Yoksunlukların kalabalıklaştırdığı sokaklar
Burada bakılması gereken husus; gençlerin hangi “eksikliklerden (yoksunluklardan)” bir “fazlalık (isyan, protesto, eylem, vb)” türettiği?’ sorusu olmalı. Başka bir deyişle, gençlerin eksiği nedir sorusunu sormalıyız.

Boran Ali Mercan - Akademisyen
Gençlerin niçin sokağa çıktığını ve gerçekleşmekte olan protesto eylemlerinin arkasındaki temel saikleri anlayabilmek son derece önemli. En azından ülkenin içine düştüğü politik kriz ve derin yoksullaşmadan en fazla kimin pay aldığını tespit edebilmek açısından bu soru önem arz ediyor. Farklı politik grupların ve aslında daha çok politik bir kimliği olmayanların bir arada, birlikte siyasal iktidara karşı eylemliliği; farklılıkları ortak kılan, çokluğu meydanda bütünleştiren, ideolojik harç nedir sorusunu kaçınılmaz kılacaktır. Ülkedeki anti-demokratik ve otoriteryen gidişatın, epey uzun zamandır, kamusal siyasal alanı keskin bir “biz–dost” ve “onlar–düşman” ayrımıyla bölüyor oluşu; siyasal iktidar karşısında birbirine indirgenemez tekillikleri, birbirinden radikal anlamda farklı politik tutum ve düşünceleri ortak bir kampa topluyor.
İktidarın söylemsel kurgusu farklı siyasal ideolojileri adeta homojen bir bütünmüşçesine kendi karşıtı olarak grupluyor. Siyasal alanın bu tip bir söylemsel yarılmayla kurgulanışı, ideolojik açıdan farklı olmalarına karşın hükümet karşıtlığında ortaklaşan hemen herkesi meydanlarda fiziken bir araya getirmesi kaçınılmazdır. Diğer yandan, memleketin geçmiş İslamcı–Kemalist, modern–muhafazakar ve benzeri ikiliklerinin, kamplaşma ve kutuplaşmalarının siyasal etkilerini kaybetmemekle birlikte, yeni rejim ekseninde dönüştüğünü düşünüyorum. Siyasal rejimin değişen niteliği aşırı sağ–milliyetçi parti sempatizanları ile sosyalist sol grupları ortak muhalefet hedefleri ve temel değerlerin savunusu ekseninde meydanlarda kendiliğinden fiziken bir araya getirebilecek bir söylemsel hattı kurgulayabildi. Önceki dönemlerin siyasal düşünüş biçimleriyle anlaşılabilecek bir siyasal alan yok bugün. Yenikapı ruhundan Altılı Masa’ya şimdiye dek kurulan ittifakların ideolojik kompozisyonundan da bu anlaşılabilir. Böylece meydanlardaki yakınlıklar ya da bir-aradalıklar da siyasetin yukarıdan tasnif edilişine göre kaçınılmaz olarak değişiyor.
KİŞİSELLEŞEN SİYASAL ALAN VE DUYGU SİYASETİ
Öte yandan, Yeni Türkiye konseptinde siyasal alanın giderek şahsileşmesi, toplumsal tabanda özellikle gençlerin duygusal yatırımını kolektif ideolojilerin vaatlerinden ziyade belirli politik şahısların imge ve söylemlerine özgülüyor. Böylece sevgi de nefret de şahıs imgelerinde kolayca karşılık bulabiliyor. Yaşadığınız mağduriyet ve adaletsizlik karşısında kolayca sövüp sayabileceğiniz birileri olduğu kadar; mevcut imtiyaz ya da refahınızdan ötürü kendinizi borçlu hissedebileceğiniz somut birileri var karşınızda. Bu sistemde siyasal iktidar kendisini fonlayan ekonomik güç sahipleri kadar görünmez değil; kimliği belirsiz bir grup ya da ayırt edilebilmesi güç bir çoğulluk yok. İlgili figür illa devletin en tepesideki kişi olmak durumunda değil. Kişilerin ön plana çıktığı bir siyasal düzlemde bir kişiye yapılan haksızlık ya da bir kişiye duyulan hınç ve öfke sokaklarda, meydanlarda duygusal bağları kuruyor gibi daha çok. Kendisine haksızlık yapıldığı düşünülen kişiyle özdeşim ve haksızlık yapana karşı hınç gibi dolayımsız duygular siyasal muhakeme ve kimlikleşme süreçlerini önceliyor, hatta mevcutsa pekiştiriyor. Ülkedeki anti-demokratik atmosferden ötürü, özellikle gençlerin düşüncelerini özgürce ifade edemeyişi en ufak bir imkân yakalandığında, tüm bastırılan düşünce ve tutumların serbestçe açığa çıkışını mümkün kılıyor. Hatta bunun grotesk ve mizahi unsurlar içererek adeta bir karnaval havasında tezahür ettiğini görüyoruz.
Ancak örgütlü politik gruplardan ziyade, kendiliğinden sokaklara akın edip inatla polisin karşısına dikilen gençlerin varlığı oldukça dikkat çekici. Kendini örgütlü politik bir kimlikle tanımlamayan ancak eylemiyle de muhalif bir tutum takınmaktan geri durmayanları anlayabilmek için genel anlama ve yordama tarzlarının ötesini geçmek kanımca şart. Bunun için de öncelikle protestocu gençlerin eylemliliğini doğrudan politik bir tepki olarak görmemek lazım. Keza hakaret içeren ifadelerin kullanımı örgütlü politik ahlakın dışında bir zihniyet yapısına işaret ediyor. Burada bakılması gereken husus; gençlerin hangi “eksikliklerden (yoksunluklardan)” bir “fazlalık (isyan, protesto, eylem, vb)” türettiği?’ sorusu olmalı. Başka bir deyişle, gençlerin eksiği nedir sorusunu sormalıyız. Müreffeh bir yaşam umudu ve özgürlük hissi, hemen ilk başta verilebilecek yanıtlar. Dünyanın öbür ucundaki yahut hemen yanı başındaki “ayrıcalıklıların” refahına tanık olan, zenginliklerin tüketilme hazzını gören, başka diyarlarda ekonomik, cinsel, duygusal, kültürel özgürlüklerin deneyimlenme tarzlarının farkına varan, ancak bunların tümünden yoksun kalan gençler ciddi bir gerilim hattında yaşamlarını sürdürüyor. Bu öyle bir gerilim ki düzen ile anarşi, kural ile ihlali arasında ince bir çizgi yaratıyor. Az önce dediğim gibi, yoksunluklar büyük bir basınç yaratmış durumda; ancak basıncın deşarj olabilme alanı kısıtlı. Ki Türkiye şiddetle bastırılan barışçıl protestolarla karşı karşıya; yaygın ve yoğun şiddet eylemleri görülmüş değil. Bu kadar baskılanan ve belirli bir kısıt altında yaşamaya çalışan kesimlerin yıkıcı olmaması olumlu da okunabilir. Tam da bu noktada; politik olsun olmasın, farklı ideolojik angajman ve zihniyet yapılarına sahip insanların, özellikle gençlerin, yoksunlukları dolayımıyla bir ortaklık zemininde buluşabilmeleri mümkün oluyor. Bu durum, kendinde politik bir fenomen olmasa da politik bir potansiyelin imkânı olarak görülebilir.