Popülist liderlerin doğru olmayan şeyleri doğruymuş gibi her fırsatta tekrarlaması, bütün dünyada işe yarayan bir şey. Neden işe yarıyor? Kitlelerin "yalan da olsa söyle" çaresizliği ve umutsuzluğu içinde olmaları mı yalana güç kazandıran şey? John L. Austin’in "performatif söylem" diye tanımladığı bir durum söz konusu. Performatif söyleme örnek olarak evlilik törenlerinde "kabul ediyorum" sözünü, ya da arkadaşlarıyla konuşan birinin "bahse girerim yarın yağmur yağacak" sözünü gösterebiliriz.

PERFORMATİF

Yaptığım şeyi söylerken aynı zamanda eylemi gerçekleştirmiş oluyorum ve söylediğim sözle başka birçok şeyi de ima etmiş oluyorum. Yani popülist politikacının "bunlar terörist" derken elinde bir kanıt olması gerekmiyor, tıpkı meteoroloji raporlarına rağmen "yarın yağmur yağacak" diyen kişinin de elinde bir kanıt olmaması gibi, sadece içsel olarak bu durumun varlığına inanıyor. Yani performatif söylem olguları bildirmez, doğru ya da yanlış olmak zorunda değildir, ama sürekli olarak bir şeyleri ima eder. Bu imalar, seslendiği kitlenin ilkel korkularını ya da coşkusunu harekete geçirerek onları başka bir gerçekliğe transfer eder hipnotize bir biçimde. Dini ayinler ya da siyasi mitinglerin zaman zaman kesiştiği nokta. Aşı karşıtlığından yabancı düşmanlığına, reklamcılıktan dolandırıcılığa pek çok alanda performatif söylemin gerçekliği çarpıtarak ya da bozarak nasıl iş gördüğünü gözlemleyebiliriz.

FANTEZİLER

Kısacası, gerçeklik ile fanteziler arasındaki sınırlar belirsizleşince ve iyicil ya da kötücül bir fanteziyi paylaşanların sayısı arttıkça gerçeklik de değişir hale geliyor. Kitleler açısından entelektüel bilginin öneminin azalması da bu yüzden, çünkü uğraştırıcı, zaman alıcı, hatta çoğu zaman sıkıcı. Takip ettiği popülist lider, ona her şeyi eğlenceli bir biçimde basitçe açıklıyor, sorunların çözümü için bir reçete sunuyor, bu karmakarışık dünyayı onun için düzene sokan telkinlerde bulunuyor ve coşku veriyor. O liderin takipçisi yaşamın anlamını buldu, daha ne olsun?

BOŞ YAPMA

Laclau da Baudrillard gibi, popülist politikacıların ‘boş gösterenler’, yani boş ifadeler kullanmasının, kelimelerin referanslarından ve anlamlarından ayrılmasının takipçileri için boş bir ekran yarattığını ve her bir kişinin kendi fantezisini, arzusunu o boş ekrana ya da perdeye yansıtarak o kişiyle kendine özgü bir bağ kurduğunu söyler. Bütün o boş konuşmaların, performatif söylemlerin çalıştığı yer de burası.

AŞIRI GERÇEKÇİLİK

Her şeye rağmen gerçeklikten kopmamış insanlar da var ve her şeye rağmen hiç de az değiller. Ama maalesef ‘aşırı gerçekçiliği’ gerçeklik sananlar da az değil. Aşırı gerçekçilik, tıpkı fazla doğuya gidince batıya çıkıldığı gibi, gerçeklikten kopmayla sonuçlanıyor. Aşırı gerçekçilerin, tüm bu tespitlere ve dünyanın siyasal gerçekliğine bakıp karamsarlığa kapılması gerçekçi değil; fantezilerde yaşayanlar gibi kolaycılığa kaçmış oluyorlar. Karamsar olmaktan kolay ne var? Bu bir süreç. Gerçeklik bir yere gitmiyor. Psikanalizden biliyoruz ki, sizi rahatsız eden bir şeyi ne kadar bastırırsanız bastırın o güçlenerek geri gelir. Bu popülizm fırtınası bir gün dinecek. Bunu hızlandıracak şey de özgürlükçü sol siyasetin popülist sağ tarafından itilerek konumlandırıldığı yerden bulacağı çıkış yolu. Gerçeklik testini mümkün kılacak ahlak, bu çıkış yolunun başlangıcı...