Bu yazıyı yazmaya başladığım tarihten tam bir yıl önce, 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremler, Türkiye’yi yasa boğdu. Yüzlerce binanın yıkıldığı, on binlerce insanın hayatını kaybettiği ve yaralandığı bu afet, birçok açıdan hatalı müdahale, kibir ve eksikliklerle dolu bir süreçle yönetildi. Tabii ki herhangi bir kamu görevlisinin suçlu bulunamadı. Neredeydi bu suçlular, neredeydi bunca can kaybına göz yummuş, tepkisiz kalmış sorumlular? Kimse yok.

Bugün admin muhalefete gereken cevabı da verdi: "Muhalefet diyor ki ‘1 yıl geçti, ortada bir şey yok.’ Kahramanmaraş burada, zahmet olmazsa buraya bir turistik seyahat yapın."... Diyerek turistik seyahat önerdi.

Çarşambanın gelişi yıllar öncesindeki salılardan belliydi. Her depremden sonra “Gerekeni yapıcaz” diyen ve sadece imar affı, imar barışı, imar kavuştayı, imar cicilemesi gibi inanılmaz ve akılalmaz tedebirlerce yüzlerce şaibeli, ruhsatsız, gayri nizami yapılmış binaların, vatandaşa mezar olmasının yolu açıldı. İmar kısmı önemli. Bakın imar kısmı hep çok önemli. Rezerv alan, veresiye satan.

Toplum genelinde deprem bilinci ve afet eğitimi yetersizdi. Acil durum planları ve tahliye yolları gibi konularda gerekli hazırlıklar yapılmamıştı. Zaten yol filan da kalmamıştı. Düşünsenize ülkenizin en büyük şehrindeki çalışan havalimanının pistlerini ısrarla kıran, üzerlerine millet bahçesi yapan büyük akıl, deprem anında ne yapsındı? Sonuçta çok büyük afetlerde biliyorsunuz iktidarlar birkaç gün paralize olur. Dünyanın her yerinde böyledir. Yardım için yurt dışından gelen arama kurtarma ekipleri bile çaresizliklerini, bir süre sonra ülkeyi üzgün ve işlerini tamamlayamamış olarak terkettiklerinde açıklamışlardı.

İlk 48 saatte arama-kurtarma çalışmaları yetersiz kaldı. Farklı kurumlar arasındaki koordinasyon eksikliği ve iletişim problemleri, arama-kurtarma çalışmalarının gecikmesine neden oldu. Slogan atan 5 öğrenci olsa anında olay mahalline ışınlanıp gelen güvenlik güçleri; garda patlayan bomba sonrası ambulanstan önce gaz atan kuvvetler neredeydi? “Aman asker devreye girmesin, bekamız bekalanır” diye düşünüldüğü için, asker de eli kolu bağlı olanlara tanık olmak zorunda kaldı.

Hal böyle olunca arama-kurtarma çalışmalarına katılacak uzman ekip ve ekipman eksikliği hissedildi. Bu durum, enkaz altında kalan insanların kurtarılma şansını düşürdü. Bir de üstüne üstlük dahice bir kararla, geceleri daha insanlar enkaz altında yaşam mücadelesi verirken camilerden sela okutuldu. Enkaz altında karanlıkta ve soğukta hayata tutunan bir kişi için psikolojik destek dediğin böyle olurdu… Her saniyenin değerli olduğu, sessiz her anın başka bir canın yardım feryadını duymak için kullanılabileceği anları böyle değerlendirmeyi tercih etti bizi yönetenler. Tabii ki kimsenin suçu yok. Deprem olacağını kimse bilmiyordu. Ülke deprem ülkesi değildi, yıllardır bu ülkede hiç deprem olmuyor, hiç can kaybı yaşanmıyordu çünkü. Nereden bilebilirlerdi koskoca adamlar? Koskoca bıyıklı adamlar, koskoca bıyıklı ve sütten çıkmış ak kaşık gibi temiz bir vicdana sahip adamlar? Allah’ın lütfu işte. Bir saniye yoksa kader planı mıydı?

Felaketin sonrası da hayatlar aynı güzellikte devam etti. Depremden etkilenenler için yeterli barınma imkanı sağlanamadı. Çadır kentlerde yaşanan hijyen ve sağlık sorunları da büyük bir problem haline geldi. Hâlâ deprem bölgesinde bit ve salgın hastalık tehlikesi var. Depremden bir yıl sonra bile… Afrika bizi kıskanmasın. Kadınlarımız saçlarını kesiyor bitlenmemek için. İşte bu.

Depremin vurduğu illerde yurttaşlar günlerce çadır beklerken Kızılay’ın, AHBAP ve TEB’e çadır sattığı da ortaya çıktı. Kızılay Başkanı Kınık ise durumun "ahlaki olduğunu" ileri sürdü. Kızılay’ın işi neydi? Kızılay ne demekti? Kızılay, çadırdı. Kızılay ahlaki satıştı. Alakı da sattık bu arada, iyi de oldu. Ne gerek var zaten?

Onca yıldır toplanan deprem vergileri zaten nerede, kim nereden bilsin? Bir bakan “Gereken yerlere gitti” demişti. Bir başkası “Yol yabdık” dedi. Bir başkasının ise diyecek hiçbir şeyi yoktu. Ölüp gitmişti çünkü.

Bir anda ülkesinin en az 50 bin vatandaşının hayatının yok olmasını, hiçbir sorumlu bulamayıp olgunca karşılayan bir yönetim var. İnşaat konusunda dünya lideri olan ülkemizin, depremzedelere vaadi vardı. “319 bini 1 yıl içinde olmak üzere toplam 650 bin yeni konut yaparak depremzede vatandaşlarımıza teslim edeceğiz” denilmişti. Oysa şu anda 46 bin konut kura çekimine hazırmış. Olsun, bekleriz. Gerekirse ya da gerekmezse bir kere daha ölürüz. Nasıl olsa bin kere yaşıyoruz.