Salman Rüşdi’nin 1988’de yazdığı ‘Şeytan Ayetleri’ kitabı onlarca ülkede yasaklanmış, yayıncı ve çevirmenler tehdit edilmişti. O kişilerden biri de kitabı Türkçe’ye çevirmek isteyen Aziz Nesin’di. Dönemin Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz, bunun tahrik unsuru olabileceğini söylemişti. Sonuçta Rüşdi, İran’ın hakkında ölüm fetvası verdiği bir yazardı ve Müslüman dünyada yazdıkları tepki çekmişti. Nesin’in de halkın inançlarına saygılı olup bu konuda ısrar etmemesi gerekiyordu. Türkiye’de ‘saygının’ ve ‘sevginin’ ne denli ikiyüzlüce yaşandığını ve nasıl kolaylıkla birer zorbalık aracına dönüştürüldüğünü en acı tecrübelerle biliyoruz. Memleketimizde milli değerleri ve inancı aniden beş yerden kırılacak kadar ‘hassas’ gruplar hiç eksik olmadı. Bunlar yastık altında tuttukları taş, sopa ve silahlarla “işte tahrik, işte unsur” diye komut aldıkları her an sahneye çıkmaya hazır bekledi, bekliyor. Siyasete yön vermek için kullanıldılar, kullanılıyorlar.

***

Pir Sultan Abdal Şenlikleri’nin davetlisi olarak Sivas’a giden Aziz Nesin hakkında günler öncesinden başlatılan provokasyon, 30 yıl önce bugün sonuç verdi. Kentte yükseltilen gerginlik karşısında hiçbir önlem almayan kolluk gücü ve yerel yönetim, şenliğe katılmak üzere kente gelen 33 şair, yazar ve müzisyenin kaldığı Madımak Otel’inde yakılarak öldürülmesini izledi, izletti. Alnını secdeye değdirdikten sonra civar camilerden çıkıp otelin önüne gelen güruh “Sivas laiklere mezar olacak” diye bağırarak önce oteli taş yağmuruna tuttu, sonra benzin döküp ateşe verdi. Üç solcunun biraya gelişine neredeyse atom bombasıyla karşılık verecek güçteki kolluğu o gün Madımak Oteli önünde sadece acemi askerler temsil etti. Onların da kafası atılan kaldırım taşlarıyla yarıldı. Yangını söndürmek için gelen itfaiyenin su hortumları parçalandı. Valinin çevre illerden takviye birlik talebi ne hikmetse karşılık bulmadı. Tekbirlerle 33 insanı katledenlerin kimi kaçtı, kimi olması gerektiği gibi yargılanmadı. Halka karşı işlenen suçlarda hüküm süren cezasızlık Madımak katliamı davasında da devam etti. İki firari sanık hakkında görülen dava zaman aşımı gerekçesiyle düşürüldü. Kararı yorumlayan dönemin Başbakanı Erdoğan, “Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun” demişti. 

***

Adaletin olmadığı yerden kimseye hayır çıkmaz, çıkmıyor elbette. Anadolu’nun farklı inanç ve kimliklere ev sahipliği yapan kadim bir coğrafya olduğu, hatta bu çeşitlilik ile rengarenk bir mozaiğe benzetilmesi teoride hoş ama pratikte boş bir tanımlama. Farklılıklar, merkezi otoritenin kendine tehdit olarak görmeyeceği şekilde gerek sayısal olarak az, az değilse bile tonu mutlaka devlet grisiyle uyumlu olmak zorunda çünkü. Ötekileştirilen kişi ve gruplar katliamdan suikasta, hapislikten sürgüne çeşitli baskı, sindirme ve yok etme yöntemleriyle defalarca karşı karşıya bırakıldı bu topraklarda. Cezasızlık, suçun sürdürülebilirliğinin en önemli anahtarı. O yüzden yapılanların hatırlanması ve hatırlatılması düzenin hiç hoşuna gitmez. Katliamın 30. yılını anmak için Tuzluçayır meydanında toplananların ses sisteminin, “Akşam oldu, artık güvenliğinizi sağlayamayız” diyen kolluk tarafından kesilmesi acı bir ironidir. 30 yıl önce bugün Sivas’ta yaşanan katliam ortak tarihimizin en büyük utançlarından biri. Bu gerçek ne anma engelleyerek ne de davayı zaman aşımına sürükleyerek unutturulabilir. Adaletsizlik, devletin başta mağdurlar olmak üzere toplumu var eden her birimize karşı işlediği bir suçtur. Ve bu cezasızlık politikası yaraları derinleştirdiği gibi hafızanın nesilden nesile aktarımı konusunda da güçlü bir direnç oluşturur. 10 Haziran’da, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun Madımak Katliamı Hafıza Merkezi projesi kapsamında dijital bir kütüphane açıldı. (https://kutuphane.madimak.org/tr) Katliama ilişkin her türlü yazı, görsel ve işitsel materyalin derlenerek kamusal erişime sunulduğu bu kütüphane, hukuki ve politik mücadeleye katkı sunacak kapsamlı bir arşiv niteliğinde. İnsanlığa karşı işlenen suçlarda ne zaman aşımı olur, ne de hafızaya kilit konabilir. Hepimizin açık yarasıdır Sivas Katliamı.