“Yumuşama”: Muhalefet etme, talep ilet

Birçoklarının merakla beklediği Erdoğan’ın CHP ziyareti dün gerçekleşti. CHP Genel Başkanı Özel ile Erdoğan, yerel seçimlerin ardından başlayan ve iktidarın “yumuşama”, muhalefetin ise “normalleşme” olarak isimlendirdiği süreç kapsamında ikinci kez bir araya geldi.
İlk olarak Özel, 2 Mayıs’ta AKP Genel Merkezi’ne giderek Erdoğan’ı ziyaret etmişti. Özel görüşmeye ilişkin yaptığı açıklamada, “Biz kamuoyunun gündeminde ne varsa hepsini Sayın Erdoğan'la görüşme imkânı bulduk” demiş, Erdoğan’ın ekibinin de notlar aldığını söylemişti. CHP liderine göre bu zirve, “Türkiye demokrasisi açısından önemli bir kilometre taşı” idi.
Erdoğan ise “yumuşama” kavramını ilk kez Özel’in bu ziyaretinin ardından telaffuz etmiş, “Bu adımın atılmasıyla siyasetin ülkemizde çok daha yumuşama dönemine girdiğini görüyoruz” değerlendirmesinde bulunmuştu.
Liderlerin görüşmesinin ardından kamuoyuna herhangi bir açıklama yapılmadı. Medyaya yansıyan kulis bilgilerine göre Özel, Erdoğan’a, Gezi tutukluları, AYM’nin kararlarına uyulmaması, yaşanan çeşitli hukuksuzluklar, geçim sıkıntısı ve emeklilerin durumu gibi başlıklarda ülkenin temel sorunlardan bahsetti.
Özel’in ayrıca 28 Şubat davası nedeniyle cezaevinde bulunan askerlerin durumunu da Erdoğan’a ilettiği belirtilmiş, görüşmeden 2 hafta sonra askerlerin cezalarının hastalık ve yaş haddi nedeniyle kaldırılıp tahliye edilmeleri, bir tarafın “yumuşama” diğer tarafın “normalleşme” dediği sürecin yansıması olarak yorumlanmıştı. Ancak Kobani davası, Hakkari’ye kayyum atanması, maarif müfredatının kabul edilmesi gibi gelişmeler, iktidarın yolunu-yordamını pek de değiştirmeyeceğini ortaya koymuştu.
İlk görüşmeden 40 gün sonra dün CHP Genel Merkezi’nde yapılan görüşmede de Özel, Erdoğan’a yine benzer şekilde ülkede çözüm bekleyen sorunları iletti. Ancak görüşmeye dair en dikkat çekici unsur, paylaşılan fotoğraflardaki ayrıntıydı. CHP tarafından servis edilen fotoğrafta Özel’in makam odasında asılı duran Gezi tablosunun bir kısmı görünürken, Cumhurbaşkanlığı için çekilen fotoğrafın kadrajında ise Gezi tablosu yer almadı. Böylece Erdoğan’ın Gezi’ye dönük kişisel hıncında herhangi bir yumuşama olmadığı bir kez anlaşıldı.
Erdoğan-Özel zirveleri, muhalefetin muhalefet etme biçimini iktidarın kabul edebileceği sınırların ötesine taşırmama eğiliminde olduğunu gösteriyor. CHP, ülkedeki ekonomik ve sosyal problemleri kitlesel bir halk muhalefetine dönüştürmek ve iktidarın üzerinde toplumsal tepkiden doğan bir siyasal baskı oluşturmak yerine, diyalog kanallarını önceleyerek Saray’a talep aktarma yöntemini benimsiyor. Bu tarz-ı siyaset, “yapıcı muhalefet” olarak nitelendiriliyor ve iktidar çevrelerinin de alkışını alıyor.
CHP bu yöntemi karşı mahalledeki önyargıları kırmak için bir taktik olarak mı yoksa en doğru muhalefet etme şeklinin bu olduğunu düşündüğü için mi kullanıyor, henüz cevap net olarak belli değil. Zaman geçtikçe cevap da netleşmeye başlayacak. Ancak en azından şimdilik Erdoğan’ın ivme kazanan muhalefeti istediği çerçeve içine sıkıştırdığını söylemek mümkün. “Yumuşama” denen şey de özünde buydu ve şu an tam olarak Erdoğan’ın istediği oluyor.
Denklem aynı zamanda mevcut anti-demokratik tek adam rejimini muhalefetin penceresinden meşrulaştırıyor. Saray’ı, bir “çözüm merci” olarak kabul ediyor ve anamuhalefeti halkın şikâyetlerini, taleplerini ve beklentilerini en tepeye iletme vazifesiyle sınırlıyor. Üstelik sanki iktidarın bu sorunlardan haberi yokmuş, hatta sorunlar bizzat iktidarın politikalarından kaynaklanmıyormuş gibi…
Muktedirin kamuoyu yapıcıları, söz konusu münasebeti öve öve bitiremiyor. Yıllardır kutuplaştırmadan beslenen Erdoğan’a toz kondurmayan yorumcular, şimdi de diyaloğun ne şahane bir siyaset enstrümanı olduğunu anlatmak için kendini paralıyor. Olan bitene mesafeli duran, “Bir gariplik var” diyen, Erdoğan’ın güç biriktirmek ve iktidarına bir koruma kalkanı yaratmak için yumuşama kartını masaya sürdüğünü söyleyenler ise süreci baltalamakla, gerginlikten beslenmekle suçlanıyor.
Oysa Türkiye tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşarken, toplumsal desteği zayıflayan, yerel seçimlerde önemli mevzileri kaybeden, ilk kez ikinci parti konumuna gerileyen ve halka sefaletten başka hiçbir şey vadedemeyen iktidarın, bir anda muhalefet ile el sıkışmaya, karşılıklı oturmaya gönüllü hale gelmesini tesadüf olarak görmek saflık olur.
Erdoğan’ın “diyalog”, “temas”, “istişare”, “müzakere” gibi kavramlara idealistçe değil, pragmatistçe yaklaştığını, ihtiyacı olmadığında bunların hepsini elinin tersiyle iteceğini unutmamak ve belki de en başta bu gerçeği görerek hareket etmek gerek. Ülkedeki sorunları çözmenin yolu, halkın memnuniyetsizliğini politikleştirerek görünür kılmaktan ve iktidarın milyonları yoksullaştıran siyasi programının hükümranlığına son vermekten geçiyor.