Hafta sonundaki büyük mitinglerde, ne Ankara’da ne İstanbul’da, Erdoğan’dan beklenen müjde gelmedi. Emekliler banka promosyonuyla kaldılar ve iktidarın tamtakır ettiği kasadan kalan günlerde bir tavşan çıkarması da zor.

Son günlerini, bırakın rahatlığı, sefalet koşullarının dibinde yaşamakta bile zorlanan emeklilere ekonomist Cumhurbaşkanı’nın sunduğu çözüm Nasrettin Hoca’dan farklı değil: “Evin önüne çalı ektim. Koyun sürüleri geçerken yünleri takılacak. Ben de toplayıp…

Bağımsızlığı ve Cumhuriyet’i korumak gençliğin birinci göreviydi. Gençler gelecekti ve koşulların zorluğuna aldırmaksızın öne atılıp memleketi kurtaracaklardı. Öyle öğrenmiştik!

Gelin görün ki, demokrasi, cumhuriyet, laiklik, özgürlükler için karalar bağladığımız şu günlerde, yerelden öte anlamıyla geleceğimizi şekillendirecek bir seçime giderken, muhalefette emeklilere sarılmış bir hal var.

İşte o son anda şapkadan çıkarılabilecek tavşan da görülmedi, emeklilere bir müjde verilmedi ya, acaba emekliler iktidara ağır bir ders verir mi?

Yalnızca muhalefet partilerinde değil, sosyal medyanın yankı odalarında kendi seslerini dinleyen görece eğitimli ve tuzu kuru seçmende de umut bu!

Olur mu, olur. Benim baştan beri söylediğim; pek çekiciliği olmayan muhalefetin iktidarın iticiliği yüzünden bu seçimden umulmadık bir hoş sürprizle çıkabileceği. Seçime dair bir öngörüde bulunamadığımı ama iktidar için de muhalefet için de zafer ya da hezimet sayılabilecek bir sonuca şaşırmayacağımı yazdım.

Dünyanın pek çok yerinde durumdan hoşnutsuz kitlelerin yerel ya da ara seçimlerde iktidarı cezalandırarak bir muhalif adaya yöneldiğinin örneği çok. Bizde de bir “Nisan 1” olabilir.

Şunu da not edelim; böylesi “zafer”lerde muhaliflerin bir adım sonra hezimete yol açacak hatası, tepkiyi kendi örgütsel başarısı sayarak devam etmek oluyor.

Seçime 5 gün kala iktidarın kâbusu halkın yüzde 85’inin ekonomiyi “en önemli sorun” görmesi. Mülteciler diyenler yüzde 3’e düşmüş! Sorumluluğu kendi dışında bir yere yıkarak sıyrılabilecek gibi değil. Genel olarak seçmenler de, sandığa, işsizliği mültecilere, ahlaksızlığı laiklere, depremi ahlaksızlara, uyuşturucuyu yabancı mafyaya bağlama kolaycılığıyla gitmeyecek gibi.

Emekliye zam diyenleri, “16 milyon emekli var, şu kadar maaş versek bütçeye bu kadar yük” diyerek tahrikçilik ve provokatörlükle suçlayan iktidar, emekli maaşlarını herkesin yoksulluğunun sorumlusu ilan edemez. Şimdi edemez! Toplumda zaman zaman yükselen “yaşlı düşmanlığı”na da sarılamaz.

Sarılamaz; çünkü birincisi kendi çok yaşlı! İkincisi, yaşlılar (49+ yaşta yüzde 44) ve emeklilerden (yüzde 39) aldığı destek gençlerden aldığı desteğin (18-32 yaşta yüzde 20+) iki katı.

Ancak, muhalefetin “emekli umudu”nu gölgeleyecek şeyler de var. Bir defa, son yıllarda Demirel’in ünlü “Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur!” sözünü boşa çıkaran yeterince seçim gördük. Ekonomik koşulların otomatik olarak siyasal bir bilinç, hatta refleks yaratmadığı artık kavranmış olmalı. Sonra, 16 milyon emeklinin homojen bir grup olmadığını da biliyoruz.

Ne yazık ki, hepimizin yaşamsal gördüğü bir seçime daha, muhalif siyasal yapıların, ev kadını, işçisi, memuru, emeklisi, öğrencisi ile iktidardan şikâyetçi kesimlerle güçlü bağlar kuramadığı koşullarda giriyoruz.

Aslında tam da bu yüzden “Ey Türk emekliliği” diyerek umut arıyoruz. Yine tam bu nedenle, seçim sonuçları ne olursa olsun, 1 Nisan’dan başlayarak sosyal demokratından sosyalistine tüm sol siyasal yapıların tartışması gereken çok şey olacak! Bir de, umarım sosyalistlerin başarı öyküleri yaratacağı birkaç belediye!