Bir süredir memleketteki tartışmanın merkezinde başlıktaki konu var: Siyasi cinayetler!

Ana muhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu, gitmemek için Erdoğan’ın her şeyi yapacağını ve “siyasi cinayetler kaygısı olduğunu” söyledi ve İYİ Parti’den de genel başkan yardımcısı düzeyinde bir onay geldi ya…

İktidar çevreleri beni hiç şaşırtmayan bir şekilde girdi topa: Böyle bir şeyin asla olamayacağı, bunların FETÖ taktikleri olduğu, bir saldırı olsa bile 15 Temmuz’da görüldüğü gibi hedefinin Erdoğan olacağı, Kılıçdaroğlu’nun gerilim siyasetinden medet umduğu ve hatta muhalefetin bu “siyasi cinayet” söylemi yüzünden PKK, DHKP-C, FETÖ gibi terör örgütlerinin fırsat bu fırsat diyerek toplumsal gerilimi artıracak siyasal cinayetlere girişebilecekleri yazılıp söylenmeye başlandı.

Bu tartışmanın bir adım öncesinde ise, seçimin gelmekte olduğu saptamaları ve her gün bir yenisi yayımlanan, iktidarın sonunun geldiğini söyleyen anketler vardı.

AKP yanlısı araştırma şirketleri bile iktidar blokundaki erimeye işaret ediyor, buna işaret ettikleri için AKP Genel Merkezi’nden fırça yiyor; onların bulguları ‘Erdoğan’ın karşısında kim olsa kazanıyor’ diyen diğer şirketlerin bulgularıyla örtüşüyordu.

Tam da Ankara Garı Katliamı’nın yıldönümü yaklaşırken “siyasi cinayetler”in gündeme getirilmesi, AKP’nin çoğunluğu kaybettiği 7 Haziran 2015 seçimi sonrası yaşananların anımsanması ve anımsatılmasıyla da ilgiliydi. Dönemin başbakanı Davutoğlu’nun; “Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz. Bizi bugün eleştirenler, insan yüzüne çıkamaz”, diyerek ima ettikleriyle ilgiliydi.

7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimleri arasında yaşanan ve Türkiye’yi sarsan o 5 ayın, AKP’yi nasıl tekrar tek başına iktidar yaptığına bir göndermeydi.

Muhalefete dönük; “Bunlar iyi günleriniz”, “Daha neler olacak neler”, “Ülke yönetimine talip olmaktan vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını hatırlatmak istiyoruz”, şeklindeki akıl almaz cümlelerin akıllara düşürdüğü bir kaygıydı siyasi cinayetler.

Yukarıda iktidar çevrelerinin topa girişlerinin beni hiç şaşırtmadığını yazdım ya, 7 Haziran-1 Kasım arası yaşananlarla şimdi Erdoğan’ın ağzından çıkanların onların hiç derdi olmadığını hatırlatıp, burada da savcılığın hamlesinin beni çok şaşırttığını yazayım!

Memlekette savcılıkların bin kez devreye girmesini gerektiren onca mevzu, onca iddia, onca ima oldu ve binlerce ses yükseldi savcıları göreve çağıran… Onları bir tek savcı duymadı da, “siyasi cinayetler” konusunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı inceleme ve araştırma kararı aldı!

Basın Suçları Bürosu’nca yürütülecek soruşturma nereye varır ve kabak bu olasılıktan söz edenlerle bunu yazanların başına mı patlar bilinmez; ama nihayet bir savcılık olduğunu görebilmek de bir şey!

Öte yandan, “siyasi cinayetler” yalnızca AKP’nin iktidar dönemiyle sınırlanabilecek bir konu değil. Türkiye’nin siyasal tarihi bir tür siyasi cinayetler tarihi ve benim neslim de bunların acısını en ağır biçimde yaşadı.

Böylesine ağır bir tartışma yaşanırken, bir daha asla siyasi cinayetlerin konuşulmadığı bir ülke istiyorsak ıskalamamak gereken şeyler var:

İktidar kesin gidiyor anketlerinin rehavetine kapılmamak.

İktidarın gitmesinin ve yerine makyajlı bir yenisinin gelmesinin siyasi cinayetlerin sonu olmayabileceğini düşünmek.

Yalnızca gidene odaklanıp gelecek olana boş vermemek.

Gelenin bir hayal kırıklığı olmaması için sürece olabildiğince güçlü bir sol birliktelikle müdahil olmak.