önünde nutuklar atan, ama o evlatları öldürenleri şimdi yere göğe sığdıramayan, yakın geçmişte, “hendek savaşları” adı altında yüzlerce masum canın yitirilmesine neden olan harekât emirlerini veren siyasi odağı sadece lanetlemekle kalmıyor, o kuzuların anne ve babaları adına da, dil dağarcığımdaki en ağır bedduaları yağdırmak istiyorum.

Yıllarca, “Türkiye topraklarında zaten terörü bitirdik, nefes bile aldırmıyoruz. Ama Suriye’de muazzam bir orduya dönüştü bu örgüt. Onun orada varlığına asla izin veremeyiz. Ancak 40 kilometrelik bir tampon bölge gerisine çekilmelerini kabullenebiliriz” dedikten sonra, bugün “sözde silah bırakma ve barışı” yutturmaya çalışmak için Suriye’nin “S”sini bile telâffuz etmeye utananlara lânet okuyorum.

Bir yandan silahlı örgütle, silah bırakma karşılığında girişildiği anlaşılan kirli pazarlıklar çerçevesinde sözde “Yeni ve daha özgürlükçü anayasa” vaadeden ama diğer yandan hemen her dakika mevcut anayasanın ihlal etmediği ayaklar altına alıp çiğnemediği neredeyse tek bir maddesini bırakmayan siyasi odağın nasıl olup da ciddiye alındığına hayret ediyorum.

∗∗∗

Mevcut anayasanın 26’ncı maddesindeki fikir ve ifade özgürlüğü, 28’nci maddesindeki basın özgürlüğü, 34’ncü maddesindeki toplantı, gösteri ve protesto özgürlüğü, 83’ncü maddedeki seçilmiş milletvekilinin ceza almışsa dahi dokunulmazlığı, 153’nci maddesindeki AYM kararlarının herkesi kesin biçimde bağlayacağı ilkesinin, pervasızca ve utanmazca ayaklar altına alınmasını, ama bir yandan da Kürt halkına “Size eşit vatandaşlık statüsü tanıyacak yeni anayasa maddeleri getireceğiz” diye gayrı samimi vaatlerde bulunulmasını değerlendirecek, yeterince kuvvetli sözcükler bulmakta zorlanıyorum. Aslında buluyorum da, siyasi iktidarın etkisiyle kararlar almakla meşhur, sınır tanımayan sayın “susturucu” bazı Cumhuriyet Savcılarının hışmından endişe ediyorum.

Bu ülkede on yıllardır, Kürt halkının ve “İslamcı, Türkçü – Kafatasçıların” ayrımcılığına maruz bırakılan, inkâr ve imha siyasetlerinin mağduru olan Kürt kardeşlerimizin, bir anda sanki “bu statüden bir anda arınmışlar” gibi gösterilip, yeniden kucaklanacağı yalanına kananlara şaşıyorum. Bir yandan da bu “inkâr ve imha siyasetinin bizzat bestecisi ve icracısı”konumundakilerle kol kola barış yapılabileceğine inanan Kürt siyasetçileri de ayıplıyorum.

Yine bu topraklarda, kendi dilinde türkü söyleyebilmekten, halay çekebilmekten, sarı – yeşil – kırmızı renkte entari giymekten bile çekinen, zılgıt çekerken bile adeta Kalaşnikof kullanıyor gibi gösterilen Kürt kardeşlerimin de “Bu iktidar artık değişti bize haklar verecek. Kucaklaşacak bizimle” naifliğine hayret ediyorum.

Bütün bu sahtekarca senaryolarla “tufaya” getirilmeye çalışılan böylelikle akılları ile alay edilme küstahlığına girişilen Kürt halkının, siyasi iktidarın bekası için yapıldığı belli bu “Anayasal düzenleme tezgahına” getirilmeye çalışılması karşısında da avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum.

Yiyen yesin, ben yemezem a dostlar.