Öyle içi acıyor insanın, ailecek öyle üzülüyoruz ki sormayın. Bir çare bir kurtuluş yok mu acaba bu insancıklara? Hepsinin derdi...

Öyle içi acıyor insanın, ailecek öyle üzülüyoruz ki sormayın. Bir çare bir kurtuluş yok mu acaba bu insancıklara? Hepsinin derdi birbirinden beter. Bir dokun bin ah, on bin vah işit. Neler etsek, kime gitsek yahu dostlar?
Hangi birini anlatayım? Hangi birine yanayım? Birlikte bakalım. Kaç yerli dizi var? Sürüsüne bereket. Gelin görün ki üç aşağı beş yukarı konuları aynı. Zavallı trilyoner insancıklar. Holding patronları, sanayiciler, toprak ağaları. Yalılar, çiftlikler, tarlalar, uçaklar, yatlar, katlar hepsinde gırla para var. Say say bitmez. Ama gel gör ki hayrı yok beş kuruşun. Hiçbirinin ağzının tadı yok ki.
Yalıda oturmuş adamcağız şöyle boğaz manzarasında bir kahve içecek ama ne mümkün? Kiminin kızı davulcuya kaçmış, öbürü yengesinin derdinde, beriki ayyaş olmuş, şuradaki lüks otomobile biniyor ama kafası ohoooo bin bir sorunla meşgul. Anasını birisi alıp gitmiş, babasının eski metresi olay çıkartmış, eski karısının ikinci kocası ile son sevgilisi birlikte görülmüş. Prodüksiyon da öyle zayıf ki diziye yeni oyuncu almamak için herkesin eli herkesin cebinde. Çık çıkabilirsen işin içinden. Sosyal sınıflar unutulmamış. Evlerin hizmetçi, bahçıvan ve bilumum yardımcı personeli ayrı alem. Bir kere yarısı haddini aşıp evin beyine, kızına âşık ama açılamıyor. Hemen hepsi dedikodu illetine düşmüş, ha bir grup erkek karakter var ki onlar bu tarz dedikoduya karşı. Bunlar daha emektar personel hani şu anarşik olaylara karışmayın modelinden. Ama istisnasız topu servet düşmanı. Anlayacağınız azıcık aşım ağrısız başım mesajı had safhada veriliyor.
Sevgililerine eşlerine bu dizilerde hangi firma sponsor ise ona uygun hediye alınıyor. Mücevher firması mı var işin içinde hop “anne nasıl yeni kolyem? “ Vallahi şahane”. Perde firması mı sorumlu dizinin mali işlerinden hop değiştirin perdeleri yalıya renk geldi yahu, içimiz açıldı. Cep telefonu firması mı katkı sağlamış, anam çalar da çalar telefon açmazlar bakar dururlar telefona. Sadece onlar değil hep beraber bakarız tabi. Doya doya. Dizi değil oynayan market her biri.
Hiçbirinizin bu ucuz numaraları yutmadığınızı biliyorum elbette. Biz yurttaş olarak böyle bakar görünürüz de, dalgamızı da geçeriz senelerdir.
Yurttaş televizyonda gördüğü şeylere inanamamayı öğreneli çok oluyor.  Dizisi, filmi, haberi, yarışması hepsi palavra.  Hepsi tiyatro dekoru ile süslenmiş süper market. Sadece onlar mı? Ankara’ya çevre ödülü (yahut teşvik ödülü) verdi Avrupalılar. Güler misin, ağlar mısın? Obama’ya Nobel Barış Ödülü verildi geçende. Öper misin, sabaha mı…
Yedik mi hep beraber? Yedik. Şimdi bir de domuz gribi çıktı. Tanıdığım hiç kimse aşı yaptırmayı düşünmüyor. Neden mi? Çoğu Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaları, televizyonda kopan kıyameti büyük bir yalanın paçası olarak görüyor. Komplo teorileri havalarda uçuşuyor. Hangi firma zengin olacak bu aşılardan diye soruluyor? Kimse inanmıyor gördüğüne, duyduğuna. Ne acıdır ki bu ülkede yalanın bini bir para olunca, hangisi gerçek hangisi değil anlamak yine başka bahara kalıyor.
Elindeki tahta ile kendini havaya uçuran kızın ceylan gözleri gözümüzün önüne geliyor. Bir türlü gitmiyor. Dizi başlayana kadar tabii.