Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

“Eğer” sözcüğüyle ne zaman karşılaşsam, ünlü İngiliz ozan Rudyard Kipling’in (1865- 1936) okul kitaplarına da girmiş olan aynı adlı şiirini anımsarım. “Eğer çevrendekiler panik içine düştüğü / ve bunun nedenini senden bildikleri zaman / sen başını dik tutabilir ve sağduyunu yitirmezsen…” diye başlayan ve insanlara güçlükler karşısında nasıl ayakta kalabileceklerini öğütleyen bir şiirdir bu…

1912 yılında yazılan “Eğer” şiirinin sahibi Kipling, Nobel Ödüllü bir yazar ve ozandır. Şiirin özgün adı “If”tir. Ama ozan kimliği de bulunan Bülent Ecevit, nedense “Adam Olmak” adıyla çevirmişti bu şiiri Türkçeye. Şiirin son bölümünü de onun çevirisinden aktaralım:

“herkesle düşüp kalkar erdemli kalabilirsen / unutmayabilirsen halkı krallarla gezerken / dost da düşman da incitemezse seni / ne küçümser ne de büyültürsen çevreni / her saatin her dakkasına / emeğini katarsan hakçasına / her şeyiyle dünya önüne serilir / üstelik oğlum adam oldun demektir”.

ŞİİRDEN DİLBİLGİSİNE…

“Eğer” sözcüğü, dilbilgisi açısından bağlaçtır; koşullu tümcelerin başına gelir ve eşgörevli söz öbeklerini birbirine bağlar. 

Ne var ki tüm bağlaçlar gibi bu sözcüğün de bazen yanlış kullanıldığı oluyor. Bunun nasıl yapıldığını ise dilsever arkadaşımız Özcan Temel’in mektubundan okuyalım:

“Kıymetli üstadım, ‘eğer’ bağlacı üzerine yapılan anlatım bozukluklarını sizinle paylaşmak istiyorum. Umarım ilginizi çeker.  

Televizyon haber kanallarında boy gösteren kimi siyasi figürlerin ‘eğer’ ile başlayıp ‘olduğu / olmadığı takdirde’, ‘gittiği / gitmediği takdirde’ diye süren konuşmalarını duyunca güzel Türkçemiz adına üzülüyorum. Bu figürler şöyle başlıyor konuşmaya: ‘Eğer dövizdeki yükseliş devam ettiği takdirde…’; ‘Eğer ekonomideki durum iyiye gitmediği takdirde…’; ‘Eğer seçim yapılmadığı takdirde’

Dilimizde ‘eğer’ bağlacı ile başlayan ya da içinde ‘eğer’ sözcüğü bulunan tümceler, ‘-sa / - se’ koşul (şart) birleşik eylem çekimiyle sonlanır. Bu kullanımın en güzel örneği de anonim bir yergide dile getirilir:

“Hasandağı arpalık, eğer saban yürürse

     Her derede değirmen, eğer suyu gelirse

Her kümesten bir tavuk, eğer köylü verirse

İyi gidiş bu gidiş, eğer sonu gelirse...”

Dörtlükte olduğu gibi ‘eğer’ bağlacı, koşul tümcesi ile tamamlanır: Eğer saban yürürse, eğer suyu gelirse, eğer köylü verirse; eğer sonu gelirse. Örnek tümceleri çoğaltabiliriz. Türkçenin bu özelliğinin göz ardı edilmemesi dileğiyle Görele’den sevgi ve selamlar.”

***

KISA KISA  

“O tek adam olur da kızar diye, iş bilen bilmeyen, bütün yetki makam sahibi, koltuk, makam işgalcileri susu pus oldu.” (Gözde Bedeloğlu, “Sabır Acıya Yetmiyor”, BirGün, 19 Şubat 2023)

(“Susu pus olmak” yeni bir deyim mi? Yoksa “suspus olmak” mı denmek isteniyor?)

***

“Adaletin fay kırıkları: Hapishaneler” (Bedri Baykam, Cumhuriyet, 23 Şubat 2023) 

(Fransızca “fay” sözcüğünün Türkçe karşılığının “kırık” olduğunu birkaç kez yazdık ama hâlâ “fay kırığı” gibi bir saçmalığı sürdürenler var ne yazık ki…)

***

“Giriş yaptı”, “çıkış yaptı”, “bekleme yaptı”, “okuma yaptı” diye konuşan sunucuların ağzına biber sürmek geliyor içimden!

***

HAFTANIN NOTU: AKBELEN’DE “GEZİ” KORKUSU!

 Muğla’nın Milas ilçesindeki Akbelen Ormanı’nda, kömür alanını genişletmek için yüzyıllık ağaçlar kesiliyor. Adı “Beşli Çete” içinde anılan bir şirketin iş makineleri, zücaciye dükkânına dalan filler gibi talan ediyor çevreyi. Bu doğa kıyımına karşı orman köylüleri ve yaşam savunucuları günlerdir ayakta! Duyarlı insanlar, köylülerle dayanışmak için yurdun her yerinden oraya akın ediyor. Ama jandarmalar engel olmaya çalışıyor bu dayanışmaya. Dahası, ormanına sahip çıkan, ağacına sarılan köylü kadınlara su ve gaz sıkıyor; sesini yükseltenleri ise gözaltına alıyor!

Akbelen’in Gezi’ye dönüşmesinden korkuyor iktidar! O yüzden bu denli acımasız davranıyor ağacı, ormanı, çevreyi, yaşamı savunanlara… 

Yeni İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, göreve başlarken insan haklarından ve hukukun üstünlüğünden dem vurmuş, “Temel referansımız hukuk ve insan haklarıdır” demişti. Şimdi de hukuk dışı uygulamalarıyla tarihe geçen S.S.’nin Emniyet’teki izlerini silmeye çalıştığı söyleniyor. Ama yasakçılıkta ondan geri kalır bir yanı olmadığı görülüyor… 

Yerlikaya’nın hukuk ve insan hakları söyleminin retorikten öteye geçmediği kısa sürede görüldü. Öyleyse Soylu gitti de ne değişti? Bu sorunun yanıtını, tüm ülkede hak ve yaşam savunucularına karşı girişilen sistematik polis ve jandarma saldırılarında bulabilirsiniz. Zaten “tek adam rejimi”nde şu ya da bu bakanın değişmesinin fazla anlam taşımadığı, daha önceki değişikliklerden biliniyor.

“Gezi” eylemcilerini, FETÖ’cülerin çadır yakarak kışkırttığını söylüyordu AKP sözcüleri. Peki şimdi ormanına sahip çıkan Akbelen köylülerini jandarmayla karşı karşıya getirerek kim kışkırtıyor?

***

HUKUK DARBESİ SÜRÜYOR!

TİP Hatay Milletvekili Av. Can Atalay, Anayasa ve hukuk çiğnerek aylardır içeride rehin tutuluyor. Depremzede Hatay halkının istenci, bir inat uğruna Saray rejimi tarafından çiğneniyor. Seçilmiş bir milletvekilinin yeri cezaevi değil, TBMM’dir. Bu hukuksuzluğa daha fazla göz yumulamaz. Anayasayı açıkça çiğneyenlere karşı tüm siyasal partiler birlikte tavır almalı; demokratik muhalefetin sesi, bu hukuk darbesi karşısında daha gür çıkmalıdır…