Zalim müdür neden hâlâ müdür?
Daha önce iki kere seçilmiş ikisinde de kayyum atanmış, neden üçüncü kez aday gösteriyorsun ki Ahmet Türk’ü?
Madem Esenyurt’ta yerel ittifak yapacaksın, neden Ahmet Özer gibi “netameli” bir adayı kabul ediyorsun?
Belediye harcamalarını denetleyeceğiz diye bas bas bağırırlarken Ebru Gündeş “gibilerine” neden bu kadar yüksek ücret veriyorsun, konser yapmanın sırası mı?
Zaten adamların Atatürk alerjisi ve korkusu var, TSK’dan Atatürkçüleri temizlemeye çalışıyorlar. Ne güzel birinci olmuşsun, neden diploma alırken “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye slogan atıp, kendini ordudan attırıyorsun?
Zalimin zulmüyle mücadele etmek kolay değildir. Zulüm altında ezilenlerin mücadelesinin iç içe geçmiş boyutları olur. Dayanma, direnme ve zalimi alaşağı etme gibi sınıflanabilir mücadele. Aslolan alaşağı etmektir de, dayanma ve direnme olmadan zalimi yenmek pek de mümkün değildir. Dayanma ve direnme stratejileri bazı durumlarda zulmü pekiştirme ve zalimin gücüne güç katma riski taşırlar.
Dayanmayı, içinde karşı çıkma eylemi olmayan bir tür yük taşıma olarak anlayabiliriz. Örneğin gizli ortağı olduğu kantinde fiyatları fahiş düzeye çıkaran eli sopalı müdür yüzünden öğle arasını kuru ekmekle geçiren yoksul öğrenci eğitim alabilmek için açlığa dayanıyordur. Kendi annesinin evde hazırladığı öğle yemeğini yoksul sıra arkadaşıyla paylaşmaktır dayanışma. Dayanışmanın, dayanma sürecinde yükü paylaşarak hayatta kalmayı, gücünü yitirmemek için bir arada hareket etmeyi, yardımlaşmayı imlemesi bu yüzdendir.
Direnme ise en yalın haliyle zalimin buyruklarına boyun eğmemeyi, onun emirlerine uymamayı, karşı çıkmayı tanımlar. Okul kapısında bekleyip, kravatsız geleni okula sokmam diye höyküren müdürün yanından yaka düğmesi açık kravat takarak geçmeyle başlar. Surda bir gedik açmaya benzer. Onu gören bir başka öğrenci de kravatını yarım bağlayarak geçer, cesaretlenen bir diğeri kravatı polo tişörtüne takar. Sonra zorunlu olmamasına rağmen birkaç kız öğrenci de kravat takmaya başlarlar… Derken yayılır direniş.
Sıra müdürü alaşağı etmeye geldiğinde ise iki yol belirir. Okulun bağlı olduğu milli eğitim müdürlüğüne şikayet dilekçesi vererek müdürün görevden alınacağını ummak bir alaşağı etme stratejisidir. Günümüzün CİMER’inin bir işlevi de bu yolun işe yarar olduğu yanılgısını beslemektir. Alaşağı etmenin asıl yolu ise direnen ve dayanışma ile örgütlenen öğrencilerin yanlarına kızları da alarak bir sabah okul kapısına hiçbiri kravat takmadan gelip aynı anda içeri girmeleridir. Hele veliler de orada olurlarsa “Müdür” ağzı açık korku içinde bakakalır “okulunda” yapılan devrime. İşte bu eylem müdürü alaşağı ederken kravat zorunluluğu kuralını da yıkmayı sağlar.
Zalimin zulmüne karşı dayanmaya çalışmanın bir başka yolu ise zulmü pekiştirmekten başka hiçbir işe yaramayan zulüm azaltma stratejileridir. Okul bitene kadar aman kravatı çok düzgün takayım da müdürü sinirlendirmeyeyim, dayaktan da paçayı kurtarayım stratejisidir bu. Nasılsa müdürün de emekliliği gelmek üzeredir, belki de kantin ortağıyla anlaşmazlığa düşerler ve yolsuzlukları açığa çıkar ve görevden alınır umuduna tutunarak dayanma hali. Bir gün, kravatını kendince çok düzgün takan bir öğrenci, kendisinden önce kapıdan giren ve kravatı düzgün olmayan öğrenciye sinirlenen müdürün gazabına uğrayıverir. Basar küfrü arkadaşına; sen müdürü sinirlendirdiğin için kravatım düzgün olmasına rağmen ben de dayak yedim!
ZALİM OLMAK ÇOK MU KOLAY?
İşte zalim “Müdürün” en sevdiği öğrenci karakteri budur. Dayak yememeye çalışan ve dayak yiyenleri de suçlayan öğrenci. Çünkü o öğrenci müdürün her zaman müdür kalacağına inanılmasını sağlayan karakterdir. Müdür öğrenciler arasında dayak yememeye çalışanların arttığını gördükçe dayak atma gerekçelerini artırmaya başlar. Yok kravat tek renk olacak, yok kravat kemer tokasını geçmeyecek, olmadı kravat kare değil üçgen bağlanacak diye uzar gider liste. Dayaktan korunmaya çalışan öğrenciler de hem müdüre göre hizalanır, hem de sıra arkadaşlarının müdürü sinirlendirmelerini engellemeye çalışırlar. Arkadaşları arasından kravat düzenini delmeye çalışanlarla yeri geldiğinde yumruk yumruğa kavga bile edebilirler!
Haliyle, “Müdür”e de gün doğar, kavga edenlerin hepsini bir temiz sıra dayağından geçirir. Dayak yememeye çalışanlarsa müdürün emekliliği geciktikçe, kantin yolsuzluklarından da bir şey çıkmadıkça, isimsiz şikâyet dilekçelerinin yetkililere gitmesi için yeni yollar, hatırlı tanıdıklar arar, hatta müdürün arkadaşlarının çocuklarının okula kaydolmasını sağlamaya çalışırlar. Okul dışındayken “müdürün alaşağı edilmesi için en çok ben uğraşıyorum” diye heyheylenenler de onlardır zaten, yani tam da yazının başındaki sözlerin sahipleri.
Ne dersiniz, Türkiye’de zalim olmak çok mu kolay, ne?