Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Türkçe konusunda zaman zaman görüşüme başvuran eğitimci bir arkadaşım şöyle yazmış:

Attila Abi, bir konuda duraksama içindeyim. ‘Türk Sanat Müziği’ diye mi yazılmalı yoksa ‘Türk sanat müziği’ biçiminde mi? Farklı yazımlarla karşılaştım. Doğru yazımın ilki olduğunu düşünüyorum ama kurallar bu konuda ne diyor?”

Arkadaşım kuralı soruyor ama nerede bulacağız onu?

TDK’nin bilgisunar sayfasına küçük ve büyük harflerle ayrı ayrı yazıp sorguluyoruz. “Bu söz Güncel Türkçe Sözlük’te bulunamadı” yanıtı geliyor. Böyle olunca, akıl yürütme yoluyla çözüm üretmemiz gerekiyor.

Arkadaşın sorduğu kavram, müzik alanıyla ilgili özel bir adlandırmadır. Eğer “Divan Edebiyatı”, “Milli Edebiyat”, “Tanzimat Edebiyatı” gibi yazınsal oluşumlar büyük harfle başlıyorsa, “Türk Sanat Müziği” de büyük harfle yazılmalıdır diye düşünüyorum. Çünkü mantıksal çıkarsama bunu gerektiriyor.

Gelin görün ki bu adlandırmanın yalnızca yazım biçimi değil kendisi de sorunluymuş!

* * *

Yazar kimliğiyle de tanıdığımız değerli okurumuz Kaya Çetin, “Türk Sanat Müziği” tanımlamasının kavramsal olarak yanlış olduğu görüşünde. Ona göre doğru tanım, “Divan Musikisi” imiş. Ayrıntılı mektubunda şöyle diyor:

“Sayın Aşut,

Dilci Suat Yakup Baydur, 1951 yılında Nokta dergisinde (Sayı 2) yayımlanan ‘Divan Musikisi’ başlıklı yazısında, ‘Divan Edebiyatı’ söyleminden yola çıkarak, Türk Sanat Musikisi yerine ‘Divan Musikisi’ denilmesini salık veriyor, bilmem siz ne dersiniz?

Bence de sanat musikisi tamlaması Türk dilinin yapım kurallarına uymuyor. Yerine göre resim sanatı, heykel sanatı gibi, ‘müzik sanatı’ da diyebilirsiniz. Ama ‘sanat müziği’ olmaz. Büyük olasılıkla Osmanlıca bir tamlama olarak ‘sanat-ül musiki’ denilmiş ve süreç içinde ‘sanat musikisi’ne evrilmiştir bu söz. Kaldı ki aidiyet eki olarak deyimin başına konulan ‘Türk’ sözcüğü de gerçeği yansıtmıyor. Çünkü o müziğin doğup geliştiği ortam (saray) Türk değil, Osmanlı. Türk Sanat Musikisi (müziği) denilen de sarayın müziği. Türkçe bilen, “Tûti-i mu’cize-gûyem ne desem lâf değil / Çerh ile söyleşemem âyinesi sâf değil” dizelerini anlayabilir mi?

Beste de farklı değil; acemâ şirân, sultânî yegâh, nihavend, neveser, muhayyer, suzîdil, rast, mahur, Hicaz, uşşâk, hüzzâm… örneklerinden hangisi Türkçe?

Türk müziği deyince benim aklıma Yunus Emre, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal, Âşık Veysel, Köroğlu, Dadaloğlu, Hatayi, Nesimi, Kul Himmet, Seyrani, Mahzuni… geliyor.

Atatürk, Arap/ Fars esintileri eşliğinde gelişen saray kalıtı klasikleri Türk değil, ‘Bizans ezgileri’ olarak değerlendirmiş. Yeni Türk devletinin sanatsal kimliği oluşturulurken de alaturka müzik dışarıda bırakılmış; hatta 1934 Kasımında radyo yayınlarından da çıkarılmış. Halk müziği çağdaş besteleme teknikleriyle uygulanıp geliştirilerek kurulan ulus devletle türdeş, ulusal ve çağdaş Türk müziği hedeflenmiş…

1924-1928 yılları arasında müzik eğitimi için Avrupa’daki çeşitli merkezlere gönderilenler arasında Necil Kâzım Akses, Hasan Ferit Alnar, Ulvi Cemal Erkin ve Ahmet Adnan Saygun gibi bildik müzik adamları var. P. Hindemith, E. Zuckmayer ve Béla Bartok da Türkiye’ye çağırılan yabancılar arasında.

Bugün ulaştığımız noktaya bakarsak, Atatürk dönemiyle sınırlı kalan çabalarla birçok alanda görüldüğü gibi müzik alanında da çağdaşlaşma hedeflerini tutturamadığımızı söylemek zorundayız. Kuşku yok ki bu saptamadan yola çıkarak Türk toplumunun çağdaşlaşma hedeflerini ıskaladığını söylemek doğru olmaz. Bu toplumun her türlü engele ve baltalamaya karşın yetiştirdiği İdil Biret, Suna Kan, Leyla Gencer, Fazıl Say ve daha nice değer, yönümüzü ve yolumuzu gösteriyor.

Halk içinde karşılığı olmayan saray müziğine (Baydur’un deyişiyle Divan Müziği) dönersek, her ne kadar bizler (özellikle bizim kuşak) hoşlanmayı sürdürsek de Divan Edebiyatı gibi, zaman içinde yaşamımızdan çıkıp tarihteki yerini alacağını düşünüyorum.

Esenlik diliyorum.”

Sayın Çetin’in görüşleri böyle. “Türk Sanat Müziği” yerine “Divan Müziği” denmesini bakalım müzikbilimciler nasıl karşılayacak…