Yokuş aşağı
Diğer işlerimin yoğunluğu nedeniyle yazılarıma devam edemiyordum. Kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Ülkede çok şey oluyor. Ve olanların hiçbiri de iyi şeyler değil. Bütün onların ekonomiye etkisini de görüyoruz. Ama sadece biz görüyoruz. Ekonomi yönetimi olayın ciddiyetinin bile farkında değil.
Geçen gün Mehmet Şimşek, Financial Times’a verdiği demeçte, “Bizimkisi sadece geçici bir türbülans” demiş. Hani şu uçak sarsıntıya girer de pilot anons yapar ya, “Kemerlerinizi bağlayın ama endişeye gerek yok” diye… E, problem şu ki, uçak burun üstü çakılmak üzere düşüşte. Yolcular mı? Onlar zaten 23 yıldır ekonomi sınıfında oturuyor, koltuklar dik konumda. Sadece koltuklar değil, başları da dik durumda haykırıyorlar: bize yeni bir kaptan lazım!
Vatandaşın haykırışını duymazdan gelen Şimşek, “Siyaset konuşmam” diyor. Niye siyasetten uzak duruyor acaba? Özgür Özel’in de söylediği gibi Bakan değil, Sekreter olduğu için mi? İzin verilmeden konuşamadığı için mi?
Şimşek konuşmuyor olsa da biz yine de soralım: İstanbul’un seçilmiş belediye başkanı içeri atıldığında piyasalarda yaşanan kıyamet o gün ortaya çıkan bir ekonomik veriden mi kaynaklanıyordu, yoksa hukukun iğdiş edilmesinden ve demokrasinin rafa kaldırılmasından mı? Benim hatırladığım, İmamoğlu’nun gözaltına alındığı sabahın erken saatlerinde açıklanan bir veri yoktu. Sadece gözaltı haberi vardı. Şimşek bunu görmezden gelerek piyasalarda yaşananları anlamaya çalışıyorsa, nafile bir çaba içerisinde ve tüm bu olup biteni hiç anlamamış demektir.
Ortada bir ekonomi politikası yok. Ortada bir “politik ekonomi” var – ama politika tek merkezli, ekonomi ise çoktan tek ayak üstünde. Kurları tutmak için neredeyse 40 milyar dolar satmışlar. Yazın bir kenara: bu para, rejimin yarattığı krize dolar bazında sadaka oldu. Aslında Şimşek, ekonomiyi yönetmiyor; kriz amortismanı yapıyor.
TÜİK öyle bir noktaya geldi ki, artık enflasyonu düşük göstermek istese bile rakamlar el vermiyor. Makyaj da bir yere kadar; veri dediğin şey sonunda yüzünü ele veriyor. Pazarda domatesi taneyle alan vatandaşa “mevsim etkisi”yle açıklama yapacak hâlleri kalmadı. Sahi, bu tabloda hâlâ “fiyat istikrarı” diyen varsa ya fişi çekmiş ya da pazara hiç uğramamış. Bu tabloda faiz oranı mı önemli, yoksa halkın oran dışı kaldığı adalet mi?
Ha, “istikrar” dedikleri şey de ayrı komedi. Siyasetin baskılandığı, belediye başkanlarının tutuklandığı, “çeteler kaybedecek, halk kazanacak” diyen gazetecilerin gözaltına alındığı, öğrenci protestosunun “örgüt üyeliği” sayıldığı bir yerde, fiyat istikrarı konuşmak da nedir? Enflasyon düşse ne olur, demokrasi dipteyken, hukuk diz çökmüşken, ifade özgürlüğü karakolda verilen ifade ile yer değiştirmişken, döviz kuru ne kadar oynasa olur?
Ve evet, Şimşek'in “biz ayrıştık” hikâyesi de ayrı bir trajikomik başlık. Türkiye kimden ayrıştı? Fed’den mi, Çin’den mi? Yok hocam, biz en çok kendimizden ayrıştık. Kamu yararından, kurumsal akıldan, planlamadan, hatta bazen bütçeden bile… Ama en çok da vicdandan.
Toparlarsak: Şimşek’in yönetmeye çalıştığı şey bir ekonomi değil, bir enkazın üstü. Faizin seviyesi ile değil, yeni bir iktidarla toparlanır bu memleket. Kur oynar, enflasyon değişir, göstergeler süslenir ama rejim ayar kaçırmışsa, o tablo photoshop olur.
Velhasıl: Kriz tek boyutlu değil. İktidar, ülkeyi yokuş aşağı salmış durumda. Ve ekonomi, o yokuştan ancak halk freni çekerse durabilir.