Türkiye’nin içinde bulunduğu zorluklardan çıkışının “solda” olduğunu düşünen büyük bir toplam var. Son seçim hezimeti sosyalist sol ve CHP tarafından değişik platformlarda değerlendirmeye çalışıyor. Bu tartışmaların hem önümüzdeki yerel seçimler bakımından hem de seçimin yarattığı umutsuzluk ve siyasete dönük bıkkınlık ortamından kurtulmak için önemi ortada. Doğru zeminde, doğru yöntemlerle yapılmayan tartışma ve girişimlerin umutsuzluk ve bıkkınlığı arttırma riski git gide daha belirgin hale geliyor. Özellikle CHP’de başlayan “değişim/yenilenme” tartışmaları bilinçli olarak kavramın işaret ettiği olumlu anlamdan uzaklaştırıldı. Değişmesi/yenilenmesi gerekenlerin hasbelkader ellerinde bulundurdukları avantajlı konumları ile değişimin şampiyonluğuna soyunmaları kavramın altını boşalttı ve “boş gösterene” dönüştürdü.

Parti elitleri özeleştirisiz, hatta alışıldığı üzere neredeyse hezimeti başarı gösteren tutumları ile öfkeyi ve değişim arzusunu sönümlendirdiler. On binlerce üyesi olan yüzde 70-80 oy alınan ilçelerin kongreleri nerede ise sadece delegelerin bir kısmı ile toplanır oldu. Bu kongreler de genellikle eleştirenlerin, tartışmaya çalışanların hain ilan edildiği, mevcut yöneticilere iadeiitibar yapıldığı “birlik beraberlik” ayinleri şeklinde gidiyor.

Parti iktidarının bu tartışmaları sönümlendirmek ve “yönetmek” için bulduğu bir diğer formül de program ve tüzük değişikliği. Mevcut program ve tüzüğü uygulamayan ve bundan hiç de rahatsızlık belirtisi göstermeyenlerin tüzük ve program değişikliğine soyunmaları ne kadar inandırıcı olur taktirlerinize bırakıyorum. İşte Sayın Kılıçdaroğlu’nun PM’de söylediği iddia edilen “Ama ben oturup 600 milletvekilini yazabilir miyim? Bir komisyon kurduk, ‘Mülakat yapın’ dedim. Baktım ki ahbap çavuşlarını ve siyasi yakınlarını yazmışlar.” sözü ne yalanlandı ne de gereği yapıldı. Ama o sürecin aktörleri ya PM/MYK üyesi olarak “statükocu” ya da “değişimci” sıfatıyla parti yönetimine hakim olmaya çalışıyorlar. Oysa her iki tarafta yer alanlar bugün gelinen sonuçtan sorumlular.

Tam burada partinin asıl sahipleri olan oy verelere, üyelere değişim/yenilenme tartışmalarının yöntemine dair bir öneride bulunmak istiyorum; öncelikle bu tartışmalara dair izlenen yöntem alabildiğine anti demokratik ve kapalı yürütülüyor. Üyeye mesaj/mail atılarak görüş toplanması ilk başta katılımcı gibi görünse de gelen farklı görüşlerin nasıl değerlendirileceği, tasnif edileceği hangisine karar verileceği ve sonuca yansıtılacağı belirsiz. Tabiri caiz ise raconu parti elitlerinin keseceği bir yöntem öngörülmüş. Bunun yerine partinin on yıllardır izlediği politikaların masaya yatırıldığı etkileşimli tartışma zeminlerine ihtiyacımız var. Sadece son seçimlerin değil “Anadolu Solu” garabetinden elimizle bir merkez sağ inşa etmeye, parti içinde ve dışında solun yok sayılmasından laikliğin partiden sürgün edilmesine kadar bir dizi politikanın hesabının sorulup karar ve seçimlere yansıtılması gerek. Hele Genel Merkez’in ve İBB merkezli kadroların tek taraflı, “siz bize yazın biz hallederiz” mantığı ile hiçbir yere varılamaz.

Maalesef kongreler bu ortamdan çok uzak yapılıyor. Atatürk, Deniz Gezmiş, Pir Sultan, Gezi göndermeleri havada uçuşuyor. Kongrelerin mevcut statükoyu temsil edenlerle değişimci postu giymiş zaten parti iktidarının parçası olan balon siyasetçilerin, koltuğunu garanti etmek için denge gözeten belediye başkanlarının mücadele alanı olmaktan çıkarmamız gerek.

Değişimi zorlayan geçmişimizin bir muhasebesinin yapılması istenmiyor. İşte yeni program için sorulan sorular: CHP’nin yüz yıllık tarihi ve Türk siyasi hayatındaki yeri? Türkiye’nin geleceğini şekillendirmede rolü? Programa yön vermesi gerektiğini düşündüğünüz ana prensip ve temel değerler? Türkiye’nin öncelikli olduğunu düşündüğünüz üç sorun? Bu sorunların çözümü için nasıl bir yol izlenmesi gerektiği? İktidar stratejisi?

Tam da “Dostlar program ve tüzük yaparken görsünler” soruları! En önemlisi de değişimi zorlayan yanlış politikaları ve faillerini gizleme çabası!

Nasıl ki ülkenin her alanda çöküşü solun gerilemesi ile hızlanmışsa, CHP’nin sıkıştığı noktaya gelmesinde parti içi solun karar mekanizmalarından ve kadrolardan uzaklaştırılmasıyla paralel gelişmiştir. Kuşkusuz neyin sol/sosyal demokrat olduğuna dair nihai ahkâmı kesecek bir makam yok ancak CHP içinde onayı ve alkışı soldan alıp, partiyi CHP’li Ülkücülerle yönetmek, bir siyasal İslamcıyı CB adayı yapmak, AKP eskilerini TBMM’ye taşımak, laikliği unutmak sol ve sosyal demokrat bir tutum olmasa gerek.

Beklenen ve istenen değişim ancak, kongrelerdeki CHP’lilerin vicdanları ile kararları arasındaki farkı cesaretle kapatıp oylarını ona göre kullanmaları halinde mümkün olacaktır.