15 Nisan 2009 tarihli BirGün’de, Ergenekon davası kapsamında Cumhuriyet mitingleriyle bağlantısı bahane edilerek evi aranan...

15 Nisan 2009 tarihli BirGün’de, Ergenekon davası kapsamında Cumhuriyet mitingleriyle bağlantısı bahane edilerek evi aranan Türkan Saylan hocadan söz eden bir yazı yazmış, Türkiye tarihinin en tuhaf ‘cadı avı’na dönüşen bu sürece ironiyle yaklaşıp davanın nasıl çığırından çıktığını ifade etmeye çalışmıştım. O yazıya bir karşılık geldi; hem de ‘sol’dan, hem de ‘eleştiri’ denemeyecek kadar kör ve sağır bir saldırı...
25 Nisan 2009 tarihiyle Atılım’da imzasız bir yazı olarak yayımlanan “Türkan Saylan Tekkesi” başlıklı saçmalamanın yazıyla ilgili kısmı şöyle: “Kemalist şarlatanlar bir yana, kendine ilerici, sol hatta sosyalist yaftası yapıştıranlar bile Türkan Saylan'a biat etmekte yarışıyor. O bir azize artık. Aleyhinde konuşanlara cehennem yolu gösteriliyor. “Türkan Saylan gibi, fazla değil sadece yüz kişi olsaydı emin olun bambaşka ve muhteşem bir Türkiye'de yaşıyor olurduk” diyor, örneğin Birgün'ün yazarlarından Uğur Kutay. Kendisine ilericilik misyonu biçen, dahası sosyalist olmakla övünen Türk aydınlarından birinin bu yüz kızartıcı sefilliği karşısında donup kalmamak elde değil. Uğur Kutay'ın yalnız olmadığı aşikar. O da, bilimsel akıldan yoksunlaştırılmış tipik “Türk” aydınlarından biri. Bunlar hala Kemalizmi, Türk tipi laikliği ilericilik sayıyor. Laiklik elden gider korkusuyla her türlü kepazeliğe razı oluyor. Böyle olduğu için, örneğin Uğur Kutay, 28 Şubat darbesinden sonra “Kendimi rahatlamış hissettim” diyebiliyor. Yine böyle olduğu için kimileri “baş düşman AKP”ye karşı en kanlı-faşist-işkenceci takımın darbe teşebbüslerine meylediyor.”
Oysa, okuduğunu anlamayan ya da anlamak istemeyen Atılım yazarının kendisine malzeme etmeye çalıştığı “Ergenekon İhbarlarım” başlıklı o yazıyı okuyan aklı başında herkesin açıkça görebileceği gibi, 28 Şubat’tan ve gerçekleştiği dönemin Türkiyesinden bahsederken şeriatçı politikalar ve politikacılarla ilgili hiçbir şey söylemiyor, orduyu laikliğin koruyucusu vs. olarak nitelemiyordum, çünkü zaten ordu kurumu hakkında hiç de öyle fikirlerim yok. Ömrüm boyunca hiçbir darbeyi savunmadığım ve bundan sonra da savunmayacağım gibi, hayatımda bir kere bile “Eyvah, laiklik elden gidiyor!” çığlığı atmadım, çünkü Türkiye’nin hiçbir zaman laik olmadığını düşünüyorum. Sonuçta, hayatının bir dakikasında bile Kemalist olmamış birinin Çiller-Erbakan ortaklığının katiller ve hukuksuzlar sürüsünü destekleyen sözlerini artık duymamaktan hissettiği rahatlamayı ‘şeriata karşı darbe destekçiliği’ olarak algılayan akla çok fazla söylenecek söz yok zaten. Atılım’ın doğru ve dürüst gazetecilik yapabilmesi için önce yazarlarının doğru dürüst okumayı öğrenmesinde fayda olduğu kesin...
Ama bu gazete Türkan Saylan hakkında söylediklerinin ne yenir yutulur tarafı var, ne mantığı ve ne de faşist akitvakit tayfasının söyleminden farkı... “Türkan Saylan'ın evi ve yattığı hastane, Türk tipi laiklerin ve Türk tipi faşistlerin yeni tekkesi oldu. Orayı tavaf edip yüz sürmeyen kınanıyor. İslamın beş şartı gibi bu da laikliğin ve faşistliğin şartı haline getirildi.” şeklinde başlayan saçmalık, saldırmak için söylemiyorum, hakikaten tüm gelişmiş mantıksal dizgeleri ortadan kaldırıp Türkan Saylan’ı Dersim bombacısı Sabiha Gökçen’le ve ‘yüce Türk ırkı’na dair çalışmalarıyla tanınan ünlü ırkçı Afet İnan’la kıyasladıktan sonra hızını alamayıp bir de Muazzez İlmiye Çığ’a yükleniyor. Ve nihayet bu acayip saçmalık, şöyle sona eriyor: “Türkan Saylan ve ekibinin sömürgeciliğe, ırkçılığa, faşizme karşı bir duruşu var mı? O halde nasıl oluyor da bunlar ‘özgürlükçü-ilerici-demokrat’ sayılabiliyor? Açık olan tek şey varsa o da şudur: Türkan Saylan, sermayenin ve faşizmin hizmetindedir. Türk tipi faşizme koltuk değneği olduğunu bir biçimde örten Türk tipi laikliğin bekçisi olmak da onu zerrece ilerici kılmaz. Türkan Saylan, hem Sabancıların-Koçların hem de ordunun göz bebeğidir. Salt bu bile onun niteliğini göstermeye yetmez mi?”
Şimdi, dışarıdan bakan biri anlamayabilir ama, koskoca bir ülkeyi neredeyse tek başına denebilecek çalışma koşullarıyla cüzzam belasından kurtaran, çok sayıda gencin verili kültürel ortamdan sıyrılıp yeni entelektüel ufuklara yol açmasını sağlayan ilerici ve saygın bir biliminsanını konuşuyoruz, ne ilginç değil mi?! Ve kendini ‘solcu’, ‘devrimci’ gibi sıfatlarla tanımlayan bir yayın organı,  tüm mantık kurallarını ve diyalektik düşünce zincirini parçalayarak, aklı kör eden yoğun ve temelsiz bir nefretin karanlık ışığında böyle şeyler yazabiliyor! Yazık yahu, gerçekten çok yazık...
Eh, ülkenin Türkan Saylan adlı birikimini böyle bir kalemde silip atabilen Atılım, hocanın vefatı üzerine internetteki bir haber sitesine kusulmuş şu tür cümleleri de derleyip bir kitap yapar herhalde: “cehennem zebanisi-başörtüsü düşmanlığı yapaıp sonrada kansere yakalanan sonrada zoraki başörtüsü taktı....” “Sayın Türkan Saylan bu tarafta hesaptan kurtuldu öbür tarafta ne yapacak merak ediyorum....” “Onca bayanın hayatını karartınız geleceğini çaldınız. şimdi onların hesabını verme zamanı üniversitelerde sadece bası ortulu diye onca gencimizin okuma hakkını elinden aldınız... inancım gereği sana beddua etmiyorum ama rabbim versin cezanı.......”
Görüyorsunuz ya, biri cahil ve İslamcı, diğeri devrimci ve cahil; sırf şu cahillik ortak paydası sayesinde ikisi de aynı noktada duruyorlar, o noktanın faşizm olduğunu farketmeden...