Geldi yine anayasa mevsimi

Türkiye yine bir anayasa tartışmasına doğru sürükleniyor. Önümüzdeki süreçte yazılı ve görsel medyada bol bol yeni anayasa üzerine yürütülen polemiklere şahit olacağız. Hukukun, adaletin ve bağımsız yargının mumla arandığı ülkede, harıl harıl anayasa teorisi, anayasacılık tarihi konuşulacak.

AKP’nin temel argümanı, Türkiye’nin 12 Eylül’ün vesayetçi anayasasından kurtulması ve sivil-özgürlükçü bir anayasa yapması gerektiği… Erdoğan şöyle diyor: “Dünyada birçok alanda değişimden söz ediliyor. Sosyolojiler, teknolojiler, iklimler ve daha birçok zemin çok hızlı değişiyor. Buna ayak uydurmak için de Türkiye’nin eskinin darbe ruhunu özünde barındıran anayasa metninden kurtulup yenilikçi ve özgürlükçü bir anayasaya kavuşma zamanı gelmiştir.”

Bu sözleri Erdoğan değil de anayasaya saygısından şüphe duyulmayacak bir siyasi söylese sorun olmayabilirdi. Ancak Erdoğan’ın ismi ve anayasa kelimesi arka arkaya telaffuz edilince kulağa tuhaf geliyor. Zira Erdoğan, kendi için imal edilen bir anayasaya bile riayet etmiyor. Türkiye demokrasisindeki büyük sorunların da şahsi iktidarının anayasanın üstünde denetimsiz ve kontrolsüz bir güce ulaşması gerçekliğinden türediğini göremiyor. Daha doğrusu görüyor ama “sivil anayasa”yı, sivil iktidarın istediği her şeyi yapması, “vesayeti” de siyasi erki sınırlayan her türlü hukuki kaide olarak algılıyor.

MUHALEFETİN TUTUMU

Muhalefetin yeni anayasa konusunda nasıl bir tutum alacağı merak konusu. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, önümüzdeki hafta Erdoğan ile bir araya gelecek ve bu görüşmede çok muhtemel ki anayasa da konuşulacak. Özel, yeni anayasa konusunda yaptığı açıklamada, önce Erdoğan’ın mevcut anayasaya uyması gerektiğini belirterek Can Atalay’ın tutsaklığı, AİHM ve AYM kararlarına uyulmaması gibi birtakım hukuksuzlukları sıraladı. Aynı zamanda müzakereye ve diyaloğa da açık olduğu yönünde bir görüntü veren Özel, başta partisinin eski lideri Kılıçdaroğlu olmak üzere bazı kesimlerden eleştiri aldı. Ancak gerek Özel’in siyaset stratejisi gerekse de son demeçlerinden yola çıkılarak söylenebilir ki, CHP Lideri’nin, partisini AKP ile anayasa yapan bir pozisyona getirme ihtimali oldukça zayıf. AKP ve CHP arasında yapılan anayasa görüşmeleri, tarafların kendi taslaklarını birbirlerine aktardığı toplantılardan öteye gitmeyecektir.

DEM Parti’den de yeni anayasayla ilgili mesajlar verildi. Partinin Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Meclis’te yaptığı konuşmada, “İktidar Kürt meselesinde güvenlikçi anlayışa çakılı kaldıkça geçmişteki partiler gibi kaybetmeye mahkûmdur. Gelin yamalı 12 Eylül darbe anayasasını hep birlikte değiştirelim, hep birlikte yeniden inşa edelim” dedi. Bu sözler kimi çevreler tarafından, Kürt hareketinin iktidarla anayasa değiştirmeye istekli olduğu şeklinde yorumlandı. Ancak tek başına Hatimoğulları’nın bu mesajı, DEM Parti’nin anayasa sürecinde AKP’ye destek beyanı olarak ele alınmamalı. Hatimoğulları o sözleriyle partisinin genel olarak anayasa perspektifini ortaya koydu. Anayasanın değişmesini istemek ile anayasayı AKP’yle ortaklaşarak değiştirmek aynı şey değil. Bununla birlikte DEM Parti’nin sürece tamamen kapıyı kapatmayacağı da düşünülebilir. Ancak Kürt hareketi, sürece destekleyici bir noktadan dahil olacaksa (kısmi ya da bütünsel) hükümetten bazı adımlar bekleyecektir. Böylesi uç bir senaryo, Türkiye siyasetinde denklemin değişmesi ve ortaya bugünkünden çok farklı dinamiklerin çıkması anlamına gelecektir.

AKP-MHP blokunun anayasa meselesinde İYİ Parti’den özel bir beklentisi olduğu söylenebilir. Meclis’te toplam 315 vekille temsil edilen iktidar kanadının tek başına anayasayı değiştirme ya da anayasa değişikliğini referanduma götürme şansı bulunmuyor. Anayasa değişikliği için en az üçte iki çoğunluk (400 vekil), referandum için ise en az beşte üç çoğunluk (360) gerekiyor. Cumhur İttifakı, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un oy hakkı olmadığından, anayasa değişikliğini referanduma götürmek için diğer 46 vekilin desteğine ihtiyaç duyuyor. Eğer AKP, İYİ Parti’yi de yanına çekebilirse eksik parçanın yüzde 80’ini tamamlamış olacak. Meclis’te İYİ Parti’den istifa eden 4 bağımsız vekilin bulunduğunu da hatırlatalım. Bu durumda iktidar, Gelecek ve DEVA partilerinden alacağı katkılarla referandum için gereken sayıya ulaşabileceğini düşünüyor.

ERDOĞAN AMACINA ULAŞIR MI?

Anayasa, 22 yıl boyunca AKP iktidarı için işlevsel bir araç oldu. 2010 ve 2017’deki anayasa değişiklikleri, kurumsallaşma yolunda rejimi birer basamak daha yukarıya çıkardı. Erdoğan şimdi de anayasa sürecini bir kaldıraç olarak kullanmak istiyor.

Yeni anayasadan muradı, daralan hegemonyasını tamir ederek siyasette yeniden belirleyici konuma gelmek, iddiasını/amacını kaybeden hareketinin üzerindeki ölü toprağını atmak ve bir kez daha cumhurbaşkanı adayı olmasının önündeki yasal engeli kaldırarak başkanlık rejimiyle eline geçirdiği siyasal gücü pekiştirmek.

Eğer başkanlık sistemini ana hatlarıyla muhafaza eden bir anayasaya, birkaç “yumuşama” adımına aldanarak meşruiyet kazandırılırsa, bu hem parlamenter sistemi savunan CHP, hem “Darbe anayasasından kurtulalım” diyen DEM Parti, hem de bu rejimi değiştirmek amacıyla bir önceki seçimde yan yana gelmiş diğer tüm muhalefet partileri açısından büyük bir çelişki olur.

Milyonlarca insanın geçim sıkıntısı çektiği, genç kuşakların geleceksizleştirildiği, emeklilerin sefalete mahkûm edildiği, sosyal ve ekonomik problemlerin günden güne derinleştiği Türkiye’de acil ihtiyaç, anayasaya uymamayı alışkanlık haline getiren bir siyasi iradenin elinden çıkacak yeni anayasa mıdır? Tüm yetkiyi tek elde toplayan, ülkenin başına gelen birçok musibetin birinci derecede sorumlusu olan başkanlık sisteminin ana akslarına dokunmayan bir anayasa değişikliği, Türkiye’yi gerçekten aradığı demokrasi, özgürlük ve refah ortamına ulaştırabilir mi?

Muhalefet partileri bu sorular üzerine düşünmeli ve doğru cevaplarla memleketin geleceği için net bir siyasi tutum almalı.