Zeytin de ağlar
Zeytini sadece sabah kahvaltılarından tanırım. Bir de zeytinin onurun sembolü olduğunu, zeytin dalının barışı temsil ettiğini bilirim. Son zamanlarda zeytin üreticilerinin uygulana
Zeytini sadece sabah kahvaltılarından tanırım. Bir de zeytinin onurun sembolü olduğunu, zeytin dalının barışı temsil ettiğini bilirim. Son zamanlarda zeytin üreticilerinin uygulanan tarım politikalarından o denli canı yanmış olacak ki, onlar da fındıkçılar gibi sokaklara döküldüler. Birçok kişi gibi bende de, 'ne bu insanların derdi?' merakı uyandı.
Geçen sezon 5 YTL'den zeytin alımı yapan TARİŞ, bu yıl fiyat açıklamadı. Piyasada zeytin fiyatları 3 YTL'nin biraz üzerinde seyrediyor. TARİŞ, ortakların acil ihtiyaçlarını karşılamak için yalnızca 1.5 YTL ön ödeme yapıyor.
Zeytin son yıllarda 'kalp dostu' kimliğinin kabul görmesiyle kayda değer bir ihraç ürünü haline geldi. Tarım desteklerinde iyice pinti davranan hükümetin, dönüm başına 250 YTL teşvik vermesinin de etkisiyle, zeytin yetiştiriciliği cazibe kazandı. Müteahhitlikten para vuranlardan, emekliliğe hazırlanan üst düzey profesyonellere kadar birçok kişi, 'hem kâr, hem prestij' beklentisiyle zeytinciliğe yöneldi. Bu da ister istemez arz fazlasına yol açtı. Tabii olan da zeytini tek geçim kaynağı bilen kadim zeytincilere oldu.
Peki, bu arz fazlası neden ihraç edilemiyor? Örneğin, AB ile aramızda malların serbest dolaşımını öngören Gümrük Birliği (GB) anlaşması yok mu? Doğru, ihracatın yüzde 65'i AB'ye yapılıyor. 2004-2005'te 294 milyon dolarlık ihracat rakamı yakalandı. Yok yılı kabul edilen 2005-2006'da bile 203 milyon dolar ihracat yapıldı. Gel-gelelim, fiyatların düşük seyrettiği yıllarda rekabet edilemiyor. Çünkü, zeytine gelince GB işlemiyor. Üstelik, AB Türk zeytinyağına 1.5 avro gümrük vergisi uyguluyor. Kısaca, en gerekli olduğu üründe GB bir anlam ifade etmiyor.
Çaresiz kalan üreticiler ise, tarım satış kooperatiflerine veryansın ediyorlar. Fiyat açıklayamayan, ürünü kotalara bindiren, aldığı ürünün parasını ödeyemeyen kooperatif olur mu? diyorlar. Örneğin, Bursa'daki zeytin üreticileri yolları kapatıyor, Marmara Birlik'in kapısına dayanıyor. Halbuki zurnanın zırt dediği yer, sayıları 17'yi bulan Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri'ne her türlü mali desteğin, kredi kolaylığının önünü kapatan, DB'nin dayattığı Haziran 2000 tarihli 4572 sayılı yasa. Kısaca, koalisyon hükümeti döneminde, MHP'nin 'milliyetçi'Tarım Bakanı koltuktayken Yasa çıkarılıyor, AKP'nin 'muhafazakâr' kadroları tarafından uygulanıyor. Haklarını yemeyelim, yürürlüğe girişi havai fişeklerle kutlanan GB ise, Ağar'ın DYP'sinin marifeti (şimdi başkanı, o zaman bakanı olduğu partinin).
Bugünlerde pancar üreticileri de zorda. Şeker fabrikaları birer birer özelleştiriliyor. Onların belini büken Şeker Yasası'nı çıkartmak da Haziran 2001'de yine Ecevit hükümetine nasip oluyor. Çünkü bu sayede nişasta bazlı, mısırdan yapılan şekere gün doğuyor. Cargill'in yüzü gülüyor.
Cargill'i Birgün okuyucuları iyi tanıyor. Çevre canavarı bir şirket. Tüm dünyada, birleştiği Monsanta ile birlikte dünya tahıl ticaretinin yüzde 8o'ini gerçekleştiriyor. GDO'lu tohum piyasasının yüzde 91'ini elinde tutuyor. Kanun kural dinlemiyor. Talepleri bizzat başkan Bush tarafından Tayyip Erdoğan'a aktarılıyor. Mahkeme kapatıyor, AKP gerekirse kanunları değiştirip açıyor.
Sizler de biliyorsunuz, bu hafta meclisten Cargill'e af çıktı. Formül basit. Bugün suç, yarın af. Önce tarım arazileri üzerinde kaçak yapılaşmaya gidiyorsun, sonra metrekare başına 5 YTL ödeyip kurtuluyorsun. Tabii Cargill için hafifletici sebepler var: Bush'un himayesinde bulunmak, Ülker'in ortağı olmak. Anlaşılan, kapitalist küreselleşmenin temel ilkelerinden biri 'herşey satılık' burada bile geçerli, 'suçlar da satılık'.
Tarım uzmanı değilim. Bunlar bildiklerimiz, duyduklarımız.
Siz bu satırları okurken biz, ÖDP Bursa İl Örgütü'nün 'Önce Toprak, Tohum, Su.... Zeytinine, Pancarına Sahip Çık' başlıklı faaliyeti kapsamında, Orhangazi Cumhuriyet Alanı'nda olacağız.
ÖDP'nin kürsüsü her zaman olduğu gibi üreticilere, kooperatiflere açık. Bizler için konuşmaktan önemlisi, sorunları bizzat yaşayanlardan, üretenlerden, emek akıtanlardan dinlemek, tarım üreticilerinden öğrenmek.
Aslında zeytinden fındığa, kayısıdan üzüme, sorunlar birbirine çok benziyor. Herhalde çözüm de, küresel düşünmekten, yerelde direnmekten, ulusalda sorumluları sandıkta (ve her yerde) cezalandırmaktan geçiyor.


