Google Play Store
App Store

“Hoşça kalın

dostlarım benim

hoşça kalın!

Sizi canımda

canımın içinde,

kavgamı kafamda götürüyorum.

Hoşça kalın

dostlarım benim

hoşça kalın...

Resimlerdeki kuşlar gibi

dizilip üstüne kumsalın,

mendil sallamayın bana.

İstemez... Tek hecesiz elveda.”**

Dün sabahın çiğinde gözlerimi sevgili Genco Erkal’ın vedasına açtım. Ardından boş sayfaya takılı kaldım saatlerce. Sabahın çiği göz pınarıma yerleşti. Aklımda dostluk, yoldaşlık dolu nice an. Şiirler, replikler, sanata ilişkin tüm sözler, sohbetler, gülüşler, yaşama kalkan kadehler, geleceğe taşınan umut ve o umudun toprağını sulayan müthiş bir duruş. Ne olursa olsun doğrudan ödün vermeyen, ne olursa olsun cesaretle kötülüğün karşısına dikilen, ne olursa olsun susmayan, köşesine çekilmeyen, ne olursa olsun sanatla yaşayan, sanatla seslenen bir aydının vedası da böyle vakur, yalın ve içten olurdu. Elveda olur mu hiç!

Bazı insanlar sadece varlığıyla güven verirler insana. İlham, güç, direnme azmi verirler. Tutunacağınız dalı uzatırlar. Hiç tanışmasanız da böyledir. Ben onu tanımanın, onunla karşılıklı paylaşmanın nasıl bir şans olduğunu bilenlerden yalnızca biriyim. Yaşama, “yaşamaya dair” ceplerime doldurduğum renkleri getiren, mücadele gücümün, insana inancımın, başkaları için söz söyleme bilincimin önünde bir abide gibi yükselendir Genco Erkal. Elveda olur mu hiç! Son nefesi bedenini terk etse de bu dünyadan hiç ayrılmayacak ve sayısız insanın nefesine karışacak olandır. Buna şüphe yok. Günlerdir kavrulan bahçede sabah ben bu satırları yazarken serin bir rüzgâr esiyor. Hafif üşütse de sarılır gibi dolanıyor bedenimin çevresinde. Biliyorum o, sahnede hafif adımlarıyla, zarif hareketleriyle ve bütün bir ömrünün özeti gibi gür, seçkin, etkili sesiyle rüzgârın peşine takılıp nefes vermeye devam edecek bize. Sahnede, meydanlarda esmeyi sürdürecek.

Sosyal medyadan son kez paylaştığı dizelerle veda etmiş bizlere. Şiirli bir veda. Uzun zamandır Genco Erkal gibi büyük ustaların, koca yüreklerin yerinin dolmadığını hissederek derin bir yalnızlığın kuşatması altında eksilirken sıklıkla onların sözlerine sığınarak tazeliyorum kendimi. Onlarla yaşamı daha iyileştirmeyi, onların sesini çınlatmayı da bir sorumluluk görüyorum. Genco Erkal vedasından önceki son paylaşımında Ali Sirmen’e seslenmiş. Sanki bir yandan da kendisinin ardından hissedilecek olanı dillendirmiş; “Canım Ali, sevgili Ali, sensiz, bir yanımız hep eksik kalacak. Biz bu dünyanın rezilliğinde kirlenmeye devam, sen hep pirüpak olacaksın. Yordu bizi bu âlem, yeter mi yeter. Kişi direnebildiği kadar. Hamlet’in son sözü gibi “Gerisi sessizlik”.”

Sessizlik ancak kurak ve kötüler için sevgili Genco. Sen ki bizim sesimizdin, sesin de bizle, bizden başkalarına akacak. Sesini taşıdığım ve yeri özellikle bende hiç dolmayacak olan usta kalemlerden biri de annem Füsun Akatlı’dır. O Genco Erkal’ı “Zamanımızın Bir Kahramanı” diye tanımlıyordu. Ne desem onun kadar güçlü ifade edemeyeceğim belki, bakın ne diyor Füsun Akatlı;

“Benim, Genco Erkal'ı, henüz kariyerinin başlarındayken tanımak ve kırk dört yıl her attığı adımı izlemek gibi bir şansım oldu. Marifet değil: Bir Delinin Hatıra Defteri’ni ilk oynanışında (1965) seyredip bu ismi belleğine kazımayacak bir tiyatro sever düşünemiyorum. Biz 68’liler olarak, bir bakıma çok şanssız, genç yasta büyük acılar tadan bir kuşaktık. Ama bir bakıma da şanslı sayılmalıyız. Umudun eksilmediği, yılgıyı tanımayan, hayat, "sanat", "aydın", "onur" kavramlarının gerçek anlamlarını kişiliğiyle, eylemiyle örneklendirenlerle paylaşma olanağının var olduğu dönemlerde yaşadık gençliğimizi. Genco Erkal, "Bir Delinin Hatıra Defteri"nden "Sivas 93"e, "Marx'ın Dönüşü"ne kadar, kırk yılı aşkın bir süre boyunca sanatında ve yaşamında aydınlık, pırıltılı, ödünsüz ve tutarlı bir çizgiyi adımladı. "Bu dünyada, tertemiz zamanlardan kalma bir leke"*** olarak kaldı hep. Şu gitgide kirlenen, kararan dünyamızda, başı öne eğilen, soluğu kesilen ülkemizde, "gece"nin uzadığı, bir türlü sabaha kavuşamadığı günlerimizde ışıklı, ışığını tüm "gece"ye yayan bir leke.

Genco Erkal’ın eşitlik, özgürlük, adalet eksenlerinde biçimlenen bir sosyalist-hümanist dünya görüşü ile sanatını birarada yoğurarak son kırk yılda Dostlar Tiyatrosu çatısı altında sergilediği ürünlere bakarsak; onun "politik tiyatro" diye adlandırılan bir türe çok eme verdiğini görürüz. Politik tiyatro, bıçak sırtında duran bir kavram. Çok hassas bir sentez. Estetik dozunda bir dirhem eksiltme, ideoloji dozunda bir milim abartma, ne denli soylu bir amaç uğruna olursa olsun, sanat felsefesi açısından olayı orada bitirir. Bence, sahneye aktörlüğüyle, yönetmenliğiyle, dramaturgluğuyla bir "atlet komple" olarak yorum koyan Genco Erkal'ın, her oyunuyla çıtayı dorukta tutan büyük başarısı, bu felsefi farkındalıktan kaynaklanmaktadır.

Nazım'in Aksenti Ivanoviç Poprişçev kadar hakiki, Şvayk'ın Marx kadar uyarıcı, Sokrates'in Aktör Feuerbach kadar soylu, Santiago'nun (Simyacı) Galileo kadar insan olduğu Genco Erkal tiyatrosu, onunla aynı zaman aralıklarını paylaşan seyircisi için bir ödüldür. Tiyatroculuk bir anlamda nankör bir sanattır. Yaşadıkça, oynadıkça var olur, sonra repliklerinizi diğerlerininkinin yanına, kapanan perdeye iliştirir çekilirsiniz sahneden. Ama sahnedeki eyleminizin yanısıra, ülkenizin tiyatrosuna ve tiyatro sanatına kalıcı katkılarınız olmuşsa, hep sahnede kalırsınız. Genco Erkal işte bu kalıcılardandır. Nelerle ve kimlerle gurur duyulacağını bilen bir toplum olsaydık, alnında ışığı hisseden ve toplumu tiyatro bilinci ile kucaklayan bu tiyatro adamımız ile gurur duyardık. İnsanlığın sığınabildiği tek teselli, tarihte değerlerin gölgelendiği, altüst olduğu dönemlerin sonsuzca sürmediğini bilmektir. Aydın Doğan ödülünü Genco Erkal'a veren değerbilir seçiciler kurulunu yürekten kutlamak isterim. Biz, sanatla nefes alındığına, sanatla yücelindiğine, sanatla "insan" olunduğuna inananlar, buradayız. Ayaktayız. Alkışlıyoruz.”

Bu yazı Aydın Doğan ödülünün tiyatro dalında Genco Erkal’a verildiği 2009 yılından. Belleğimizi diri tutmakta fayda var. Bilmeyenler, hatırlamayanlar için o günün bugünden farksız oluşunun yakıcılığıyla hatırlatalım. Ergenekon meselesi gündemi meşgul ederken işbirlikçi aydınların kirlettiği politik süreçte sanatçılar, aydın insanlar hedef alınıyordu. Genco Erkal’a ödülün takdim edileceği gün Türkan Saylan da birçok aydın gibi hedefteydi. Genco Erkal konuşmasında Türkan Saylan’ı selamlamış ve aydınlık geleceğe ulaşmada en büyük sorunun eğitim olduğuna dikkat çekerek "Hiçbir şey eyleme geçen cehalet kadar korkutucu olamaz. Ama nasıl eğitim? İnsana kul olmayı öğreten bir eğitim değil, kendi kaderini kendi çizen, özgün bir insan olmayı gerektiğine inandığım bir eğitim. Bu nedenle bu değerli ödülün onurunu kendime ayırıp, parasal yanını eğitime bağışlayacağım” demiş ve o gün için oldukça yüksek bir meblağ olan ödülünü Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne bağışlamıştı.

Hiç elveda olur mu sevgili Genco! Sen aydınların, sanatseverlerin, direnenlerin, kardelenlerin, gençlerin nefesisin…

*Füsun Akatlı / Rüzgara Yazılıdır – Kırmızı Kedi Yayınevi

**Genco Erkal

***Metin Altıok / Bir Acıya Kiracı – Kırmızı Kedi Yayınevi