ChatGPT’nin alametifarikası zihin emeğini otomatize edecek makineler üretecek bir makine gibi işleyebilmesinde. Daha önceleri yazılımcılar tarafından kodlanan uygulamalar -ERP ve bankacılık gibi- zihin işlerini insandan alıp makineye aktarırken, artık bu aktarımı yapacak uygulamaları kodlayacak bir makineden söz edilmekte.

Zihin emeğinin gerçek boyunduruğu: ChatGPT

Ahmet Gire

ChatGPT bir yapay zekâ uygulamasıdır. Kendisine yöneltilen soruları, topladığı verilerden yola çıkarak yanıtlamaya çalışan bu uygulama, yazılımdan sosyal bilimlere hatta sanata kadar birçok noktada bir “makineden” beklenmeyecek işler çıkartabilmektedir. ChatGPT’yi gören herkes uygulamanın yazılımcı, çevirmen ya da tasarımcı gibi zihin emekçilerinin işlerini ellerinden alıp alamayacağını anlamaya çalışmaktadır.

Peki, neden ChatCPT’nin yarattığı imkânların insan emeğinin israf edilmesinin önüne geçebileceği, daha önce canlı emeğe emanet edilen birçok zihin işinin ChatGPT’ye devredilebileceği ve bunun da insanlar için daha fazla boş ve özgür zaman yaratabileceği konuşulmadı? 

Bunun ilk nedeni zihin emeğinin yerine getirdiği işlerin otomasyonunun aslında yabancı olduğumuz bir husus olmamasıdır. Braverman’dan beri zihin emeğinin makineye devredilmeye çalışıldığını biliyoruz.

ChatGPT’nin bu denli görünür olmasının nedeni ise makine üreten makine potansiyeli taşımasıdır. ChatGPT’nin alametifarikası zihin emeğini otomatize edecek makineler üretecek bir makine gibi işleyebilmesinde. Daha önceleri yazılımcılar tarafından kodlanan uygulamalar -ERP ve bankacılık gibi- zihin işlerini insandan alıp makineye aktarırken, artık bu aktarımı yapacak uygulamaları kodlayacak bir makineden söz edilmekte. Bu gelişmenin kapitalist üretim tarzı içinde varacağı nihai sonuç, yazılımcının bant sistemiyle üretim yapan fabrikada çalışan mavi yakalı işçi gibi asıl üretim aracının -yapay zekâ- biyolojik parçası olmaya indirgenmesidir. Bu da kapitalist üretim tarzında yaşanan diğer yabancılaşma hikâyelerinden farklı olmaz. Kapitalist üretim tarzında üretim araçlarının gelişmişlik düzeyinin artmasıyla toplumsal üretici güç artarken birey olarak insanın üretici gücü azalıyor.

ChatGPT’nin yazılımcıların işini elinden alacağı fikrini güçlendiren güncel örnekler de mevcut. Spotfy’ın ve Google’ın %6, Microsoft’un %5, Unity’in %3, Amazon’un %8, Salesforce’un %10 ve Vimeo’nun %11 oranlarında işten çıkarmalar yapacakları kamuoyuna duyuruldu. Gerçekten de yapay zekâdaki gelişmeler sayesinde yazılım işçisinin emeğine talep radikal bir biçimde azalabilir.

Ancak buradaki soru, zihin emeğinin otomasyonunun politik mesele olarak nasıl değerlendirileceğidir. 19. yüzyılın ilk çeyreğinde Luddist hareket makineleri kırmaya kalkışmıştı. 200 yıl sonra hâlâ üretim araçlarındaki teknolojik gelişmelere karşı aynı tepkilerin verilmesi işçi sınıfının politik ve kültürel konumunun pek de değişmediğini gösteriyor. ChatGPT’nin insan emeğinin israf edilmesini önleyebilecek imkânlar açma potansiyeli yerine zihin emeğini işsiz bırakacağının tartışılması, tarihsel örneklerin bu yönde olmasının yanında işçi sınıfı ve sermaye arasındaki sınıfsal güç ilişkisindeki dengeyi gösteriyor.

ChatGPT gibi üretim araçlarının gelişmişlik düzeyinin artması, insanın özgürleşebileceği bir toplumu mümkün kılabilir. Çünkü üretim aracının yaratacağı toplumsal fayda kapitalist dolayım tarafından sınırlandırılır. ChatGPT birçok zihin işini yerine getirebilir, gelişmişlik düzeyi arttıkça birçok işi insan emeğine göre çok daha hızlı ve çok daha doğru bir biçimde halledebilir. ChatGPT gibi zihin emeği otomasyonları insan emeği yerine kullanılabilir ve toplumsal fayda yaratabilir. Ancak işsizlik korkusunun umuda baskın gelmesinin elbet bir nedeni var. Hem geçmiş deneyimler hem de kapitalist üretim tarzı ve sermaye sınıfının kurduğu hegemonya.

Üretim araçlarında gözlemlenen teknolojik gelişmeler birçok kez insanları işsizliğe sürükledi. Marx, Kapital’in ilk cildinde bu meselenin altını epey çizmişti. Göreli artık nüfusun (faal olarak üretimde bulunmayan potansiyel üreticiler) artması emek gücünün değerini düşürdüğü için sermayenin çıkarınaydı. İşsizler ordusundaki artış, emek gücünü pazara çıkarmış ama satamamış birçok insanın bulunması demekti ve işçi sınıfının direniş gücünü azaltan bir faktördü. 

Diğer taraftan da üretim araçlarındaki teknolojik gelişmeler göreli artık değerin artması anlamına gelmekteydi. İşçi biyolojik bir bedene sahip olduğu için ancak günün belirli bir kısmında çalışabilir ve diğer kısımlarında dinlenmek zorundadır. Bu nedenle çalışma süresi uzunluğuyla tanımlanan mutlak artıkdeğer insanın biyolojik varlığıyla sınırlıdır. Ancak üretim araçlarındaki teknolojik gelişmeler birim zamandaki üretim miktarını artırır. Böylece her metada daha az emek gücü soğrulur. Bunun uç noktası sadece makinelerin üretim yapmasıdır. Nitekim işçisiz bir fabrika bugünkü otomasyon ve yapay zekâ teknolojilerinin ulaştığı gelişmişlik düzeyiyle mümkün. Ancak mevcut kapitalist üretim tarzında bu pek mümkün değil. Marx’ın Kapital’in 3. cildinde incelediği “Kâr Oranının Düşme Eğilimi Yasası” gereği, üretim sadece sabit sermayeyle -makineyle- gerçekleştirildiğinde artıkdeğer elde edilemez. Artıkdeğer, en basit tabiriyle işçinin ürettiği değer ile işçiye ödenen ücret arasındaki sermayenin el koyduğu farktır. Göreli artıkdeğeri artıran ve aynı zamanda kâr oranlarının düşmesine neden olan üretim araçlarının gelişimi diğer yandan toplumsal ihtiyaçların karşılanması için gereken zorunlu emeğin de azalabileceğini ortaya koyar. 

Bu demek oluyor ki üretim araçlarının özel mülkiyet olması insan emeği israfından başka bir şey değildir. Ancak kapitalist üretim koşulları ortadan kalktığında insanın özgür üretken gücü açığa çıkabilir. Hiç gerek kalmamışken insan emeğinin bu denli çarçur edilmesi, kapitalist üretim tarzının sınırlılığından gelir. Kapitalist üretim, canlı emeğin ölü emeğe çevrilmesi sürecidir, sabit sermaye artıkdeğer üretemez. Ama sabit sermaye -bir sermaye türevi olma özelliğini yitirerek- toplumsal ihtiyaçların karşılanmasında başlıbaşına üretken güçtür. Üretim araçlarının gelişmişlik düzeyi üretim ilişkileri tarafından sınırlandırılmaktadır. Marx’ın Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i’de “insanlar kendi tarihlerini kendileri yapar ama onu özgür iradeleriyle değil, kendi seçtikleri koşullarda değil, dolaysız olarak önlerinde buldukları, verili, geçmişten devrolan koşullar altında yaparlar” der. Kapitalist üretimin sınırlılığı ancak kanlı canlı insanların örgütlediği sınıf savaşıyla aşılabilir. Sınıflar arası güç ilişkilerinin sonucu, kapitalizmin canlı emeğe olan açlığını ve insan emeğini müsrifçe çarçur etmesini meşrulaştırma aptallığıdır. Sınıf savaşının nihai hedefi; üretim araçlarının özel mülkiyet formundan kurtarılması, üretimin toplumsal ihtiyaçları karşılayacak şekilde örgütlenmesi, insan emeğinin israfının önüne geçilmesidir.

Güncel siyasette ücret temelli talepler önemli bir yer tutuyor. Ancak işin otomasyonuyla işin ortadan kaldırılması işçinin ücret talebini de boşa düşürebiliyor. Politik talepler, üretim araçlarındaki gelişmelerin bütün toplumun faydasına olmasını da talep etmelidir. Devrimci bir mücadelenin amacı, insanın kendi varlığını maddi yaşamın üretiminin getirdiği zorunluluğun prangalarından kurtarmaktır.