Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Gazetelerimizde çok köşeyazarı var. Bu açıdan dünyanın sayılı ülkelerinden biriyiz. Ama okurların seslerini duyurabilecekleri köşeler fazla değil.

BirGün okurlarından sürekli mektup alıyorum. Aralarında yazar kimlikleriyle tanıdıklarımız da var. Bu arkadaşların Türkçeye ilgileri çok sevindirici. Onların yazdıklarını önemsiyor ve elden geldiğince yansıtmaya çalışıyorum. Ama köşemizin alanı sınırlı. Zaman zaman ancak birkaç okur mektubuna yer verebiliyorum. “Dilin Kemiği” bu hafta yine okurların…

∗∗

ÖYKÜNMECİ SÖYLEMLER

“Sayın Aşut, merhaba.

Bir süredir dikkatimi çeken ve beni rahatsız eden bir uygulamadan söz etmek istiyorum. Dilimize yabancı dillerden sözcük girmesine alışığım ama söyleyiş biçiminin (“ifade tarzının”) girmesine ve yaygınlaşmasına henüz alışamadım. Özellikle yabancı film ve dizilerin çevirisinde duyduğum -geçenlerde bir belgeselde bile rastladım- bir söyleyiş biçimi: ‘-Nasıl hissediyorsun?’ -‘Üzgün hissediyorum…’ Benzer başka örnekler: Özgür hissediyorum. Özel hissediyorum. Kötü hissediyorum. Aşağılanmış hissediyorum…

Gündelik konuşmada geçen bir örneğe geçenlerde bir gazete haberinde rastladım: Genç bir oyuncu, ‘Çok değer verdiğim isimlerle aynı seti paylaştığım için çok şanslı hissediyorum’ demiş; ‘kendimi çok şanslı hissediyorum” dememiş. Değinmek istediğim sorun da bu. Kendimi sözcüğü dilimizden yitip gitti sanki. Çünkü İngilizcede yok: I feel lucky (ama Fransızcada var: Je me sens chanceux). Örnekleri uzatmaya gerek yok. Sonuç olarak bu söyleyiş biçimini duyunca kendimi kötü hissediyorum.

Saygılarımla.”

Bekir ONUR /Ankara

(Emekli Öğretim Üyesi)

∗∗

“RASGELE” VE “RASTGELE”

Attila Bey günaydın,

Rasgele’ ile ‘rastgele’ arasındaki farka değindiğiniz yazınız için ilkini ve TDK ile Dil Derneği ayrımına bizi uyandırdığınız için ise ikinci teşekkürü hak ediyorsunuz. Eğitmen ve gazeteci olarak dil konusunda her gün yaşadığım sorunlara tek bir yazı ile önemli oranda açıklık getirmişsiniz, elinize ve aklınıza sağlık.

Frankfurt' tan selamlar.

Ufuk Evlâ BOSTAN / F. Almanya

(Gazeteci ve Sosyal Pedagog)

∗∗

İKİLEMELER

“Sayın Aşut, köşenizin ismini pek beğeniyorum. Dilin kemiği yok sözünü, kemiği olsaydı, yanlış yapmazdı anlamına çekmeyi de hiç doğru bulmuyorum. Dilin güzelliğini oluşturan, kurallar değil midir? Kemiksizlik, kurallara uyulmasa da olur demek midir?

İletimin konu satırına yazdığım  ‘mesela örneğin’ ikilemesi, sevimsiz alışkanlıklarımızdan biri. Benzer sevimsizliklere BirGün'de de rastlamak olası.

31 Aralıkta çıkan bir haberde, hem altbaşlıkta hem yazı içinde yineleniyor böylesi bir sevimsizlik: "koşulsuz şartsız"

Değer verdiğim yazarların, özellikle kitaplarında, hele kitap künyesinde ‘editör’ ve ‘son okuma’ isimleri de geçiyor, kitapta da birden çok yanlışa rastlanıyorsa kime kızılır?

Umarım zamanınızı almadım.

Saygı ve sevgilerimle.”

Ahmet Tarık UZUNKAYA

∗∗

Bazen, "Türkçe kimsenin umrunda değil. Acaba boşa mı kürek çekiyorum?" diye düşündüğüm oluyor. Ama okurlardan böyle geribildirimler alınca, yazdıklarımın pek de boşa girmediğini anlıyorum.

∗∗

HAFTANIN NOTU

Posta Kutusuna Veda!

Elbert Hubbard’ın 1889’da yazdığı "Garcia’ya Mektup" makalesi ünlüdür. Bu makaleye göre, ABD ile İspanya arasında savaş sürerken, Rowan adında bir çavuş, Küba’da’daki direnişçilerin Komutanı General Garcia’ya ABD Başkanı’nın önemli bir mektubunu götürmesi için görevlendirilir. Rowan, dağlarda gizlenen ve yerini bilmediği komutanı bulmak üzere yola çıkar; pek çok engeli aşarak mektubu Garcia’ya ulaştırır. “Garcia’ya gönderilecek mektup” sözü dilimizde de deyimleşmiştir. Olanaksızmış gibi görülen işlerin üstesinden gelinmesi istenirken bu öykü anlatılır…

Bir örnek de bizden:

Nedret Gürcan, 2019’da yitirdiğimiz, adı Dinar’la özdeşleşmiş değerli bir ozanımızdı. 1997 yılında, bir arkadaşı İstanbul’dan mektup göndermiş ona. Ama zarfın üzerine yalnızca “Şair / Dinar” diye yazmış! Ne ad var ne adres! O mektup yine de ulaşmış Nedret Gürcan’a! İnanmayanlar, ozanımızın Benim Sevgili Taşram adlı anı kitabına bakabilir. Orada PTT damgalı zarfın fotoğrafı da var…

Neredeyse 60 yıldır posta kutusu kullanıyordum. Nostaljik bir bağlılıktı bu benim için! Ama Ankara / Yenişehir Postanesi’ndeki posta kutusu aboneliğimi bu yıl sonlandırmak zorunda laldım. Çünkü gönderiler ya yanlış postaneye gidiyor ya da "üç gün içinde alınmadı" gerekçesiyle geri yollanıyordu! Gelen kargoyu postanedeki kutumuza koymak yerine geri göndermek akıl işi miydi? O zaman ben bu posta kutusunu neden kiralıyordum? Böyle saçma bir uygulama olamazdı! Derdimizi anlatamayınca ben de gereğini yaptım ve aboneliğimi bitirdim! O nedenle, değerli dostlarım ve yayıncı arkadaşlarımdan önemli ricamdır: Artık geçersiz olan posta kutusu adresime lütfen bir şey göndermeyin!