Zamanın kıyısında bekleyen tehlike
Muhafazakârlığın köklü ve istikrarlı bir ideoloji olarak var olması, varlığını sürdürmesi yeryüzündeki yüzlerce binlerce dinsel inanışın varlığından, hurafelerin insanlar üzerindeki derin etkisinden güç alıyor.
Muhafazakârlık genellikle statükoyu korumaktan yola çıkar, korumanın en sert biçimlerine faşizme doğru ilerlemenin kapılarını açar. Bunu yapabilmek için önceki dönemlerin mükemmel muhteşem olduğu fikrini yaygınlaştırmakla, efsanelerle ve dinsel söylemlerle işe başlar. Ele geçirdiği siyasal yapıyı yeniden tarif etmek, kimliği tartışma konusu yapmak ve geriye dönüşün, geçmişte yaşandığı varsayılan cennetin övgüsü ile iktidarını pekiştirmek için elindeki tüm zor kullanım araçlarını devreye sokar. İşte bu nedenle Avrupa ülkelerinde son seçimlerde aşırı sağın, faşistlerin zafer kazanması, oylarını artırmaları, ABD’de önümüzdeki kasımda yapılacak seçimlerde saldırgan yönetimin daha maceracı bir yönetime dönüşmesi ihtimalinin belirmesi, bu sonucun Avrupa’daki NATO’cu ülkeleri de maceralara sürüklemesi büyük bir tehlikenin kıyısında olduğumuzu gösteriyor. İngiltere’de zafer kazanan İşçi Partisi’nin işçi sınıfı ile bir ilgisinin olmadığını, çoktan neoliberalizme teslim olduğunu biliyoruz. Fransa’da ilk turda birinci parti olmayı başaran faşistler ikinci turu yitirdiler ama zafer kazanan Cephe’nin, zaferi istikrarlı bir siyasete dönüştürmesi zor görünüyor. Avrupa’nın sınırlı temsilî demokrasiyi muhafazakâr “otoriter demokrasi” gibi yeni ideolojik buluşlarla daha da değersizleştirmesi mümkündür.
∗∗∗
Muhafazakârlığın kapitalizmle ilişkisi de bu çerçeve içinde yapısaldır. Modernite ile burjuvazi arasında olması gereken “doğal” ilişki, daha baştan itibaren burjuvazinin kendini iktidara taşıyan modernite ile çarpık ilişkisi olarak kendini gösterdi. Burjuvazi önündeki engellerin kaldırılmasını önemsedi ama bunu gerçekleştiren kitlelerin devrimci eyleminden de ürktü. Muhafazakârlık bu çarpık ilişkinin yarattığı boşluğu, geçmişte feodalite ya da daha eski arkaik sistemlerde düzenin doğal hali, iktidarların ideolojisi olarak kendini kanıtlayarak bir kere daha doldurdu.
∗∗∗
Muhafazakârlığın köklü ve istikrarlı bir ideoloji olarak var olması, varlığını sürdürmesi yeryüzündeki yüzlerce binlerce dinsel inanışın varlığından, hurafelerin insanlar üzerindeki derin etkisinden güç alıyor. Giderek köklü bir siyasi ideoloji olarak var olmayı, etkinliğini sürdüren, akıl ile kendini aşmış moderniteyle, aydınlanma ve bilimle ilişkisi pek zayıf muhafazakârlık kendine yeni bir müttefik aradı. Kapitalizmin çıkarlarını en iyi savunan ideoloji olma özelliği ile kendini ekonomik sistemden ayırarak “özgürlükçü” olmayı boşuna hayal eden, akıl ile ilişkisini sürdürdüğünü iddia eden liberalizmle kutsal bir ittifakın peşine düştü. Bu da ancak liberalizmin kendini kapitalizmin sıkıntılarını, bunalımlarını, krizlerini çözme iddiasıyla “yenilemesiyle”, “serbest piyasacılık” işe yaramadığı, “zamanın ruhuna” uymadığı için “neo” etiketiyle bir kere daha piyasaya çıkmasıyla mümkün oldu.
∗∗∗
Bu yoğun çabayla birlikte, son yüzyılın “muhteşem” felsefi buluşu, zorlama filozoflarıyla postmodernizm, muhafazakârlık ile neoliberalizmin ortak pasaportuna kayıtlı sınır tanımaz küreselciler amaçlarına ulaşmış görünüyor. Şimdiki aşama, insanların “gelecek mi, yakın mı?” diye kaygılandığı, ama küreselci, emperyalist devletlerin kışkırttığı ya da doğrudan müdahil olduğu yaygınlaşmış savaşlarla çoktan başlamıştır. Beklenen milyonlarca insanın ölümüyle her yere sızan dünya savaşının resmileşmesidir. Şimdi bizden beklenen, yeni düzenin ideolojisi olmaya hevesli faşizme, her renkten gömlekle parlamentolara, vurucu güçler olarak sokaklara, Orwell’in pek güzel anlattığı “1984” teknolojileri ile büyük biraderler olarak her yerde kendini gösteren kanlı canlı afişlere, dikta yönetimlerini aklayan “akıllara”, artık kimse gereksinim duymadığı için hakikate değil hakikat sonrasına, “post truth”a, algıların sahte krallığına boyun eğmemizdir.
∗∗∗
Savaş yaklaşmıyor çoktan başladı. Rusya-NATO (Ukrayna) savaşını eli kanlı Netanyahu yönetimindeki İsrail’in, Filistin devletinin bir köy kadar küçültülmüş, işgal edilmiş ülkesine saldırısı savaşın bir başka boyutudur. Sırada Lübnan var. Ortadoğu’nun her köşesinde çatışmalar daha büyük patlamalara gebe, Afrika kaynamıyor kaynatılıyor. Tayvan yeni ve tehlikeli bir tırmanışın kıvılcımlarıyla büyük bir savaşa göz kırpıyor. Nükleer güç sahibi ülkeler kıtalar arası nükleer silahları kullanmadan önce “küçük çaplı”, birkaç yüz bini yok edecek kadar küçük silahlarını denemek için fırsat çıksın der gibi ellerini ovuşturuyorlar. Silah ticaretinde ulaşılan zirve yüzyılın zirvesidir.
∗∗∗
Peki, nasıl oluyor da savaşların açlığın yoksulluğun kırıp geçirdiği milyonlar, kirletildiği için gittikçe küçülen yaşam alanlarını yitiren insanlar doğrudan kendilerine yönelmiş bu kıyımı, yaklaşan büyük tehlikeyi göremiyorlar. Görmedikleri söylenemez, ama kendilerini çaresiz hissettikleri söylenebilir. Geniş kitlelerin sınıfı katmanı ne olursa olsun gözünü bağlayan, vaat edilmiş cennetle uyutan muhafazakârlık, “gerçek yoktur gerçek ötesindeyiz” masalını anlatan postçuluk hâlâ hükmünü yürütüyor.
∗∗∗
Bu masalın önemli unsurlarından birisi de her şeye kadir yapay zekâ ile ilgili olarak yaratılan ve pek çok gerçeği gizleyen magazindir. Yapay zekânın bilimsel bir gelişme olduğu gerçeğinin arkasında kapitalist sistemin bir aracı olduğu gerçeğinin gizlenmesi bulunuyor. Ucuz işgücü kullanarak ve kaynakları yoğun bir şekilde tüketerek piyasaya giren yapay zekâ firmalarının tükettiği su miktarı, harcanan enerji olağanüstüdür. Gittikçe gelişen ve pek çok alanda insan için bir araç olabilecekken kapitalizmin savaş gibi, sömürüyü yoğunlaştırmak gibi kötü amaçları için kullanılan yapay zekâyı ve onun gelişimini sistemin elinden kurtarmak gibi bir görevi de var insanlığın. Yapay zekânın “şaşırtıcı” özellikleriyle insanlar hayretler içinde kendilerine sunulan çerezlerle avunurken, savaşı önüne geçilemez bir kader olarak insanlara sunan emperyalist metropoller kendilerini bile şaşırtacak bir maceraya davet ediyorlar bizi. Öyleyse yinelemekte yarar var: Bu macerayı reddetmek için bir saniye bile beklememek gerekiyor.
Muhafazakârlık neoliberalizm ve ortak payda postmodernizm masum ideolojiler olmaktan çoktan çıktı. Savaş mı bekliyorsunuz. Beklemeyin. O çoktan geldi.
Şimdi beklenmesi gereken savaş değil, insanların barış, gerçek demokrasi ve bilimsel gelişmenin, kuşkucu aklın sınırlarını zorlayan laik bir dünya için bulundukları her yerde ayağa kalkmasıdır.