Google Play Store
App Store

Birçoğunuz beni müzisyen olarak tanır ama ben müzisyenliğin dışında, Müzik Yorumcuları Meslek Birliği (MÜYORBİR) Yönetim Kurulu Başkanı’yım. Tam 10 yıldır bu görevi sürdürüyorum. 3 bini aşkın üyemizin haklarının takibi için de birkaç gündür ülke dışındaydım. Hepimizin bildiği gibi şarkılarımız İran’dan ABD’ye, Almanya’dan Yunanistan’a kadar birçok ülkenin radyo ve televizyonlarında, kafe, bar ve diskolarında çalınıyor.

Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM) ve Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği (MSG) gibi eser sahibi meslek birliklerimiz çok uzun süredir üyelerinin haklarını, yurtiçinde olduğu gibi yurtdışında da takip ediyor. Bizler de ilk kez bir yorumcu meslek birliği olarak üyelerimizin yurt dışı haklarının takibi için kolları sıvadık. Yıllarca bu konu gündemimizdeydi ama özellikle ülkemiz dışındaki umumi mahaller ve radyo televizyonlardan liste alamadığımız için  -Türkiye’dekiyle çok benzer bir şekilde- yorumcu üyelerimizin zarar görmemesi için bunu ötelemiştik. Zira teknolojik donanımın sağlanmamasından ve ülkeler arası telif mevzuatından kaynaklanan sorunlardan dolayı yurt içindeki telif gelirlerinin dengesiz bir şekilde yurt dışına aktarılması gibi bir sorunla karşılaşmak en büyük korkumuzdu.

Ama artık dijitalleşmenin sağladığı avantajlarla, veri toplamanın kolaylaştığı bir dönemde bunu ertelemek olmazdı. Nasıl sinema ve dizi sektörümüz yurtdışı festivallerinde boy gösterip, dünyanın dört bir yanına ihracat gerçekleştirirken, şarkılarımızın bunun dışında kalması artık düşünülemezdi.

DEVLET KORUMASI

Bunun için ilk ziyareti Gürcistan’a yaptık. Sonrasındaki hedefimizde ise Azerbaycan, Türki Cumhuriyetler, Yunanistan, Belçika, Hollanda, Almanya gibi vatandaşlarımızın yoğunlukta olduğu ve Türkçe repertuvarın sıkça kullanıldığı ülkeler var. İlk ziyaretlerimizden çıkan sonuç her ülkenin fikri mülkiyetle ilgili kendine özgü kanunları ve yaptırımlarının olduğu.

Kimse çıkıp da bizlere, yani müzik meslek birlikleri yöneticilerine, Avrupa, Amerika’daki uygulamaları gösterip aynı şartların ülkemizde de niye sağlanamadığını sormasın. Zira karşılıklılık anlaşması için gittiğimiz ilk ülke Gürcistan’da da gördüğümüz gibi her ülkenin telif haklarına yaklaşımı, kanunları, mevzuatları farklı dolayısıyla uygulamaları da farklı. Ama gördüğümüz o ki, buralarda telif hakları devletin koruması altında.

Toplam nüfusu dört milyonu bulmayan bir ülke eser sahibi ve yorumcuların, fonogram yapımcılarının haklarını -toplantılardan çıkardığım sonuçlar neticesinde- gayet hakkaniyetli bir şekilde savunuyor. Aslında buradaki en büyük itici güç devletin ta kendisi. Devlet, telif gelirlerinin hak edenlere ulaşabilmesi için özel bir teknoloji firmasıyla anlaşmış. O firma müziği kullanan her yere -özellikle umumi mahaller- playlist oluşturmak için bu modemin kullanılmasını zorunlu kılmış ve oradan aldığı bilgiler sayesinde kimin şarkısı kaç kere çalınıyor bunu görmek ve de buna göre dağıtım yapmak mümkün olmuş.

70 SENE SONRASI…

Bunu yapmak hiç de zor bir şey değil. Tabii ki 80 milyonluk bir ülkeyle 4 milyonluk bir ülkeyi karşılaştırmak doğru değil. Ama Gürcistan 5.000 noktadan veri topluyorsa biz de rahatlıkla 100 bin noktadan veri toplayabiliriz. (Veri derken şarkıların ismi, çalınma sayısı, kime ait olduğu, kimin söylediği vs)

Bu teknolojik alt yapıyı kurarsak her şey çok kolay olacak. Ve herkes de hak ettiğini alacak. Bizim bütün çabamız üretken sanatçıların haklarını yaşarken almalarını sağlamak. Zira bizler öldükten 70 sene sonra bütün yazdıklarımız, söylediklerimiz kamuya mal olacak. Bizim mirasımızdan en fazla çocuklarımız ve de torunlarımız faydalanacak. 70 sene sonra şarkılarımızın altında belki de sadece ‘anonim’ yazacak. Durum bu. Kalın sağlıcakla…