Dikkatlerden kaçmamıştır. Devrim mi, değil mi tartışmaları sürerken Latin Amerika'nın solcu liderler kuşağı

Dikkatlerden kaçmamıştır. Devrim mi, değil mi tartışmaları sürerken Latin Amerika'nın solcu liderler kuşağı "hür dünya!"nın aksine Arap coğrafyasındaki isyanlar konusunda birer birer bölgedeki liderlerden yana tavır alıyor.

Başta Küba'nın efsanevi lideri Fidel Castro olmak üzere, Venezuela lideri Hugo Chavez'in yanı sıra Sandinist Devrim'in lideri Nikaragua Devlet Başkanı Daniel Ortega da resmen Kaddafi'ye destek çıktı.

Her üç solcu lider de özetle emperyalist güç odaklarının bölge halklarını kışkırttığını ve "hür dünya"nın petrol zengini Libya'yı işgal etmeye niyetlendiğini açıkladı.

Latin liderlerin Kaddafi’nin anti-emperyalist söylemlerinden mi etkilendiği yoksa, Kaddafi’nin ABD ve İngiltere ile olan sorunlu ilişkileri mi bu tavırları almalarında etkili olduğu şu an için meçhul. Ve oldukça da tartışmaya açık.

Meçhul olmayan ise bilumum emperyalist güç odağı ve ülkenin daha önce Irak ve Afganistan üzerinde denenen işgal senaryosunu şimdi de Libya'da uygulama arayışı girmiş olması.

NATO, Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Birliği (AB) gibi küresel emperyalist oluşumlarla ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya gibi ülkeler adım adım işgal stratejisini örmeye başladı. Olası bir saldırının ise eli kulağında.

Senaryo belli. Sivilleri koruma bahanesiyle Libya'ya girmek. Düne kadar 'hür' Batı tarafından el üstünde tutulan, saraylarda köşklerde ağırlanan liderler bir anda despot, halkını katleden katile dönüşüverdi?

Peki neden yıllar yılı emperyalist odaklar tarafından korunup kollanan Arap liderler bir çırpıda gözden çıkarıldılar? Sorunun cevabını George W. Bush döneminin Dışişleri Bakanı Conzalidze Rice'ın 7 Ağustos 2003 tarihinde Washington Post gazetesinde yayınlanan “Transforming The Middle East – Ortadoğu’yu Dönüştürmek” yazısında bulmak pek ala olası.

 Rice yazısında bölgede bulunan 22 devletin rejiminin, sınır ve haritalarının değiştirileceğini anlatıyor! “Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Müşterek Bir Gelecek ve İlerleme İçin Ortaklık İnisiyatifi” başlıklı yazı bugünleri anlamamız açısından önemli nüveler barındırıyor içinde.

Bizim daha ziyade Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) olarak bildiğimiz senaryoyu dünyaya ilk duyuran kişi ise ABD'nin 43. Başkanı George W. Bush...Projenin amacı; petrol zengini Müslüman ülkeleri emperyalist çıkarlar doğrultusunda yeniden biçimlendirmek.

Proje, Batı’da Fas’ın Atlantik kıyılarından, Pakistan’ın kuzeyine, İran'dan Aden Körfezi'nin kıyısındaki Umman ve Yemen’e kadar uzanan bir bölgeyi kapsıyor. Projenin eş başkanı ise bu topraklardan, tanıdık bir isim...

İkinci dünya savaşı sonrasında İngiliz ve Fransız emperyalizminin çizdiği sömürge sınırları bugünkü ihtiyaçları karşılayamıyor. Sınırlar da toplumlar da yeniden dizayn edilecek.

Dizayna ilk olarak Sudan'da başlandı. Ülkenin güneyi ayrıldı, sırada kuzeydeki Darfur bulunuyor. Batı Sahra’nın Fas’tan ayrılmasına ramak kaldı.

Arap coğrafyasında yaşanan isyanlara bir de bu gözle bakmakta yarar var sanırım! Belki de o zaman gerek Fidel’in gerekse de Ortega ve Chavez’in açıklamalarına önyargısız yaklaşırız!

 *********

İsyanların kazananı İran mı?

Arap coğrafyasındaki isyanların kazananı İran mı? Son günlerde birçok Batılı yorumcu bölgede Arap dünyasını sarsan isyan hareketlerinin, bölgedeki güç dengelerini değiştirdiğini İran'ın, Suudi Arabistan’ın cesaretini kıracak bir şekilde güçlendiğini yazıyor.

İsyanların nihai etkisinin ne olacağı konusunda konuşmak için henüz çok erken olsa da, analistler, İran’ın güçlü düşmanları konumunda olan Arap liderlerin koltuklarını kaybetmesinden faydalandığını ve gücünü artırmaya başladığı belirtiyor. Otuz yıl sonra İran savaş gemilerinin Süveyş Kanalı'ndan geçmesi de bu güce yorumlanıyor.

Oldukça iddialı yorumlar fakat yabana atılmaması gerekiyor. Kuzey Afrika'yı bir tarafa bırakırsak Sünni ağırlıklı Arap coğrafyasında isyan edenlerin merkezinde Şiiler yer alıyor.

Bahreyn'den Yemen'e, Umman'dan Suudi Arabistan'a kadar birçok ülkede Şiiler Sünni iktidarlara karşı ayaklanmış durumda.

Bahreyn'de nüfusun yüzde 70'ini Şiiler oluşturuyor ve yönetim bağımsızlıktan bu yana Sünnilerin elinde. Sünni hanedan Şii çoğunluğun neden olduğu ayaklanmaların önüne geçmek için kesenin ağzını açmaya başladı.

Keza Yemen'de de asıl ayaklanan Şiilerdir. Suudi Arabistan ve Umman'da da sokağa taşanlar Şii isyankarlar.

Tüm bu ülkelerdeki Sünni liderler, Şii merkezli isyanının gerisinde İran'ın yattığını ileri sürüyor. Tahran’ın Şii nüfusu istismar ederek bölgesel liderliğe oynadığını belirtiyorlar. İran'ın kendisi de isyana gebe olsa da yaşananlardan bir hayli hoşnut.

Şöyle bir bakarsak Irak ve Lübnan şu an İran’ın nüfuz sahası içinde. Suriye yönetimdeki Şii azınlık nedeniyle İran'ın can dostu, müttefiki. Tahran Afganistan’da da önemli bir oyuncu. Mısır’da kurulacak yeni rejim, İran’ın desteklediği Hamas’a, devrik lider Mübarek rejimi kadar yabancı olmayacak.

İsyanların nasıl bir etki yaratacağı bilinmez fakat sonuç ne olursa olsun kazananın Şii dünyasının merkezi konumundaki İran'ın olduğu yadsınamaz bir gerçeklik.