Sandıklara gitmeye 25 gün kaldı ve ben ilk kez bir seçime ilişkin tahminde bulunamıyorum. Oysa, geçen yerel seçimlerde, CHP’nin pek çok belediye kazanacağını söylemiş ve epey iddia kazanmıştım. Önceki seçimlerde hep bir tahminim olur ve beni dinleyenler de tahminlerimin tam tersinin çıkacağını bilir, asla yanılmazlardı.

Şimdi ise en küçük bir öngörüm yok. Her olasılığa açık sonuçlar benim için tümüyle sürpriz olacak.

Yalnızca şunu söyleyebiliyorum, muhalefette seçmenin kendilerine yönelmesini sağlayacak bir pırıltı yok. Tersine, dağınık, örgütleri moralsiz motivasyonsuz, aday belirleme sürecinde epey hırpalanmış bir muhalefet var.

Kuşkusuz bu bir yerel seçim ve yerelde adayların niteliği sonucu etkileyen önemli bir faktör olacak.

Ancak, bu seçim yerel seçim olmanın çok ötesinde bir anlam taşıyor. Bir anlamda Mayıs 2023 seçiminin devamı gibi. Mevcut Cumhur İttifakı haliyle iktidar kazanırsa, tek adam rejiminin otoriter ve dini niteliği daha da pekişecek, bu doğrultudaki kurumsallaşması tam gaz devam edecek. Tersi ise bu gidişe dur deme umutlarını yeşertecek.

Muhalefet açısından seçime dair umut beslenebilecek damar bu: Seçmenin, partilerin ve adayların kendi aralarındaki hesaplaşmayı boş verip memleketin karşı karşıya olduğu “tehlikenin farkında” olarak oy verebilecek olmaları.

Seçimin yereli aşan niteliği göz önünde bulundurulduğunda, oy verme davranışlarını etkileyebilecek iki dinamikten söz edilebilir:

Birincisi, hiçbir ayırım gözetmeksizin toplumun tüm kesimlerini etkisi altına alan hayat pahalılığı. Başta geniş emekliler kitlesi olmak üzere yaşamı bir mutlu azınlık dışında herkes için çekilmez hale getiren ekonomik sıkıntılar.

İkincisi, daha çok eğitimli ve farklı partilerde olsalar da laiklik ve cumhuriyet değerlerine duyarlı kesimlerin rejime dair endişeleri.

Bu iki dinamikten hareketle seçmenlerin sorumluluğu ne kadar iktidara kesecekleri, tepkilerini oylarına ne kadar yansıtacakları seçim sonuçlarını büyük ölçüde etkileyecek.

Seküler, Kemalist, sosyal demokrat çevrelerin İran Devrimi’nden beri çok dillendirdikleri ve Cumhuriyet gazetesinin 2006’daki reklam kampanyasına sağdan sola yazıyla yansıttığı bir uyarı vardı: “Tehlikenin farkında mısınız?

Sosyal medyanın yankı odalarına bakarsanız hem de nasıl farkındayız!

Dünyaya aynı pencereden bakan insanlar her gün birbirlerini mesaj bombardımanına tutarak; adliyelerde atılan “Şeriat isteriz” sloganlarına, sokaklarda şeriat için yürüyenlere, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fiilen Milli Eğitim Bakanlığı’na dönüşmesine, imamların ve müftülerin okullarda öğretmenlik yapmasına, STK olarak tanımlanan tarikat ve cemaatlerle eğitim protokolleri imzalanmasına, sınıfların ortasına mezar maketleri konularak öğrencilere ağıt yaktırılmasına, öğrencilerin Menemen’de Teğmen Kubilay’ın katlinden sorumlu Şeyh’in türbesine ziyarete götürülmesine “isyan ediyorlar!

“İsyan” laiklik sesleri olarak sadece yankı odalarından yükseliyor… O odalara hapsolan ve ana muhalefetteki “Türkiye’nin kurucu partisi” tarafından da sokaklara taşınıp etkin kılınamayan sesler…

İyi ki hafta sonunda Sol Parti yaşlı genç, kadın erkek binlerce insanın katıldığı yürüyüşlerle Ankara, Mersin, Kırklareli, İstanbul, İzmir, Balıkesir, Muğla, Kocaeli ve Samsun’da “Şeriata, Faşizme Karşı Laikliği Kazanacağız” diyerek yankı odalarına hapsolan laiklik seslerini herkesin duyacağı alanlara taşıdı.

Şunu artık anlamalıyız: yankı odalarına tıkılıp kaldığımız ve “Aydınlık, Özgür, Demokratik Türkiye İçin Birleşelim” çağrılarına kulak tıkadığımız sürece hiçbir seçim istediğimiz sonucu vermeyecek.