Kapitalizmin yapısal krizinin faturasını halklara çıkaran Güney Avrupa ülkelerinde 'sol tandanslı' yönetimler birer birer iktidarlarını liberal-muhafazakâr sağ koalisyonlara kaptırırken, Güney Amerika’da ise rüzgâr tersten esiyor.

Son örnek Güney Kıbrıs ve Ekvador’dan. Hafta sonunda iki ülkede de iki önemli başkanlık seçimi vardı. Akdeniz’in orta yerindeki Güney Kıbrıs’ta kemer sıkma politikalarıyla krizi halkın omuzlarına yükleyen iktidardaki AKEL’in adayı Stavros Malas büyük bir darbe alırken, Atlantik okyanusunun öte yakasındaki Ekvador’da ise Rafael Correa üçüncü kez galip geldi.

Zaferini yakın müttefiki Venezuela'nın kanser tedavisi gören lideri Hugo Chavez'e adayan Correa’nın seçim başarısının temelinde uyguladığı halkçı politikalar yatıyor.

Latin Amerika’daki solcu liderler kuşağının önemli isimlerinden olan Correa başkanlığı döneminde uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalar nedeniyle özellikle alt gelir gruplarının büyük desteğine sahip. 48 yaşındaki Correa’nın seçimin sonucunu "halkın devriminin zaferi" olarak nitelemesi de bundan.

Halkçı politikalarla kitlelerin gönlünü fetheden Correa’dan birkaç ay önce de bir başka halkçı lider Chavez de Venezuela’da dördüncü kez başkan seçilmişti.

• • •

Latin/Güney Amerika’da Chavez’in 1998’de işbaşına gelmesiyle birlikte esen sol dalga furyası hızından bir şeyler yitirmiş değil. Şili ve Kolombiya’yı dışarıda tutarsak Güney Amerika’nın tamamında sol-sosyalist-sosyal demokrat hükümetler işbaşında. Venezuela’yı takiben, Brezilya, Arjantin, Uruguay, Bolivya, Ekvator, Paraguay’da sol
eğilimli partiler iktidara geldi. Bu iktidarlara Küba, Guatemela, Nikaragua, El Salvador gibi diğer 'Latin' Amerika ülkelerini de eklemeliyiz.

Küba’dan Fidel ve Raul Castro kardeşleri bir tarafa koyarsak Venezuela’dan Hugo Chavez, Bolivya'dan Evo Morales, Ekvador’dan Rafael Correa, Paraguay’dan Fernando Lugo, Brezilya’dan Dilma Rouseff, Uruguay’dan Jose Mujito, Nikaragua’dan Daniel Ortega ve Peru’dan Otala Humala bu yeni dönem solcu liderler kuşağının ön plana çıkan isimleri olarak göze çarpıyorlar.

İktidarlar ardı ardına solun çeşitli renklerini temsil eden yönetimlere geçerken, ‘güney’ ya da emperyalistlerin isimlendirdiği şekliyle 'Latin' Amerika’da ABD karşıtı söylem ve duruş giderek yaygınlaşıyor. Aralarındaki farklılıklar bir yana, kıta genelinde 'sol' sosyalist yerli iktidarların kurulması, Latin Amerika’nın siyasi haritasını büyük ölçüde değiştirdi.

• • •

Latin Amerika solcu liderler kuşağının ortak özellikleri arasında yoksulluk, açlık, ırkçılık, cinsiyet ayrımcılığı, doğal kaynakların tahribi gibi konulara çözüm getirmek, katılımcı demokrasiyi sağlamak, gerektiğinde referandumlarla halka başvurmak ve bir şekilde antiemperyalist söylem bulunuyor.

Avrupa kıtasında sol parti ve iktidarlar halktan uzaklaştıkça kaybederken, Latin Amerika’da ise tam tersine halka yaslandıkça ardı ardına zaferler elde ediliyor. Kıbrıs adasından ve Ekvador’dan gelen seçim sonuçları iki kıta solu arasındaki önemli bir ayrıma da işaret ediyor.

Neoliberal politikalardan medet uman sola karşı, bu politikalarla aralarına önemli mesafeler koyan, uyguladıkları
sosyal politikalarla yoksulluğu bertaraf eden iki farklı sol anlayışın örtülü mücadelesinde kazanan tabii ki Amerika’nın
güneyindeki model oldu