Zorunlu din dersi uygulamasına karşı olduğunu açıklayan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni Milli Eğitim tarafından cezalandırıldı.

Zorunlu din dersi uygulamasına karşı olduğunu açıklayan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni Milli Eğitim tarafından cezalandırıldı.

Gaziantep Şahinbey ilçesi Aliye Ömer Battal İlköğretim Okulu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni Beytullah Yayla, Radikal gazetesinin 24 Ekim 2010 tarihinde Berrin Karakaş imzasıyla yayımlanan röportajı nedeniyle “Kınama cezası” ile cezalandırıldı. Ceza, soruşturmayı açan İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından verildi.

Abdullah Yayla, Radikal’de yayımlanan röportajında zorunlu din eğitimi uygulamasını pedagojik açıdan doğru bulmadığını ve bu konuda Avrupa normlarının ölçü alınması gerektiğini dile getirmiş; ders işlerken, çocukların, günümüz koşullarına uygun ihtiyaçlarını, zevklerini ve yaşam koşullarını göz önüne aldığını belirtmişti. Gazete, röportajı “Dindar olmayan din hocası” başlığı ile vermişti.

Öğretmen, suçlamaya karşı verdiği savunmada “kamuoyunda açık ve aleni bir tartışma konusu olan din eğitimi konusundaki görüşlerini” dile getirdiğini, “Eğitim Sen üyesi ve işyeri temsilcisi olarak 4688 Sayılı Kanun’un kendisine böyle bir hak verdiğini” belirtti. Ancak idare öğretmenin savunmasını dikkate almadı.  4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu, sendika temsilcilerine, işyerlerinde üyelerinin işveren veya işyeri ile ilgili sorunlarını dinleme, ilgili yerlere iletme ve sendika ile işveren arasında iletişim sağlama görevini veriyor.

Milli Eğitim Müdürlüğü, verdiği cezayı 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125. Maddesindeki “Yetkili olmadığı halde basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına bilgi veya demeç vermek” hükmüne dayandırdı. Görüşüne başvurduğumuz hukukçular, Kanun’un, mesleğini ilgilendiren konularda kamu görevlilerine açıklama yapma yasağı getirmediğini, ilgili maddede geçen “Yetkili olmadığı halde” ifadesinden idari yetkinin anlaşılması gerektiğini dile getirdiler.

Öğretmenin üyesi olduğu Eğitim Sen Genel Sekreteri Mehmet Bozgeyik ise öğretmenin, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin zorunlu olmasına karşı görüşünden dolayı cezalandırıldığını söyleyerek sorunu Genel Merkez düzeyinde ele alacaklarını ve cezanın iptali için dava açacaklarını belirtti. Bozgeyik tepkisini “Öğretmen, uzmanı ve uygulayıcısı olduğu derslerin müfredatı hakkında yorum yapmayacaksa başka hangi konularda konuşacak?” diyerek belirtti.

Herkes konuşur, öğretmen konuşamaz 

Kamuoyunda ve medyada herkesin açık bir şekilde tartıştığı bir konuda, din eğitiminin birinci derecede taraflarından birinin, aydın biri olarak muhalif görüşlerle bu tartışmaya katılması iktidarı tedirgin etmişe benziyor. Beytullah Yayla’nın Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olması ise işin tuzu biberi.

Beytullah Yayla ile konuştum. Din eğitimini tamamen pedagojinin sınırları içinde ele alıyor; uzmanı olduğu dersin mevcut haliyle çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini bizlerden daha iyi fark etmiş biri. Bundan dolayı dersini Anayasa’nın öngördüğü biçimiyle yani dini, kültür ve ahlak boyutunda işliyor. Din dersini diğer branştaşlarından farklı olarak el almasına karşın, 11 yılık öğretmenlik yaşantısında öğrenci ve öğrenci velilerinden olumsuz bildirim almamış.

Röportaj başka derslerle ilgili olsaydı

Belli ki cezayı verenler bunu “içeriden ihanet” olarak görmüşler. Röportaj, Beden Eğitimi, Matematik gibi bir başka dersle ilgili olsaydı ya da gazetecinin sorularına verdiği yanıtlar din dersini olumlayan içerikte olsaydı soruşturma açılır mıydı? Kuşkunuz olmasın açılmazdı, çünkü diğer derslerle ilgili olarak medyada yer almış öğretmenlere ait çok sayıda yazı ve açıklama var elimde. Buna rağmen hiçbiri hakkında soruşturma açılmamış. Belli ki ilahiyatçı birinin zorunlu din eğitimine karşı çıkması cezalandırılmak istenmiş. 

Din dersi, her zaman iktidarların (siz devletin de diyebilirsiniz) istedikleri insan tipini yaratmanın aracı olarak kullanıldı ve bu alana başkalarının müdahil olması istenmiyor. Beytullah Hoca’nın cezalandırılmasını bu yönüyle değerlendirmek gerekiyor.

Kamu görevlilerinin uzmanlık alanlarıyla ilgili görüş ve düşüncelerini açıklamasının yasaklanması, baskıcı yönetimlere özgü bir uygulama olarak bilinirdi. Görülüyor ki otoriter yönetimlere özgü sandığımız uygulamalar “ileri demokrasi”lerde de varmış!

 
Türkiye halkının yüzde 48’i anadilinde eğitimi destekliyor

Eğitim Sen, anadilinde eğitim tartışmasına ışık tutacak araştırmasını tamamlayarak dün kamuoyuna duyurdu. Eğitimde Anadilinin Kullanımı ve Çiftdilli Eğitim çalışmasının Halkın Tutum ve Görüşleri Taraması ön hazırlık, anket çalışması ve verilerin yorumlanması derken bir yılı aşkın sürede tamamlanmış. Araştırmanın amacı, adından da anlaşılacağı gibi “halkın anadili eğitimi ve anadilde eğitime yönelik tutum ve görüşlerinin” tespit etmek. Sorunu pedagojik çerçevede ele almış olması raporu, anadili tartışmasında yararlanılacak önemli bir çalışma yapıyor.

Genel Başkan Zübeyde Kılıç’ın açıkladığı araştırmanın tasarlanması, anket sorularının hazırlanması ve verilerin yorumlanması Prof. Dr. Adnan Gümüş, Dr. Handan Çağlayan, Doç. Dr. Kemal İnal, Prof. Dr. Serdar Değirmencioğlu, Prof. Dr. Fatma Gök, Prof. Dr. Büşra Ersanlı, Zeri İnanç, Ünal Özmen, Yrd. Doç. Dr. Nesrin Uçarlar, Yrd. Doç. Olgun Akbulut, Yrd. Doç. Dr. Elçin Aktoprak, Dr. Necmiye Alpay, Öğr. Gör. Şerif Derince, Doç. Dr. Hasan Hüseyin Aksoy, Cumhur Bal, Sami Tan, Kadir Yalınkılıç ve Dr. Ahmet Murat Aytaç tarafından yapıldı.

Türkler her alanda avantajlı
 
DPT’nin illerin sosyo-ekonomik durumuna göre oluşturduğu 26 alt bölge dikkate alınarak 17 ve üstü yaş grubundan 781 kişi üzerinde gerçekleştirilmiş araştırmadan çıkan bazı sonuçlar şöyle:

·        Türkçe, kent dili olarak öne çıkarken Kürtçe ve Zazaca ağırlıklı olarak kırsal kesimlerde konuşuluyor.

·        Anadili Kürtçe, Arapça ve Zazaca olan ailelerde hane halkı sayısı ortalama 5 kişi iken bu sayı, Türkçe konuşan ailelerde 3 kişi olarak gözüküyor.

·        Türkçe konuşanlar arasında yükseköğrenim mezunu oranı yüzde 21 iken bu oran diğer dilleri konuşanlar arasında yüzde 6 ile 13 arasında kalıyor.

·        İstihdama katılım, Türkçe konuşan ailelerde yüzde 40 iken diğer dillerde yüzde 30.

·        Güvenceli işlerde çalışma Türkçe konuşan bireylerde yüzde 55, diğerlerinde 28-46

·        Okuma yazma oranı diller dilleri konuşanlar arasında belirgin düşüş gösteriyor.

·        Anadilini anlama ve konuşma yaş gençleştikçe düşüş gösteriyor.

·        Anadilini evde öğrenme, anadilinde okuryazarlığı sağlamıyor.

·        Balkan ve Kafkas kökenli diller diğerlerine göre daha hızlı yok oluyor.

·        “Anadilinde eğitim herkese sağlanması gereken bir hak” sorusuna olumlu yanıt verenler yüzde 48, bu görüşe kesinlikle karşı çıkanlar yüzde 27.7.

Araştırma kadının statüsü, farklı anadillerine sahip birey ve topluluklar arasındaki ilişkiler, halkın Türkçe dışındaki anadillerde eğitime bakışı gibi sosyolojik analizlere ipucu olabilecek veriler de içeriyor.

Genç ve yaşlı nüfus anadilini sahiplenmiyor

Rapor, beklenen sonuçların bir araştırmayla bilimsellik kazanmasına aracılık ettiği gibi kimi ilginç bulgular da içeriyor. Anadilin nedir? sorusuna verilen yanıt bunlardan biri:  Türkçe yüzde 82.3, diğer diller (Kürtçe, Zazaca, Arapça, Lazca, Emenice ve Rumca ile birlikte hemen bütün Kafkas ve Balkan Dilleri ile Farsça ve Süryanice) yüzde 17.7 çıkmış. (Kürtçe: 11.3, Zazaca: 3.2, Arapça: 2.1, Diğer Diller: 1.2.)

Bu sonucun ilginç tarafı yanıtların yaş gruplarına göre dağılımında gözüküyor. Anadilinin Kürtçe ve Zazaca olduğunu söyleyenler yaş gruplarına göre ayrıştırıldığında genç ve yaşlı nüfusun anadilini sahiplenmedeki oranı belirgin biçimde düşüş gösteriyor.