Dikenli bitki ve ağaçların özel adını bilmiyorsanız, gördüğünüz her dikenliye "diken" der geçer gidersiniz. Bu Aristo'ya haksızlıktır: Üstad "Hayvan hem insan hem öküzdür; fakat tanımları aynı olmasına rağmen insan ile öküz hayvan ortak adıyla anılmamıştır." der, iki bin beşyüz yıl önce! Bu yazıyı, bir kısmı bayağı dikenli makilerle kaplı bir dağda yazıyorum. Hepsinin adını bilirim, aralarında adı diken olan yok. Çocukluğumda tarla, bağ, bahçe ve ağıl çiti olarak kullanılan karaçalıya diken dendiğini anımsıyorum, hepsi o kadar.

Uzun sözün kısası, diken bir bitki değil, bazı bitkilerin meyvelerini veya tohumlarını korunmak için geliştirdiği bariyerdir. Limonun iyisine ulaşmak istersen onluk çivi gibi dikenlerini aşmak zorundasın. Diken gülde de vardır. Dikenli gülün kokusu dikensizlerden daha etkileyicidir. Narın iyisi dikenli olandır. Dikenli olmasa iğde öyle güzel kokmazdı. Şevketibostan bile dikenlidir. "Gülü seven dikenine katlanır." atasözü, güzelliği koruyanın diken olduğunu anlatır.

Erdoğan'ın insan hakları paketinden, onun insan tanımına uymayanlar için birşey çıkmayacağını sizin gibi ben de bilirim. Fakat payımıza düşen nedir diye şöyle bir baktım. Bu kez nazikti; hain, terörist, adi, cibiliyetsiz, şerefsiz demedi. "Diken" dedi. Zati devletlerine bakılırsa "Dikene su vermek zulüm anlamına gelebiliyor"muş. Biliyor mu bilmem; dikenli bitkiler suyunu kendisi bulur. Dikenli bitkiler, el bebek gül bebek bahçede birinin iltifatına tabi olmadıklarını bilir ve kökünü derinlere salar. Ağustosun ortasında bozkırda dimdik ayakta bir yeşillik görürseniz bilin ki o, sizin suyunuza muhtaç kalmadan hayatta kalan eşek dikenidir.

EVLİLİK İLİŞKİSİ ÖZEL Mİ YOKSA KAMUSAL MI?

Gençleri evlendirip çocuk yapmaya teşvik etmenin insan haklarıyla ilişkisini ancak Erdoğan kurabilirdi. Modern toplum ve devlet, insanların evlenip evlenmeyeceği ile ilgilenmez. Devletin, bireyin özel alanına burnunu soktuğu yerde insan haklarından söz edilemez. Bu çok eskilerde kaldı: Sürü halinde yaşayan ve daha sonra kabileleşen toplulukların, nüfus artışını sağlamak için aldığı ve bir kısmı bugün ayıp sayılan bazı önlemler geliştirdiğini biliyoruz. Antropologlar bunu güvenlik, işgücü gereksinimi, erken ölümün neden olduğu nüfus azalmasının önüne geçmek gibi topluluğun geleceği ile ilgili olduğunu söylüyor. Güvenliğin S-400'lerle sağlandığı, robotların işgücüne katıldığı, iki milyar insanın gıdaya ulaşamadığı bir dünyada nüfusu kabile gereksinimiyle planlamak ancak kendini kabile reisi sanan birinin aklından geçebilir.

İki kişi arasındaki özel ilişkiyi devletleştirmek, onlara hak vermek değil, insan olarak sahip oldukları haklarını ellerinden almaktır. Marx ve Engels, "İki cins arasındaki ilişki, yalnızca ilişkinin taraflarını ilgilendiren ve toplumun karışmayacağı saf özel ilişkidir" der. Bu iki düşünür, yüz elli yıl önce, evliliğin "tıpkı arkadaşlık gibi yasal düzenlemelere konu olmaması" gerektiğini dile getirdiler. Günümüz gençliği Marksist olmadan, Marksizmi tanımadan Marx'ın izini takip ediyor. Erdoğan bunu bilir mi, bilmem. Ama telaşına bakılırsa, gençlerdeki eğilimin komünizmin nüveleri olduğunu o da fark etmiş olmalı.

İŞİN ASLI ŞU

İnsan haklari, adalet, eşitlik, demokrasi hikaye; Erdoğan partisinden kurtulmak istiyor. Çünkü artık partiye ihtiyacı yok. Ayrıca hiçbir zaman kişisel oy oranını yakalamamış olan partisi artık ona yük. Ordusu, polis teşkilatı, istihbaratı, üniversiteleri, bürokrasisi ile devleti kontrol edecek araçların tümü elinde ve her birinin başında güvenilir adamları var. 20 yılı, AKP'ye ve bugüne dek bu partide siyaset yapmış olanlara yıkıp kurtulmak, kendi karizması ile bir-iki dönem daha cumhurbaşkanlığında kalmak istiyor.

12 Eylülcüleri yargılayacak sivil anayasa söylemi, 2010 referandumunda kendine yetecek miktarda kullanışlı aptal bulma hesabıyla ortaya atılmıştı. İnsan hakları açılımı da öyle birşey. Bu kez daha büyüğe, CHP'ye oynuyor.

Gazeteci değilim, kulis bilgisi nereden edinilir bilmem ama güvenilir olduğu kadar bilgi kanalı oldukça güçlü birinden duyduğum kadarıyla Erdoğan'ın anayasa değişikliğinde, ipin ucunu kaçırmayacak kimi yetkileri parlementoya devredilmiş partisiz cumhurbaşkanlığı, başbakanı ve bakanları meclisin belirlemesi olacak. CHP'nin buna itiraz etmeyeceği ve hatta genel hatların Kemal Kılıçdaroğlu ile paylaşıldığı söyleniyor. Bunu anlatan arkadaş, Erdoğan'ın bu haliyle herhangi bir tarihte seçime giremeyeceğini, iktidarda seçimsiz kalmanın kendisi için daha olumsuz sonuçlar doğuracağının farkında olduğunu, bu nedenle CHP genel merkezine bile gidebileceği görüşünde. Siz ne dersiniz bilemem, ama ben bu kadarı da olmaz demedim.