Beyaz Kitap’tan Strateji Belgesine: Alman militarizminin geri dönüşü
Fotoğraf: Depo Photos

21. yüzyılın ne tür bir emperyalist kapışmaya sahne olduğunu/olacağını anlamak için küresel güç odaklarının peş peşe yayımladıkları ulusal strateji belgelerine bakmak dahi yeterli. ABD, Japonya, Rusya, NATO derken sessiz ve derinden ilerleyen Almanya da küresel jeopolitik denklemde daha fazla söz sahibi olmak için önemli atılımlar içerisinde.

ABD, Çin ve Japonya’nın ardından dünyanın en büyük dördüncü ekonomisine sahip Almanya, 14 Haziran’da tarihinin ilk "Ulusal Güvenlik Stratejisi Belgesi”ni yayımladı. Almanya’nın savunma ve güvenlik politikalarının ana hatları daha önce “Beyaz Kitap-Weissbuch”ta belirleniyordu. Kitap son olarak 2016’da güncellenmişti. Beyaz Kitap’ın yerini alan ve ilk kez böylesi kapsamlı Amerikanvari bir belge yayımlanması, Alman finans kapitalinin iştahını gösteriyor.

Sıcak uluslararası gündemin arasında kaynayan ve Alman egemenlerinin emperyal yönelimlerini açığa vuran belge, daha önce iki dünya savaşına neden olan ülkenin yeniden uluslararası siyasetin merkezine doğru yol almak istediğinin açık göstergesi.

76 sayfalık strateji belgesi ülkenin gerek Avrupa’nın lokomotif gücü olması, gerekse de dünya ekonomisinde sahip olduğu ağırlık açısından önemli. Belge, ABD ve NATO’nun küresel yönelimlerine entegre şekilde hazırlanmış izlenimini veriyor. Bir nevi ABD ve NATO güvenlik stratejileri kopyalanmış gibi. Avrupa savunmasının mihenk taşı olarak nitelendirilen Alman ordusunun güçlendirileceği ve ABD’nin istemleri doğrultusunda gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 2’sinin NATO’ya aktarılacağı vurgulanıyor.

BİR DÖNÜM NOKTASI

Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller Partisi ve Almanya Liberal Partisi (FDP) koalisyon hükümetinin hazırladığı ve büyük bir şovla açıklanan Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesi, ülkenin dünya siyasetindeki öncü rolüne açıkça vurgu yaparken Alman dış politikasında köklü bir zihniyet değişikliğine gidileceğini gösteriyor.

Sosyal demokrat Başbakan Olaf Scholz, belgenin sunumunda yaptığı konuşmada, 2. Dünya Savaşı sonrasında ilk kez bir güvenlik stratejisi belirlenmesini "alışılmadık ve çok önemli bir karar" olarak niteledi. Temel fikrin Almanya’nın güvenliğine yönelik tüm iç ve dış tehditlerin dikkate alınması olduğunu söyledi.

Scholz, “Ülkemizin tarihinde ilk kez Federal Almanya Cumhuriyeti için ulusal güvenlik stratejisi hazırladık. Eskiden sadece savunma politikasıyla sınırlı olan bu çalışma, artık çok daha kapsamlı ve sistematik, birçok departmanı ve ticareti içeren genel bir yaklaşımı takip edecek” dedi.

Militarist ve Atlantikçi duruşuyla bilinen Yeşiller Partili Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock belgeyi şu sözlerle duyuracaktı: “21. yüzyılda güvenlik, ordu ve diplomasiden daha fazlasıdır. 21. yüzyılda güvenlik, eczanelerde temel ilaçları almak, günlük temiz içme suyu temin etmek ve doğalgaz depolarının dolu olması anlamına da gelmektedir."

BAŞ DÜŞMAN RUSYA 

“Almanya İçin Güçlü, Esnek, Sürdürülebilir Entegre Güvenlik" başlıklı belge birçok tehdit başlığı ve yapılacaklar sıralanıyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını önemli bir dönüm noktası olarak nitelendirilirken proaktif bir dış siyaset izleneceği açıkça vurgulanıyor. 

Şaşırtıcı olmayacak şekilde Rusya, açık bir şekilde en büyük tehdit olarak tanımlanıyor. Metinde defalarca atıf yapılan Rusya bir numaralı düşman olarak kodlanırken Alman egemenlerinin iyiden iyiye ABD’nin dümenine takılacağı kayıt altına alınmış oldu.

Alman egemenleri arasında Rusya’ya karşı, Ukrayna Savaşı öncesine kadar büyük bir ayrışma söz konusuydu. Atlantikçi kanat ABD’nin dümeninde hareket ederek Rusya’nın üzerine daha fazla gidilmesini isterken, bir diğer kanat da Rusya’ya Amerika’nın gözünden bakılamayacağını söylüyordu. Ancak Ukrayna Savaşı buradaki dengeleri de bozarak Atlantikçi kanadın eline büyük kozlar vermiş oldu. Yeşiller’in Amerikancılığı ilk kez bu derece teşhir olurken, ABD-Rusya-Çin arasında Almanya ve Avrupa’nın üçüncü bir güç olması gerektiğini söyleyenlerin sesi iyice kısıldı.

ÇİN HEM ORTAK HEM HASIM

Tarihi strateji belgesinde Çin ise hem ortak hem kendisiyle yarışılan aktör hem de sistemik rakip olarak tanımlanıyor. Çin’in, Almanya’nın ve Batı’nın değer ve çıkarlarına aykırı hareket eden, ekonomik gücünü uluslararası ve bölgesel meselelerde baskı unsuru olarak kullanan bir güç olarak nitelendirilmesi ABD ve NATO belgelerinden alınmış resmen.

Belgenin açıklandığı tarihin hemen öncesinde ve sonrasında Çin’e yapılan seferler, sistematik rakibin ortak olarak önemini gösteriyor.

TARİHSEL EMELLER

Almanya’nın geçmişteki yayılmacı, militarist politikalarının ne tür bir yıkıma yol açtığı ortada. Küresel paylaşım savaşında saflar keskinleşirken Amerikan, İngiliz, Rus sermayesinin yarışına katılan Almanlar rekabeti daha da kızıştıracak. Yücel Özdemir’in dikkat çektiği gibi “Emperyalistler arasındaki çıkar çatışmasının sertleşmesi ve safların giderek belirginleşmesi, Almanya’ya ‘tarihsel yüklerinden’ kurtulmayı dayatıyor.”

Bu kapsamda Rusya’nın düşman ilan edilmesi tarihsel bir eşik oldu. Bir sonraki hamlede ise “partner, rekabet edilen ve sistematik rakip” olarak tanımlanan Çin’e yönelik politika netleştirilecek.

Tabii Alman egemenlerinin tüm bu yönelimleri SPD, Yeşiller ve FDP’nin ortak olduğu koalisyon döneminde yapması da dikkate değer. “Yeşil bakan” Annalena Baerbock’un "Ulusal Güvenlik Stratejimiz NATO’nun stratejik konseptinde ve AB’nin Stratejik Pusulası’nda yer almakta” sözleri tartışmaya mahal bırakmıyor. Zira NATO’nun pusulasında da Rusya düşman, Çin hasım olarak nitelendiriliyor.

Özetle güç merkezleri arasındaki nüfuz, etkinlik ve paylaşım savaşı şiddetlenerek artarken Alman egemenleri bu çatışmada paylarına düşeni almak istiyor. Bunu da ülke ve Alman halkının çıkarı olarak sunuyorlar.