Seçim hezimeti sonrası “değişim” tartışmaları başladığında CHP ve ülkeyi ileriye götürecek tartışma zemininin özetle üç eksende yürütülmesi gerektiğini dile getirmiştik; ideolojik netleşme, parti içi demokrasi/parti içi hukuk ve kadro. Bu tartışmaların sahici ve olumlu anlamda bir değişime dönüşmesi için de “politik tutum, yönetim tarzı ve kadro” olarak mevcuttan bir “kopuş” yaşanması gereğine işaret etmiştik.

Seçim sonrası iyi yönetilmesi ve önü açılması halinde güçlü bir dinamizme dönüşebilecek süreç yukarıya çöreklenmiş yapılar tarafından zamana yayılarak, yerel seçimler bahane edilerek, kavramının içi boşaltılarak, tabiri caiz ise değişim dinamiği çalındı. Yenilgiyi getiren, yılgınlık ve umutsuzluğu doğuran politikaların sorumluları, alkışlayıcıları ve sessiz takipçileri değişimin aktörleri olarak ortaya çıkınca umutsuzluk/yılgınlık derinleşmeye başladı. Bir de arazi olanlar var ki onların da yeniden sahaya çıkmaları yakındır! Güçleri ve kerametleri kendinden menkul kâğıttan kaplan aktörler siyasete dair tek laf etmeden devasa bir mirası çekiştirmeye başladılar. Son seçimlerde iflas etmiş ve bildikleri tek yöntem olan dizayn/mühendislik siyasetini şimdi “partiye sahip olmak için” yürütüyorlar. 

Öte yandan kurultay dinamiğini belirleyecek kongreler süreci başlamış durumda. Ancak yıllardır yukarıdan aşağıya kurulan dizayn siyaseti mahallelerden başlayan delege seçimlerine de sızmış görünüyor. Siyasetin konuşulmadığı şucu/bucu ayrımına dayanan gerilimler belirleyici oluyor. Oysa politik tutumu/ideolojisi tartışılarak netleştirilmemiş bir partide kim gelirse gelsin paylaşılan sadece koltuk ve dar çıkarlar olur. 

O nedenle CHP’lilere şu çağrıyı yapmak isterim; özneleşin, müdahale edin! Yenilginin sorumlusu siz değilsiniz! Sizin fikirleriniz, siyasetiniz, adaylarınız yarışa bile girmedi! Şimdi birkaç kuşağın mirası olan birikimi çekiştirenlerin hepsi, o gücü siz verdiğiniz için, güçlü görünen kâğıttan kaplanlar. Parti içinde itiraz edenlere, Atatürkçülere, sol düşünce ve kadrolara karşı yürütülen vahşi tasfiye ve düşmanlaştırma bugün ortaya dökülen dağılma görüntüsünün ve pespayeliklerin ana nedenlerinden.

Mahalleden başlayarak “nasıl bir parti” tartışmasının yürütülmesi politikayı da kadroyu da parti içi demokrasiyi de inşa eder. Lümpen siyaset ve siyasetçilerin, işveren sendikası kuracak kadar gözü dönmüş sermaye perverlerin, kendileri MYK de iken imzaladıkları görevden almaların mürekkebi kurumamışken şimdiki görevden almalara kazan kaldıran sahte parti içi demokrasi savunucularının partiye de ülkeye de verecekleri bir şey yok.  Defalarca denediniz!

Bakın yıllardır MYK tarafından milletvekillerine özetle “Devleti, orduyu, Genelkurmay’ı eleştirmeyin” diye genelge gönderiyorlar. Eleştiri ve değişim tartışmalarının başlangıcı devlet ve sistem olması gerekirken bu alanın siyaseten yasaklanması, ilkeleri arasında devrimcilik olan bir partiyi güdükleştiriyor.  Giderek teorinin ve siyasi tartışmanın züppelik olarak görüldüğü bir iklim hâkim oluyor. Ha bir de neymiş; “Parti içi sorunları medya ve kamuoyunda tartışmamalıymışız”! öncelikle bizim tartışmadan anladığımız sonuçsuz laf yarışları ya da “bize mail atın biz hallederiz türünden sahtekarlıklar” değil, fikirlerin parti karar ve politikalarını belirlediği etkileşimli süreçler. Bu mekanizmaları işletmezseniz haliyle kamuoyuna yansır. Ah bir de bunu diyenler kendileri de dikkat etseler partiyi tartıştırmamaya!

Yazının öfke dozunu ayarlayamamış olabilirim. En son isteyeceğim şey de git gide tabana hakim olan yılgınlık ve umutsuzluğu beslemek. O nedenle “umut” üzerine de bir şeyler yazmak istiyorum. 

Yıllardır bize kof bir iyimserlik pompalanıyor parti elitleri tarafından. Beklenen gerçekleşmediğinde bunun umutsuzluğa yol açacağı hiç gözetilmedi. Uzun bir alıntı olacak ama: 

“…iyimser insan, gelecekte neyin, nasıl olacağını söyleme cüretini kendinde bulan insandır... İyimser de kötümser de geleceği şimdiden bildikleri için analize ihtiyaçları yoktur. Madem ki sonuç zaten bellidir, yola imanı tam olanlarla devam etsek yeter.

…Peki neresi bu kadar kötü bu iyimserliğin, “iyi düşünelim iyi olsun”culuğun, her şeyi hayra yorma alışkanlığının, kötüyü mümkün olduğunca akla getirmeme çabasının. Ayhan (Yalçınkaya) Hoca’ya göre iyimserlik bir işin sonunun iyi olacağına inanmaktır, ama bu inanç meşruiyetini yine kendinden alır. Tam da bu yüzden iyimserlik her an umutsuzluğa dönüşebilecektir der Ayhan Hoca. İyimserin inancı yanlışlandığında iyimserliğin yerini kötümserlik değil umutsuzluk almaktadır. Demek ki umut aşılamak adı altında pompalanan kof iyimserliğin sonucu umutsuzluk olacaktır… “Baharlar gelecek” diye söz vermek de “bu karanlık bitecek” vaadinde bulunmak da insanlara umut aşılayacak şeyler değildir. Aşılanan şey kof bir iyimserliktir, atıl bir bekleme halidir. Her zaman olduğu gibi kışın ardından bahar gelmeyecek midir nasıl olsa? Her gecenin bir gündüzü yok mudur? Madem öyle geleceği de biliyoruz demektir, yeterince beklersek kış biter bahar gelir, yeterince beklersek gece biter gün ağarır.

Peki öyle mi gerçekten? Değil. Gündüzsüz geceler de mümkün, bir türlü yerini bahara bırakmayan kışlar da. Bu zaten biliniyordu, cennetin kapısını açmaktansa cehennemin kapısını kapatmanın gerekliliğinin vurgulanması da bunu gösteriyor. Peki ya cehennem gerçekten de boşsa, kapının ardında bir şey yoksa? Ya kapının ardında bir zamanlar her ne vardıysa nicedir bu tarafa geçmişse? Hatta kim bilir, ya bizimle birlikte cehennemin kapısını kapatmaya çalışıyorlarsa? Gözümüzü ufka dikip “geliyor gelmekte olan” diyerek, geleceğine iman ettiğimiz gelmekte olanın gelişini bekleyeceğimize arkamızı dönüp zaten gelmiş olana mı baksaydık? Sırası değildi, hele bir gelecek olan gelsin sonra bakılırdı. Dünün yarınına geldik işte. Hâlâ gözlerimizi bir sonraki yarına dikip bekleyecek miyiz?” 

Evet önce sorayım CHP’lilere; Hâlâ gözlerinizi bir sonraki kurultaya dikip bekleyecek misiniz? Parti elitlerinin dizayn çabalarının nesnesi olmaya devam edecek misiniz?

Ve çağrımı yineleyeyim: özneleşin, müdahale edin! Yenilginin sorumlusu siz değilsiniz! Sizin fikirleriniz, siyasetiniz, adaylarınız yarışa bile girmedi!

(Alıntı: https://mavidefter.net/kof-iyimserlik-karsisinda-umudu-savunmak/ , Serhat Tutkal)