Geçen haftanın siyasi gündemini Cumhurbaşkanı’nın seçilmesi için gerekli olan yüzde 50 + 1 oy zorunluluğu etrafında dönen tartışmalar doldurdu. Tartışmayı Erdoğan’ın, “Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil. Yok altılı, yok on altılı masa… Bundan sonra kim bilir daha neler çıkar? Ama oy sayısı itibarıyla ‘en fazla oyu alan aday seçilir’ denildiği zaman seçim hızlıca tamamlanır” açıklaması başlattı. Özellikle Erdoğan’ın yakın çevresindeki bazı kişilerin de benzer açıklamaları bu konuda bir hazırlık yapıldığının göstergesi ise de Bahçeli’nin karşı çıkması görünür gelecekte bu hamleyi yapmalarını zorlaştırmış durumda. 2010 Anayasa değişikliğindeki gibi “istismarcı anayasacılık” geçmişine sahip AKP/MHP ittifakı ilk kez ayrışmış görünüyor.

AKP açısından, yere göğe koyamadıkları ucube sisteme dair Anayasal düzeyde keskin bir çark etme sayılabilir bu açıklamalar. Oysa sağın, özellikle siyasal İslam’ın ütopyası sayılabilecek “Başyücelik Devletini” Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında fiilen hayata geçirmişlerdi. Bu sistem Ülkemizi “şaha kaldıracaktı”. Sonuç hızlı ve derinleşen bir çöküş oldu.

Her şeyden önce Erdoğan’ın faturayı kestiği “50+1 koşulu” saydığı sorunlarda en az belirleyici olan faktör. Daha önce belirttiğim gibi “… Sistemin bir de siyasal parti elitleri tarafından kötüye kullanımı/istismar edilmesi var ki ülkemizin geleceği için en az sistemin kendisi kadar risk yaratıyor…” Nitekim iktidar fiili olarak Anayasayı ilga etti, özgürlükleri boğdu, yargıyı aparatlaştırdı, vs. şimdi dönüp kabahat 50+1 de diyor.

SİYASETİ HATIRLATMALI

Muhalefet de alabildiğine istismar etti yeni sistemi: “50 artı 1’in bir diğer istismar şekli parti içi demokratik mekanizmaların ve ideolojik arayışların bastırılmasında kullanılması; ön seçim kaldırılır, demokratik mekanizmalar iptal edilir, tek adaylı kongreler kutsanır, eleştirecek olursunuz. Cevap hazır: Artık 50 artı 1’e ihtiyaç var! Parti programı/tüzüğü delik deşik edilir, eleştiriye cevap hazır: Artık 50 artı 1’e ihtiyaç var! Sosyal demokrat bir partinin yöneticileri olmadık ittifaklara girer, olmadık etkinliklere katılır, eleştirmeye kalkarsınız. Cevap hazır: Artık 50 artı 1’e ihtiyaç var! Kriminal tipler partiye enjekte edilir cevap aynı: Artık 50 artı 1. Sonuç olarak siyasetinin anlamsız ve imkânsız olduğu bir politik alana seçmen ikna edilmeye çalışılır. Seçimsiz dönemde bile ‘şimdi sırası değil, tam da iktidara giderken’ diye egemen siyaset ve figürlerini tartışamaz, daha iyi bir dünyanın kavgasını veremez hale gelirsiniz. Hele gözetmek zorunda olduğunuz birbirine zıt iki-üç parti varsa ancak horoz dövüşü tadında tezler ileri sürmek zorunda kalırsınız.”

Bu durumda AKP’nin Anayasa değişikliği tuzağına düşmemek kaydıyla, bu 50+1 tartışmasının bize “siyaseti” hatırlatması gerekir.

50+1 başlığı olmasa da AKP’nin heybesinde hazır tuttuğu “sivil anayasa” safsatası ve Yargıtay’ın yarattığı yapay kriz Anayasa tartışmalarını gündemde tutacak gibi. Peki Erdoğan ve kimi AKP’liler ortaklarının onayını bile almadan bu tartışmayı niye başlattılar? Gerçek niyetleri nedir?

MUHALEFET NE YAPMALI?

Önümüzdeki dönemin siyasetini kurmak açısından bu sorunun cevabının önemli olduğunu düşünüyorum. Şunu biliyoruz ki Anayasa’da yapılmak istenen değişiklikler yaşanan gerçek sorunların çözümüne dair değil. Tam tersi mevcut sistemin devamını daha kolay koşullarda sürdürmeyi garantiye alma amacı taşıyor. Bir yanıyla artık paralel yapıların, “kurtarılmış cemaat bölgelerinin” ittifakına dönüşmüş iktidarın Erdoğan sonrasına hazırlığı gibi de görülebilir.

AYM ile Yargıtay arasındaki (daha doğrusu AYM ile AKP/MHP arasındaki) kriz, başörtüsünü Anayasal garanti altına alma, Laikliği geriletme, ailenin karşısına LGBTİ haklarını koyma gibi başlıklar yerel seçim öncesinde Başta CHP olmak üzere muhalefet açısından belli riskler içeriyor. AYM/yargıtay geriliminde AYM’yi idealize eden, 50+1 tartışmalarında ucube sistemi aklayan bir tutumdan uzak durmak gerek.

Öncelikle yerel seçimlerin bir genel seçim havasına sokularak, tartışma başlıkları nedeniyle kimlikler ekseninde kamplaşmanın yaratılması büyük risk. Kırılganlaşan, giderek dağılan, baştan yanlış kurulmuş ittifakın durumu göz önünde bulundurulduğunda genel seçim havasının iktidara yarayacağı kesin. Önemli belediyeleri elinde bulunduran muhalefetin bundan özenle kaçınması gerek. Onun yerine zaten elinde bulundurduğu önemli belediyelerin halkçı uygulamalarını öne çıkararak kendine güvenen bir siyaset izlenmeli.

Yıpranmış, kirlenmiş, kent suçlarına bulaşmış isimler cesaretle ayıklanmalı, sadece örgütün, üyelerin değil oy verenlerin, giderek tüm belde halkının söz sahibi olabileceği katılımcı yöntemlerle adaylar belirlenmeli. Eldeki belediyelerin yanlışlarıyla cesaretle yüzleşilip geçmiş belediye yönetimlerinin yanlışları hatırlatılmalı.