Geçen yüzyıl insan -1871’de Paris’te denediği ama 73. gününü göremediği- bir toplum kurmayı denedi. Bu, insanın insanı, hayvanı, doğayı sömürmediği, yıkıma uğratmadığı bir eşitlik projesiydi ve ona Spartaküs’ten beri komünizm deniyordu. Bu toplumda insanın insanla, hayvanla, ağaçlarla eşitliği söz konusuydu ve bilim tüm canlıların hizmetindeydi.

Bu toplumda –tıpkı küçük bir cem odasında kadın erkek ibadet edenlerin bin yıldır suçlanmasına benzer şekilde kadınlar ima edilerek ortaklık kötülendi. Oysa tarlalar, madenler, ormanlar, denizler, okyanuslar, fabrikalar, evlerin tüm insanlara ait olması normal olandı; insan, -birbirinin üstü ve altı olmadığı gibi-, doğanın ve hayvanların da patronu değildi.

Ancak Paris’te 72 gün sürmüş bu deneme, SSCB’de kurulduktan sonra 72 yıl sürdü. İnsan –bu ikinci denemede- bir günü, bir yıla yükseltmişti. Büyük bir başarıydı. Üç kuşak bu toplumu gördü, son ikisi içine doğdu. Ancak dördüncü kuşak ondan vazgeçti, gözlerinin önünde çarçur edilmesine seyirci kaldı, 1871’de –bırak yeryüzünü- gökyüzünü fethe çıkmış insan için şaşırtıcı -ve pek ani- bir son perdeydi bu.

Bu ortaklık denemesi, Vatikan’dan Washington’a, Avrupalı kapitalistlerinden Hitler’e, “batı medeniyeti”ni “kutsal ittifak”ta –bir kere daha- birleştirdi. Avrupa’nın tozunu atan Naziler SSCB’de iki yılda bozkıra saplanıp, sonra geri çekilmeye başlayınca, ABD ve batı hegemonya için, Hitler’e karşı çıkarma yaptılar.

Bir dünya savaşı olan 2. Dünya Savaşı’nın bittiğinin en simgesel göstergesi, Japonya’ya atılan 2 ayrı bomba oldu. Atom bombaları güya Nagazaki ve Hiroşima şehirlerine atılmıştı ve güya amaç Japonların tam teslim olmasıydı, ancak bombalar Moskova’ya atılmıştı, komünizm hedefti.

Ve bu bombalar savaşın sonu değildi (ama hiç kuşkusuz “fizik bilimi”nin sonuydu), Soğuk Savaş’ın başlangıcıydı ama. İlk kez George Orwell kullansa da, bu sözcük, iki yıl sonra Kaliforniya Temsilciler Meclisi’nde Bernard M. Baruch tarafından kullanılacaktı. Soğuk Savaş Başkan Truman’ın, “Sovyet tehdidi”ne (komünizm) karşı ana stratejisiydi (Tolgahan Akdağ, Soğuk Savaş, s. 19-20, Yordam Y.)

***

Bugünlerde sinemalarda gösterilen Oppenheimer filmi, Nolan’ın 2. Dünya Savaşı sırasında olan biteni anlattığı kült filmi ve izlenmeli. Dünyanın yeni patronu ABD’nin bu bombayı Naziler veya Japonlar için değil, SSCB’ye attığını film ortaya koyar. Ve Amerikalıların 2 milyar dolarına mal olan bomba, “tüm savaşları bitirmemiş, birçok başka savaşın işaret fişeği” olmuştur.

Amerikalılar yapımında komünist Oppenheimer başta olmak üzere solcuları kullanmış ve bombayı Naziler’e değil, Japonya’ya –ve SSCB’ye- atmıştı. Bomba yapılır yapılmaz Manhattan Projesi’nde yer alan solcu bilimciler hemen bir köşeye atılmıştı. Kapitalizm için bilim, toplu bir cinayet makinesidir.

Geçen yüzyılın başında kurulan Komünizm, yüzyıl sonunda öldü. SSCB ve Komünizm, atom bombasına, silaha, paraya, teknolojiye, bilgisayara, statüye, sinemaya sahip olan ABD’ye -Soğuk Savaş’ta- yenilmedi sadece, insanın egosuna da yenildi.

Ve bu yüzyılın dünyası ateşler içindedir, doğudan batıya -sel gibi- bir insan göçü sürmektedir, BM’ye göre, küresel ısınma “küresel kaynama çağı”na yerini bırakmıştır; insanlar artık eşit değildir -Türkiye’yi mesela 30 yıldır 5 tane soyguncu esir almıştır-; yangınlar, kentlerde insanların, ormanlarda hayvanların, ağaçların ölümüne yol açmaktadır. Emek örgütsüzdür, işçiler -bir soykırım gibi- iş cinayetlerinde her an ölmektedir; karnını doyurmak artık zordur.

Komünizmli dünyadan -atom bombalı- Soğuk Savaş’a, 1917’den 1989’a, oradan da, “komünizmsiz evren”e işte böyle geldik.