Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Halk TV Ana Haber sunucusu İrfan Değirmenci, geçenlerde “Halk Meydanı” izlencesinde, “adamakıllı” sözünü “cinsiyetçi” bulduğu için kullanmamaya çalıştığını söyledi! Kulaklarıma inanamadım!

Dilbilgisi açısından “belirteç” olan “adamakıllı” sözcüğünün anlamı, “gereğinden çok, iyice” demektir. Bu sözcüğün “erkek cinsi”yle ne ilgisi var? Kaldı ki “adam” sözcüğünün ilk anlamı da “erkek” değil “insan”dır. Dil Derneği’nin Türkçe Sözlük’ünde “adamakıllı” sözcüğüyle ilgili örnek tümceler, iki büyük yazarımız, Sabahattin Ali ve Yaşar Kemal’den seçilmiştir. Demek ki onlar da “cinsiyetçi” kalemlermiş! Doğrusu “adamakıllı” gülünç bir yaklaşım bu!

Deyimler ve bileşik sözcükler, çoğu zaman “mecazi” anlam taşır. Bu yapıları oluşturan sözcükler birleştiklerinde yeni anlamlar kazanır. Örneğin bir insandan “delidolu” diye söz ettiğimizde ona “deli” demiş olmayız. O kişinin iyi düşünmeden davranan ya da gelişigüzel konuşan biri olduğunu anlatmış oluruz.

Türkçenin sözvarlığı içinde “adam” sözcüğünün yer aldığı birçok deyim ve atasözü vardır. “Adam adama”, “adamsende”, “adam yerine koymamak”, “adam olana çok bile” gibi. Şimdi tüm bu sözleri “eril” deyip tu kaka ederek atalım mı sözlüklerden?

Örneğin bir bitkibilim terimi olan “adamotu”nu, İrfan Bey’in feminist duygu ve düşünce dünyasında “cinsiyetçi” çağrışıma yol açıyor diye “insanotu” mu yapacağız?

Böylesine yüzeysel bir yaklaşımla dilde tasfiyeciliğe kalkarsak Türkçede ne deyim kalır ne de argo! Oysa bu zengin söz değerlerinden yoksun kalacak bir dilin tadı tuzu olmaz.

İrfan Değirmenci, bu mantıkla sözgelimi ünlü şarkıcı Adamo’yu da içinde “adam” var diye boykot edebilir!

∗∗∗

HAFTANIN NOTU

HUKUK CAN ÇEKİŞİYOR!

Bu köşede haftanın önemli olaylarından kısaca söz etmeye çalışıyoruz. Ama Türkiye’de olaylar öyle hızlı gelişiyor ki hepsine dokunmak olanaksız. Geride bıraktığımız hafta içinde yine önemli hukuk ihlalleri yaşandı. Bunlardan üçüne satırbaşlarıyla değinmek istiyorum.

AYŞENUR ARSLAN’A GÖZALTI: Bilindik senaryo bu olayda da yinelendi. Halk TV’de “Medya Mahallesi” izlencesini hazırlayıp sunan kıdemli meslektaşımız Ayşenur Arslan, hafta başında gözaltına alındı. Her ne kadar sonradan bunun “gözaltı” olmadığı söylendiyse de bir kadın gazetecinin Terörle Mücadele polisleri eşliğinde “mevcutlu” olarak sorguya götürülmesinin başka adı olamaz. Belli ki başlangıçta niyet kötüydü ama çığ gibi büyüyen tepkiler karşısında bir yerlerden gelen talimatla geri adım atıldı ve Ayşenur Arslan, sorgusundan sonra özgür kaldı. Kendisine geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Bir gazetecinin, olayları değerlendirirken soru sorması ve aklındaki kuşkuları dile getirmesi en doğal hakkıdır. Bunu yapan gazeteciyi, RTÜK Başkanı’nın da katıldığı bir linç kampanyasıyla “terör sevici” ilan etmek, ancak bizim gibi “tek adam” rejimlerinde olur. Bu olay sırasında çalışma arkadaşlarının Ayşenur Arslan’a sahip çıkması sevindiriciydi. Ama Kanal sahibinin “Medya Mahallesi”ni aynı gün yayından kaldırması, Halk TV izleyicilerinde düş kırıklığı yarattı. Sayın Cafer Mahiroğlu, iktidarın sopası RTÜK zaten yapacaktı bu işi. Nitekim yaptı da! Sizin bu denli erken ve ivecen davranmanıza gerek var mıydı?

MERDAN YANARDAĞ OLAYI: Gazetemiz yazarı ve Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, anayasal bir hak olan “ifade özgürlüğü”nü kullandığı için 101 gün tutuklu kaldı. Başka meslektaşlarımız gibi o da siyasal bir linç kampanyası sonucu tutuklanmıştı. Değerli arkadaşımızın cezaevinden salıverilmesine elbette çok sevindim. Ama bu, buruk bir sevinç oldu benim için. Çünkü tahliye edilirken hukuka aykırı olarak iki buçuk yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu iktidar ölümü gösterip sıtmaya razı etmek istiyor bizi. İlerici gazetecilere, yazarlara; yandaş medya ve kiralık troller eliyle sürekli kumpas kuruluyor. Baskılar karşısında korkup sineceğimizi, boyun eğeceğimizi sanıyorlar. Ama bakın, Merdan Yanardağ daha da bilenmiş olarak çıktı cezaevinden ve aynı yüreklilikle başladı yorumlarına! Vazgeçmeyeceğimizi, geri adım atmayacağımızı artık baskıcı iktidar odaklarının da anlaması gerekiyor. Aramıza hoş geldin Merdan!

CAN ATALAY DAVASI: Gezi Davası’ndan tutuklu Av. Can Atalay, 14 Mayıs’ta Türkiye İşçi Partisi’nden Hatay Milletvekili seçildi. Anayasa’nın 83. Maddesine göre yasama dokunulmazlığı olduğu halde salıverilmedi. Bu konuyu çözüme bağlaması gereken Yargıtay, inceleme süresini uzattı da uzattı. Ancak Can’ın bireysel başvurusunun Anayasa Mahkemesi’nde görüşüleceği tarih açıklanınca hemen harekete geçerek “Gezi” sanıklarının cezasını onadı. Son umut olarak Anayasa Mahkemesi’nin kararı bekleniyordu. O da “tahliye kararı” vermek yerine, topu AYM Genel Kurulu’na attı. Kurulun ne zaman toplanıp davayı sonuçlandıracağı belli değil. Can Atalay ise seçilmiş bir milletvekili olarak beş aydır cezaevinde tutuluyor.

Bu üç olayın bize gösterdiği tek gerçek var: Türkiye’de hukuk can çekişiyor!