Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Başka bir ülkede yaşamak; o ülke halkının kültürünü tanımak, psikolojisini ve duyarlıklarını anlamak bakımından çok yararlı oluyor. Kuzey Kıbrıs’a gitmeden önce, orayla ilgili bilgilerim, ortalama bir TC yurttaşı düzeyindeydi. İlk gençliğimde, Özker Yaşın’ın (Kıbrıslı ozanlar Neşe ve Mehmet Yaşın’ın babaları) Varlık dergisindeki yazı ve şiirlerinden anlamaya çalışmıştım Kıbrıs gerçeğini. Zamanla ayırdına vardım ki bunlar hayli milliyetçi metinlerdi. Sonraları Türkiye İşçi Partisi’ne katılınca “Kıbrıs Sorunu”na ilişkin daha gerçekçi bilgiler edindim. Ama yine de uzaktan bilmekle yakından tanımak farklı şeylerdi…

2020 yılı Martında Covid-19 salgını patladığında Kuzey Kıbrıs’taydım. KKTC yönetimi, bu büyük ve ölümcül salgının önüne geçebilmek için çok sıkı önlemler almıştı. Sınırlar kapatılıp uçuşlar durdurulduğundan Kıbrıs’taki zorunlu konukluğum da uzamıştı. Yaklaşık bir buçuk yıl kalmıştım Lefkoşa’da. Bu sürede Kıbrıs’ı ve Ada halkını daha yakından tanıma olanağına kavuştum. Gözlemlerimi, izlenimlerimi, değerlendirmelerimi de zaman zaman BirGün okurlarıyla paylaşmaya çalıştım…

Türkiye’de iken Kıbrıs’la ilgili kimi sözcükleri, bizim yazım kılavuzlarımızda yazıldığı gibi bellemiştim. Sözgelimi başkente “Lefkoşe” der, Namık Kemal’in sürgün edildiği kentin adını Magosa diye yazar, söylerdim. Meğer öyle değilmiş. Kıbrıslı Türkler, başkentlerine “Lefkoşa”, Magosa’ya da “Mağusa” derlermiş… 

“Mağusa” adını, son yıllarda Türkiye’de de çok popüler olan “Mağusa Limanı” türküsünden duymuştur okurlarımız. Tabii, bölünmüş bir ada ülkesi olan Kıbrıs’ın iki bölgesindeki yerleşim yerleri farklı biçimde adlandırılıyor. Örneğin Türklerin Mağusa dediği yere Rumlar Famagusta diyor.

Mağusa’nın bir de “Gazilik” sanı varmış. KKTC Meclisi’nde böyle bir karar alınmamış olsa da Türkiye’nin adaya asker çıkardığı 1974 müdahalesinden sonra “Gazimağusa” diye anılmaya başlamış bu liman kenti. 

Kıbrıslı Türkler, Lefkoşa’ya “Lefkoşe”, Mağusa’ya “Magosa” denmesine kızıyor, tepki gösteriyorlar. Kızdıkları bir başka söz de “Yavru Vatan” söylemi! Diyorlar ki: “Türkiye, yarım yüzyıldır hep ‘yavru’ olarak görüyor bizi. Yahu biz ne zaman büyüyüp kendi ayaklarımız üzerinde duracağız?” 

Yeniden dil konusuna dönersek, kimi sözcüklerin ortak yazımı konusunda Kıbrıslı dostlarımızla görüş alışverişinde bulunmanın yararlı olacağını düşünüyorum. Çünkü “Lefkoşe / Lefkoşa” ikilemine Türkiye basınında da tanık olmaya başladık. Mademki aynı dili konuşuyoruz, Türkçenin Yazım Kılavuzu hazırlanırken Kıbrıs halkının duyarlıkları da dikkate alınmalıdır. İki ülkenin dilbilimcileri zaman zaman görüşüp tartışmalı sözcüklerin yazımı konusunda birlik sağlayabilir. 

AKP iktidarının Kıbrıs’ın içişlerine artan müdahaleleri yüzünden oradaki soydaşlarımızla Türkiye arasında özellikle son dönemde duygusal bir kopuş yaşandığını biliyorum. En azından kültürel konularda işbirliği yapılarak bu kopuşun daha ileri boyutlara taşınması önlenebilir. Tabii, kültürel işbirliğinden muradımız, Kıbrıs’ın şeftalikebabı”nın Türkiye televizyonlarında tanıtımı değil…

Bitirirken size bir tüyo daha vereyim: TDK’nin Güncel Türkçe Sözlük’ünde “Hellim” için, “Kıbrıs’ta yapılan bir tür beyaz peynir” açıklaması yer alıyor. Oysa Karadenizliler hamsiye “balık” denmesini nasıl yadırgarlarsa, Kıbrıslı Türkler de keçi sütünden yapılan Hellim’e “peynir” denmesini pek hoş karşılamazlar! Hatta böyle söyleyenleri Kıbrıs kültürünün yabancısı sayar ve hafiften tiye alırlar! 

Siz siz olun, Kıbrıs’ta Hellim’e sakın “peynir” demeyin!

***

KIBRIS BASININDA DİL YANLIŞLARI

Kıbrıs’la gönül bağımız uzaktan da sürüyor. Orada çok sevgili dostlarım var. Başta Yenidüzen olmak üzere gazeteleri de izlemeye çalışıyorum. Kıbrıs Türk halkının önemli bir kesimi Türkçeyi “Kıbrıs ağzı”yla konuşsa da yazı dilleri ölçünlü Türkçedir. Gazeteler Kuzey Kıbrıs’ta Türkiye Türkçesiyle çıkıyor. 

Kıbrıs basınını izlerken bazen önemli dil yanlışlarıyla karşılaşıyorum. Bugün Yenidüzen gazetesinin bir sayısından birkaç alıntı yaparak oradaki meslektaşların da kulaklarını çınlatalım!

***

-“KKTC Başbakanı Ünal) Üstel, deprem acısının geçmediğini, o yüzden bundan sonra halkın mutlu, refah olması için ellerinden geleni yapacaklarını ifade etti.” (Ertuğrul Senova, “Karanlık İşler”, Yenidüzen, 5 Nisan 2023, s. 4)

(Halkın “refah olması” ne demek? Başbakan herhalde “müreffeh olması” demek istemiştir.)

***

-“Yasaklama kararında, iş itilafı dostane şekilde halledilene kadar yasaklandığı yazıyordu.” (“EL-SEN’in Talebi Ne?”, Yenidüzen, 5 Nisan 2023, s. 5)

(“İtilaf”, anlaşma, uyuşma demektir. Haberin konusu iş uyuşmazlığıyla ilgili olduğuna göre, burada kullanılması gereken sözcük, “ihtilaf” olmalıdır.)

***

-“Derdimiz faturaların artarak devam etmesinin önüne geçmek istiyoruz.” (“EL-SEN’in Talebi Ne?”, Yenidüzen, 5 Nisan 2023, s. 5)

(Doğru anlatım: “Derdimiz, faturaların artarak devam etmesinin önüne geçmektir.)

***

-“CTP milletvekili Fide Kürşat, mecliste yaptığı konuşmada hükümetin gündeminin AKSA ile nikah tazelemek olduğunu söyleyen Kürşat….” (“Hükümet AKSA ile nikâh tazeleme peşinde”, Yenidüzen, 5 Nisan 2023, s. 7)

(Özne, aynı tümcede iki kez kullanılmaz. Ayrıca haber metninde yazım yanlışları da hayli fazla. Doğru tümce şöyle olmalıydı: “CTP milletvekili Fide Kürşat, Meclis’te yaptığı konuşmada, hükümetin gündeminin AKSA ile nikâh tazelemek olduğunu söyledi.”)

***

HAFTANIN NOTU: CEZA VERMEYE DOYMADILAR!

Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın tutuklanmasının ardından RTÜK’ün bu kanala verdiği 7 günlük ekran karartma cezası uygulanmaya başladı. Aynı konuyla ilgili 7 gün yayın durdurma, 5 kez program durdurma, 2 kez de reklam gelirlerinin yüzde 5’i oranında idari para cezası veren RTÜK, bir türlü hız kesmiyor! Saray’ın sansür kurulu, bu ağır yaptırımları yeterli bulmamış olacak ki hafta içinde Tele1’e yeni cezalar kesti! Hem de kanal kapalı ve yayın yönetmeni cezaevindeyken!

Halka gerçekleri aktaran Tele1 ekranının sürekli karartılması, Saray rejiminin “dikensiz gül bahçesi” arayışının göstergesidir. Ama unutulmasın ki ekranları kaplayan o koyu karanlık, gerçekte AKP iktidarının simgesidir ve tarihe de böyle geçecektir!

***

CAN ATALAY’A ÖZGÜRLÜK!

Hatay halkının oylarıyla milletvekili seçilen Av. Can Atalay, siyasal iktidarın “Gezi” düşmanlığı yüzünden inatla içeride tutuluyor. Milletvekillerinin yeri cezaevi değil, TBMM’dir. Bu hukuksuzluğa ortak olan herkes suçludur. Can Atalay ve “Gezi tutukluları” derhal serbest bırakılmalıdır!