Google Play Store
App Store

Ziya Halis’in Anılarla Mücadele Dolu Yıllarım adıyla, Ütopya Yayınları’ndan çıkan kitabını okurken bir yandan da içinden geldiği coğrafyanın; yani özel olarak Sivas’ın, genel olarak Koçgiri’nin öyküsünü düşündüm. Ziya bey Koçgiri’lidir ve bu coğrafyanın mukimleri de genellikle Kürt etnisitesinde cisimleşmiş Kızılbaş Alevilerdir. Bu kimlik dokusu yüzyıllardır Koçgiri coğrafyasının tanımlayıcı kimliği olmuş ve coğrafyanın diğer öteki kimlikleri gibi çok kez kitlesel kıyıma uğramıştır.

Koçgiri, toplumsal coğrafyası bu ülkeye/dünyaya değişik alanlarda değerli katkılarda bulunan pek çok şahsiyet yetiştirmiştir. Sanatçı, bilim insanı, iş insanı, politikacı olarak bu insanlar, dünyaya ve coğrafyalarına dair hemen her konudan söz edebilmiş, fakat kimlikleri söz konusu olduğunda susmaları için türlü engelleyici araçlarla karşılaşmışlardır. Yine de bu engellerin üstesinden gelmeyi tercih eden, bunun bedelini kabul edip mücadelesini veren Koçgirililer çoğunluktadır ve Ziya Halis onlardan birisidir.

∗∗∗

Ziya Halis 68 kuşağının bir üyesidir. Dünyada bu kuşağın üyesi olmak herhalde özgürlük arayışını deneyimlemek ve hatta onun bir tanığı ve üyesi olmak açısından gurur verici kabul edilir ama Türkiye’de bu olgunun bambaşka yüzü de vardır. Her şeyden önce 68 kuşağından olmak, ikisi tamamlanmış, diğerleri de tamamlanmamış beş darbe görmek anlamına gelir. Türkiye’nin 68’lileri 1960 ve 1980 darbeleri dışında, 1971, 1997, 2016 yarı darbe veya darbe girişimlerini de görmüş ve her birinin değişik düzeylerde mağduru ve/veya muhatabı olmuşlardır. Dolayısıyla dünyadaki örneklerinden bir ölçüde farklı olarak, kahırlı deneyimleri olan, sözcüğün gerçek anlamında çileli bir kuşak olmuştur. Bu kuşağın öteki kimliklerden bir üyesi olmak ise kendi başına bir meseledir, çünkü kendi atalarının kırım öyküleri bile kuşağın anlatılarında neredeyse yoktur.

‘Bu ülkede Kürtler bakan da olabiliyor, daha ne istiyorlar’ diye sıklıkla duyduğumuz bir söz vardır. Ne zaman Kürtlerin taleplerine dair bir tartışma olsa bu söz değişik çevrelerden hızla tedavüle girmiştir. Doğrudur da, bakanlık yapmış kişilerden birisi de Ziya Halis’tir ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak görev yapmıştır. Ne var ki Ziya Halis’in bakanlığı zamanında, Koçgiri’nin orta yerinde Aleviler-aydınlar yakıldığında sesini, kendi hükümetinin başındakilere yani başbakana ve ülkenin Genelkurmay Başkanına bile duyuramamıştır. Geleneksel bariyerler hükümetin içinde de işlemeye devam etmiştir. 2 Temmuz 1993’deki bu kıyımın devamında Ziya Halis’in şehri Sivas’ta Alevi kimlik mekânı Alibaba Mahallesi bile Kelime Ata’nın çarpıcı ifadesiyle ‘Kızıldan Yeşile boyanmış’, Sivas’ın en bilinir Alevi mekânı tarihe karışmıştır.

∗∗∗

Elbette Ziya beyin bakanlık deneyiminin başka ‘görünmez sınırları’ da vardır. 1990’lı yılların kahırlı Türkiye’sinde gözaltında kayıp olayları, politik cinayetler, OHAL uygulamaları, yargı müdahaleleri gibi bir ülkenin tarihinde neredeyse her türlü musibet adeta olağan hale gelmişti. Bu koşullarda hükümetin bir üyesi yani bakan olmak belki de kendi başına bir sorundu, çünkü bu sürece yasal müdahale imkânları ve fiili imkânsızlıkların tam ortasında kalmak demekti. Aralarında Ziya Halis’in de olduğu demokrat milletvekilleri, bütün musibetlere karşı pek çok yasal girişimde bulunmuşlardı fakat bu girişimler bile aynı zamanda onların hayatları için bir tehdit anlamına geliyordu. Ziya Halis Madımak katliamı olduğunda hükümetin bir üyesiydi ama kendi ifadesiyle ‘hayatının en büyük acısını yaşamıştı’. Bütün diğer alanlarda olduğu gibi, bu ülkede bakan olmak ile ötekilerden biri olarak bakan olmak da aynı şey değildi.

Özetle Ziya Halis’in mücadele deneyimleriyle dolu anıları yakın dönem Türkiye’nin siyasi ve toplumsal tarihinin gerilimlerini anlamak açısından çok ilgi çekici ve düşündürücü anlatılarla yüklüdür. O yüzden bu bilgi ve deneyimleri çok daha dikkatle okumak, dinlemek, anlamak gerekir. Ayrıca İstanbul’daki ilgilileri, 9 Haziran Pazar günü Taksim Hill Oteldeki buluşmada Ziya Halis’i dinlemelerini öneririm.