Cinsiyet eşitsizliğine bağlı sorunlar varlığını korurken küresel salgının beraberinde getirdiği eve kapanma zarureti aile içi şiddet istatistiklerinin katlanmasına neden oldu. ‘Gelişmiş ülke’ olarak nitelendirdiğimiz ülkelerde dahi durum değişmedi. Duyarlı çevreler lafın çok, verinin kısıtlı olduğu baskıcı ortamlarda rakamların yarattığı utancı yüklenip köklü çözüm arayışlarını sürdürüyor. Kadına karşı işlenen suçlar adına farkındalık yaratmak için güvenilir veri boşluklarının doldurulması gerektiğini düşünen Umut Vakfı, ilk olarak 2015’te basında çıkan olayları günü gününe derleyerek kadın cinayetlerinin haritasını oluşturmuş. 2015’ten 2020’ye uzanan süreçte şiddet olaylarına paralel olarak kadın cinayetlerinde de artış devam etmiş. ‘2020 Kadın Cinayetleri’ raporundaki ürpertici gerçeklerden bir kısmı şöyle; toplam 527 kadın cinayeti işlenmiş. Bunların 248’i ateşli silahlar ile 155’i boğulma, yakılma, yüksekten atılma ve darp neticesinde gerçekleşmiş. Kesici aletler 124 kadının hayatını sonlandırmış. Asıl yaralayıcı olan ise bu suçların çoğunun çocukların gözleri önünde işlenmiş olduğu gerçeği.

Bir kadın ölürken acımasızlığa şahit olan çocuklar da bir şekilde ölüyor. Bu da Nelly Sachs’ın “Çocukların öldüğü yerlerde taş ve yıldız ve bir sürü düş vatansız kalır” sözünü aklıma getiriyor. Şahit oldukları ölümler nedeniyle vatansız kalan evlatlarının sayısı gün geçtikçe artan ülkemizde Marmara Bölgesi şiddet haritasında birinciliğini koruyor. İç Anadolu, Ege ve Akdeniz, Marmara’ya yetişebilmek için yarışıyor. Raporda 2020’de kadın cinayeti işlenmeyen bölgeler ayrıca belirtilmiş. Bu iller: Ardahan, Artvin, Bitlis, Bolu, Erzincan, Gümüşhane, Kırklareli, Siirt, Şırnak, Tunceli ve Yalova. Verilerin tümü uzmanlarca üzerine düşünüp yorumlamayı ve halka anlaşılır biçimde aktarmayı gerektiriyor.

Cinsiyet ayrımcı politikaların durdurulması, kadına yönelik şiddetin bir insan hakkı ihlali olduğu gerçeğinin toplumun tüm katmanlarına anlatılması, ayrımcı dilin bırakılması ve ilk imzacılarından biri olduğumuz İstanbul Sözleşmesi’nin layıkıyla uygulaması kadınların başlıca talepleri arasında. Eşitlikçi söylemler iyi güzel fakat iş hayatında, siyasette, aile yapılanmasında eyleme dönüşmedikçe yetersiz kalıyor. Kadınlar, aldıkları darbelere rağmen yürekli bir biçimde kız kardeşlik çatısı altında toplanmayı ve koşulsuz şefkati deneyimliyorlar. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarında birbiriyle tartışan, sahip oldukları şeyleri paylaşmaktan hoşlanmayan, açık/gizli kıskançlık kıskacına takılan kız kardeşleri düşününce fraksiyonlar arasındaki tartışmalar bu masum toyluğu hatırlatıyor. Neyse ki kız kardeşler olgunlaşıp yaşama atılınca birbirinin en büyük destekçisi oluyorlar. Günümüz kadın hareketleri içinde de benzer bir olgunluğa geçişin sesleri duyuluyor. Fakatsız, amasız, varlığı yücelten bir dayanışma tavrı umudu körüklüyor. Milyonlarca kişi kadın sezgisiyle ve kadının sömürülmemiş emeği ile yapılandırılacak dünyada kıvançlı bir yaşam sürmenin hayalini kuruyor.

Lafların ve rakamların bu denli yıpratıcı olabildiği yaşamda kadın emeğini onurlandırmayacaksak neyi onurlandıracağız? Bu sayfada çocuklarımla okuduğum kitaplar özelinde paylaşımlar yaptığım için bugün kadınların akıl ve iyimserliğini ortaya koyarak yazdığı iki kitaptan bahsetmek istiyorum. Boş lafların ağırlığına kulak asmayan, ışık ve renkle ülkelerin yönetilebileceğini düşlememize yardımcı olan kitaplardan...

yureklendiren-laflar-ozgurlestiren-ruyalar-851444-1.
LAFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMEZ
Hep Kitap
Yazan: Göknur Birincioğlu
Resimleyen: Vaghar Aghaei

LAFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMEZ akrobatik öyküler dizisinin ‘lafı ağzında gevelemeden’ ‘taşı gediğine koyan’ kitabı. Sözcüklerle oynamaktan aldığı keyfi okurlarına cömertçe yansıtan yazarın lafla peynir gemisini yürütebilmenin sırrını paylaştığı keyifli bir kitap. Dizinin diğer kitapları Kuşkulu Kuşkonmaz ve Bazı Hayaller Suya Düşmez! Yazarın, sözcüklerin gücüne sahip çıkanlara ithaf ettiği kitapta dobra bir kaptan ile karşılaşıyoruz. Kaptan tayfalarına ufukta beliren ve içi boş süslü laflarla dolu olan lakırdı gemisini gösteriyor. Laf cambazı tayfalarıyla birlikte ağza bal çalan laflar ile arkasında durulan lafları ayıklamaya başlıyorlar. Kitaptaki konuşmalar dilimizdeki deyimleri ve atasözlerini zekice kucaklarken boştan ağıra, dedikodudan fısıltıya tüm laflar ortaya saçılıyor. Masal gibi, ninni gibi saatlerce dinlenmesi mümkün olan laflar hangileri? Nedir insanın kalbini ısıtan sihirli lafların ortak özelliği? Gemiyi batmaktan kurtarmak için yapılması gereken şey ne? Safsata ve klişeden uzak eften püften olmayan bir uğraş ve nesiller arası kucaklaşma var sayfalar arasında. Kitap “Yelkenler foraaa” diye sesleniyor ‘düş hırsızlarını’ sobelemek isteyen çocuklara!

Düş kurmak maharet istiyor. Düş hırsızları genelde düş kuramayanların arasından çıkıyor. Düş kurmanın gerçek akrobatları elbette ki çocuklar. Onları büyütürken bilinçsiz ya da kötü niyetli yaklaşımlarla dengelerini bozup becerilerini köreltebiliyoruz. Düşlerinden koparıp yabanıl gerçekliğin ortasına atabiliyoruz.

yureklendiren-laflar-ozgurlestiren-ruyalar-851445-1.
RÜYA BAKANLIĞI
Paraşüt Kitap
Yazan: Anne Loyer
Resimleyen: Leïla Brient
Çeviren: İlksen Mavituna
Editör: Özge Akkaya

RÜYA BAKANLIĞI adlı kitapta dik duruşları, kararlı tavırları ile Cumhurbaşkanı’nın huzuruna çıkmaya hazırlanan üç küçük çocuk var. Düş kuran, fikirleri olan, fikirlerini anlatma cesaretini bulan çocuklar özenle hazırlanıp başkanlık konutuna giriyorlar. Konut içinde pek hoş ama bomboş olarak nitelendirdikleri bir şey var! Define sandığını aratmayan ortamda çocuklar kırmızı halının varlığını ne şekilde yorumluyorlar? Kriz bakanlığından sersemlik bakanlığına kadar daha pek çok bakanlığı olan Cumhurbaşkanı’nın çocukların bakanlık kurma isteğine verdiği cevabı öğreniyoruz. Sonrasında gelişen konuşmaları çizerin resmettiği üç minik kuşun sayfadan sayfaya değişen halleri eşliğinde izliyoruz. Bir ülke rüyalarla doyar mı? Gerçeklerle uğraşmak zorunda olan bir zihninin ihtiyaç duyduğu şey nedir? Hayaller nereye ekilirse filiz verir? Kitap elimize usulca bir kelebek ağı tutuşturuyor. Elbette kelebek avlamamız için değil. Başarısız sonuçlarda bize yeniden deneme gücünü kazandıracak mucizeleri saklandıkları yerden çıkarabilmemiz için.

Tezer Özlü’nün dikkat çeken sözlerinden biridir; “Ben dünyama egemen olmayı edebiyatla öğrendim” der. Çocuklarımızın ve kanadı kırık kız kardeşlerimizin kendi dünyalarına egemen olmayı öğrenecekleri alanı keşfedebilmelerini yürekten diliyorum. Yaşama ve yaşatma hevesi olan yetişkinler olabilmeleri için yüreklendiren laflar, özgürleştiren düşler eşliğinde çocuklarımızı çok daha fazla kitapla buluşturmamız gerektiğine inanıyorum. İstekle…Usanmadan!