Seçim sonrasında pek çok kişi kendisini yalnız ve umutsuz hissetmiş olabilir, üstelik ülkenin neredeyse yarısıyla yan yana bir mücadelenin içindeyken. Sosyal medyada özellikle gençlere “yalnız değilsiniz, buradayız” mesajları paylaşılıp durdu. Seçim sonrası sokaklardaki kutlama manzaraları, Emin Alper’in ‘Kurak Günler’ filmindeki tekinsizlik hissi veren sahneleri anımsatıyordu bir yandan. Böyle zamanlarda insan hakikatle olan bağını ve o bağla içinde yer aldığı insanlığın merak ve coşkuyla devam eden o büyük hikâyesini hatırlamalı. Bütün bu yaşanılanlar o binlerce yıldır süren hikâyenin içinde sonradan farklı açılardan yorumlanıp hak ettiği değere kavuşacak bir detay. 

SIKI BİR BAĞ

Spinoza, Dost Kitabevi Yayınları tarafından yayımlanan ‘Mektuplar’da, 1665’te Willem van Blyenbergh’e şöyle yazmıştı: “Kendi hesabıma, gücüm dahilinde olmayan bütün şeyler arasında en değer verdiğim şey, hakikati içtenlikle seven kişiler arasında kurulan dostluk bağıdır. Zira inancım odur ki, şu koca dünyada kurulacak hiçbir bağ insana böyle bir sevgi bağı kadar huzur veremez. Bu gibi kişilerin birbirine duyduğu sevgi, her birinin hakikatin bilgisine duyduğu sevgide temellendiğinden, hakikatin bir kez algılandıktan sonraki ikrarı kadar sarsılmazdır. Dahası, gücümüzü aşan şeyler arasında rastlanabilecek en büyük mutluluk kaynağıdır böyle dostluklar, çünkü farklı fikir ve mizaçları sıkı bir bağla birleştirme konusunda hiçbir şey hakikat kadar güçlü olamaz.” Farklı fikir ve mizaçları sıkı bir bağla birleştiren hakikat bizi kurtaracak. 

KURBAN

Yine seçim sonrası yapılan bazı değerlendirmeleri takip ederken, kurban psikolojisinin izlerine rastladım sıkça. Kurban, çaresiz hisseden ve kendine acıyan kişidir. Kendi sorunları için her zaman başkalarını suçlama eğilimindedir. Bütün bu suçlamalar, çaresizlik ve kendine acıma halleri, gücünü zayıflatarak bir kurbana dönüştürür kişiyi. Kurban, her zaman bir kurtarıcıya ihtiyaç duyar. Bazı kişiler de kendilerine bilinçdışı bir biçimde kurtarıcı rolünde bulur, içine doğduğu aile hikâyesinin bir sonucu olarak. Kurtarıcının içinde de bir kurban gizlidir aslında. Kurtarıcı, kurban gibi hissetmemek için kurtarabileceği bir kurban arar ve öyle kişileri kendisine çeker. Pek çok romantik ilişkide bu tarz bir bağa rastlayabiliriz. Erkek ya da kadın, biri kurban, diğeri kurtarıcı. Sıklıkla kurbanlar kurtarıcılarına karşı bir zorbaya da dönüşebilir ya da tersi. Bu tür ilişkilerde hakikat bağı yoktur, kişileri yıkıma götüren bir bağımlılık karşımıza çıkar. Bu yüzden kitlelerin kurtarıcı peşinde koşması, akıl dışı süreçleri de beraberinde getirir.

POLİTİK TOPLUM

Spinoza, kendisine kurban arayan dini ya da ideolojik kurtarıcıların, nasıl neşeli tutkulardan ziyade kederli tutkuları harekete geçirerek kitlelere tuzak kurduklarından bahseder. Bunun için kişilerin kendilerini suçlu hissetmeleri gerekir, suçlu hissetsinler ki dışarıda hep bir suçlu arasınlar, hain, terörist, sapkın… İnsanların bir arada yaşayabilmeleri için ortaklaşabildikleri iyi değerlere, adalete ve sevgiye ihtiyaçları vardır. Bu iyi değerlerin karşısında da korku ve nefret yer alır. Kurtarıcılar kurbanlarına her zaman korkulacak ve nefret edilecek kişileri, grupları işaret eder, bu sayede zorbalık meşrulaşır. Spinoza, kurban ve kurtarıcı yerine erdemli olmayı yüceltir. Erdemli insan, aklın güdümünde yaşar. Erdemsiz, yani güçsüz kişi ise dış etkenler tarafından güdülür, kendi doğasına göre değil de dış dünyanın etkisine göre edilgin bir biçimde yaşar. Birinin ona nasıl yaşaması, hatta nasıl hissetmesi gerektiğini söylemesine ihtiyaç duyar, kurtarıcı ne derse inanır. Spinoza’ya göre ancak herkesin kendisi için yararlı olanı arayabildiği erdemli insanlardan oluşan politik bir toplumda mutlu ve özgür bir yaşam söz konusu olabilir. İnsanlığın o büyük hikâyesinde, gelecekte bir gün o politik toplum da yer alacak.

Not: Babamı bugün yoğun bakıma aldılar. Gazetemizin sıkı bir okuru olduğu için her şeye rağmen yazımı aksatmak istemedim, sanki o da okuyacakmış gibi düşünerek. Çünkü o benim Spinozist anlamda hakikati içtenlikle seven bir dostum. Emekli bir öğretmen olarak okumaktan, ülke için endişelenmekten hiç vazgeçmeyen bir aydın… Fakir Baykurt’un TÖS’ünde yer almış, bedeller ödemiş güzel insan… Cumhuriyet sayesinde bir köy çocuğu olarak okuyup öğretmen olmuş bir değer… Feyzullah Usta…