Tamam…
Memleket Tabipliği köşesi sık sık haddini aşıp memleket marazlanmış da hâlâs için bir tabib-i hazik gerekiyormuş zehabına kapılsa da…
Meclis’te 64. Hükümet programı görüşülüyor.

Programın sağlığa ayrılan bölümü, yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır, kıvamında olsa da…
Aile Sağlığı Merkezlerinde yeniden yapılanmaya gidileceği…

Koruyucu sağlık hizmetleri yanında, aile hekimliği, tedavi hizmetleri, evde sağlık ve 112 acil sağlık hizmetlerinin bütüncül bir anlayış ile ele alınarak yeni bir yapı kurulacağı…

Birinci basamak ile ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerinin entegrasyonunun sağlanacağı…
Şehir hastanelerinin yönetim dinamiklerinin işlevsel bir şekilde tesis edileceği, dikkat çekiyor.
Sağlık “reformu”nda ciddi revizyon gözüküyor, diye yazsam?
Ama; üzgünüz, öfkeliyiz, yastayız, canımız sıkkın.

Şimdi yazmayayım…
Canımızı daha fazla sıkmayayım.

• • •

Tamam…
Suriye sınırında düşürülen Rus uçağı…
Can Dündar’la Erdem Gül’ün tutuklanması…
Tahir Elçi’nin Diyarbakır’da Dört Ayaklı Minare’nin dibinde öldürülmesi...
Sokağa çıkma yasakları, yargısız infazlar, işkenceler…
İşin rengi iyice belli oldu.
Bizler için, bir benzerini ancak 12 Eylül’de yaşadığımız bir vahşet senaryosunu tekrar sahneye koydukları açık.
Türkiye’de zaten burjuva anlamda da olsa demokrasi hiç olmadı, demekse manasız.
Hâşâ çözüm için reçete değil de, naçizane fikirlerimi yazsam?
Ama; üzgünüz, öfkeliyiz, yastayız, canımız sıkkın.
Şimdi yazmayayım…
Canımızı daha fazla sıkmayayım.

• • •

Tamam…
Daha 7 Haziran’da gördük, AKP yenilmez armada değil…
Hep HDP’nin yüzde ikilik emanet oyları konuşuluyor da…
AKP’nin en az yüzde dokuzluk oyu da çantada keklik değil, emanet.
Üstelik biliriz; katı olan buharlaşır, aşırı sertleşen kırılır.
Ve dahi yaşadık; 2011 Haziranı’nda daha fazla oy almıştı, 2013 Haziranı’nda çıt diye kırılıverdi.
Biz kırdık, hep birlikte kırdık.
Yani, durum vahim ama çözümsüz değil.
Yaptık, gene yapabiliriz, diye yazsam?
Ama; üzgünüz, öfkeliyiz, yastayız, canımız sıkkın.
Şimdi yazmayayım…
Canımızı daha fazla sıkmayayım.

• • •

Tamam…
Solun birliği, işçilerin birliği, halkların birliği, Haziran birliği, sokakta birlik…
Hepsi anlamlı, güzel, hoş da…
Birini diğerinin karşısına koymadan, birbiriyle yarıştırmadan, kafa kafaya tokuşturmadan…
En başa bütün toplumsal muhalefetin kayıtsız, şartsız birliğini koymadıkça…
Hiçbiri kendi başına çare değil, diye yazsam?..
Ama; üzgünüz, öfkeliyiz, yastayız, canımız sıkkın.
Şimdi yazmayayım…
Canımızı daha fazla sıkmayayım.

• • •

Tamam…
Bir kere tespih taneleri gibi dağıldık, birlik konusundaki her çabada hüsrana uğradık, sonuç alamadık da…
Öğrenilmiş çaresizlik sendromu, değil mi bu ruh halimiz?
Tekrar ve tekrar denemekten ve başarmaktan başka tedavisi var mı?
Üstelik…
Daha bir ay bile olmadı, Jose Mujica buralardaydı.
Solun en büyük başarısının birlik olmak olduğunu unutmayalım.
Elimizde büyüteçle birbirimizin hatalarını aramaktan vazgeçelim.
Uruguay’da yetmiş yıldan sonra başardık.
Geze geze, dolaşa dolaşa, üstüne basa basa anlattı, diye yazsam?
Ama; üzgünüz, öfkeliyiz, yastayız, canımız sıkkın.
Ben iyisi mi bugün hiç yazmayayım.
Canımızı daha fazla sıkmayayım.