'Cihatçılar Arap Baharı’nı kâbusa dönüştürdü'

Radikal İslamcı gruplardaki cihatçı Tunusluların ülkelerine geri dönüşüne Tunus halkı büyük tepki gösteriyor. Bölgeyi yakından takip eden isimlerden Khemili ise cihatçılar yüzünden ‘Arap Baharı’nın kâbusa döndüğünü söylüyor

MELTEM YILMAZ | @meltemmmylmz

Radikal İslamcı terör örgütlerine en fazla militan veren Tunus; Devlet Başkanı Beci Caid Essebsi’nin, “yetkililer cihatçıların geri dönüşlerini engelleyemiyor” açıklamasından sonra, geçen hafta sokağa döküldü. Sivil toplum örgütlerinin çağrısıyla, parlamento binası önünde toplanan 500 bin Tunuslu, radikal İslamcı örgüt mensuplarının ülkeye geri dönmesini protesto etti.

Birleşmiş Milletler’in tahminlerine göre halihazırda uluslararası İslamcı terör örgütleri safında savaşan yaklaşık 5 bin Tunuslu var. Dahası, ülkenin toplam nüfusuyla kıyaslandığında, yabancı terör örgütlerine üye olanlar en çok Tunus kökenli. Şimdi de, söz konusu cihatçıların çoğunun ülkeye geri dönme istemesine, Tunuslular tepki gösteriyor.


Ali Khemili

Bu anlamda Tunus, Müslüman coğrafyaya örnek oluşturabilecek bir tavır sergiliyor. Biz de bu konuyu, Tunuslu düşünce kuruluşu “Tunusian Community”nin sorumlusu Ali Khemili ile konuştuk. Khemili, Tunus’un direncini şöyle anlatıyor:

“Çoğu Tunuslu bu olayı şöyle görmektedir: ilk olarak, Cihatçıların Tunus’a dönüşü; IŞİD’e, askeriyenin boy ölçüşemeyeceği bir yeni alan teslim etmek demektir. İkinci olarak, bu, Tunus halkının (veya hükümetinin) teröristleri Suriye’ye, Irak’a veya Libya’ya Tunus bayrağı için savaşmaya yolladığı bir durum değildir. Üçüncü ve en önemlisi, bunlar cihatçılığı yabancı politika için bilfiil araç olarak kullanan bazı ülkeler tarafından kiralanan, finanse edilen ve lojistik olarak desteklenen paralı askerlerdir. Dördüncü olarak, Tunus, bu problemi kendi başına halledecek finansal ve askeri kaynaklara sahip değildir ve açıkçası insanlar hem devlete hem de hukuk sistemine olan güvenlerini kaybetmişlerdir.”

Tunus için Arap Baharı’nın Arap Kabusu anlamına geldiğini ifade eden Khemili, ‘kısmi konuşma özgürlüğü’ haricinde, “Arap Baharı” aslında Tunuslular için “Arap Kâbusu”ydu. Tunuslular’da, 23 yıl boyunca Mafya tarzı bir diktatörlükle yönetilmiş olmanın yıpranmışlığının ardından iş başına gelen yönetimin sorunları çözmek yerine cihatçıların önünü açtığı, ekonomiyi yönetemediği inancı var” diye konuşuyor.

Khemili, Türkiye’ye ilişkin şu ifadeleri kullanıyor:
“Acı gerçek şudur ki dünyada terör saldırılarından etkilenmeyen hiçbir ülke yoktur ama Türkiye IŞİD’ın yabancı savaşçılarının ve destekçilerinin Suriye’ye geçmesine izin verdiği sürece bir hedef değildi. Günümüzde çoğu Tunuslu, Tunuslu teröristlerin Suriye’ye kendi ülkesi üzerinden geçişini kolaylaştırdığı için Erdoğan hükümetini pek de hoş karşılamamaktadır.”

Zafere dönüşemeyen bahar
»“Arap Baharı”nın, İslamcılar açısından zafere dönüşmediği bir ülke Tunus. Diğer yandan ülke dışındaki cihatçı örgütlere en çok katılım da Tunus’tan. Bu çelişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında, 2010’un sonları ve 2011’in başındaki olaylar İslamcıları iktidara getirdi: Eski rejimin yıkılması ve Tunus’un Fransa’dan bağımsızlığını kazanmasından sonraki 55 yıl boyunca yönetimde olan tek partinin kapatılması ile oluşan gerçek bir boşluk vardı. Bundan dolayı, Eylül 2011 seçimleri sırasında, Müslüman Kardeşler kökenli Nahda’nın karşısındaki rakipler hepsi yeni kurulmuş amatör “küçük partiler”di. Dolayısıyla, İslamcılar Tunus’u 2012’den 2014’e kadar yönetti ve bu zaman içerisinde Nahda hükümeti terörle suçlanan ve Afganistan’da savaşmış Selefiler’in de dahil olduğu tüm politik suçlulara af uygulaması getirdi. Bu süre zarfı içerisinde, Tunus’taki Chaambi dağlarında terörist eğitim kampları kuruldu, politik suikastlar oldu, genç işsiz Tunuslular ülke genelinde çoğalan Selefi camileri içerisinde radikalleştiler ve bu radikalleşen gençler (Türkiye üzerinden) Suriye’ye kaçırıldı. Bunların hepsi Nahda’nın gözetimi altındaydı ve İslamcılar 2014’teki seçimleri kaybettiğinde ipleri elinde tuttuğu söylenen Birlik Hükümeti’ni (Unity Government) de buna dahil etti.

Cihatçılara büyük tepki
»Tunus’ta 500 bin kişi sokaklara dökülerek başta IŞİD olmak üzere cihatçı gruplara katılıp, savaş bölgelerinde çatışan Tunusluların ülkeye geri dönmelerine tepki gösterdi. Bu tepki, İslam coğrafyasında nasıl bir etki yaratır, nasıl bir örnek oluşturur?

Tunusluların, Tunus cihatçılarının dönüşü hakkında ne düşündüklerini anlamak için Tunus’un terörle deneyimini gözden geçirmeliyiz. Terör 1980’lerde başlamış olup, 2011’den sonra sıklaşmış ve şiddetlenmiştir. Ayrıca Tunuslular, “Cezayirli Taliban” savaşçıların 1990’larda (Afganistan’dan dönünce) komşuları Cezayir’e ne yaptıklarını hala hatırlıyor. Tunuslular 300 mil boyuna sınır komşuları olan Libya’da olanlardan da haberdardırlar. Ayrıca, IŞİD savaşçılarının ne yapmak istediklerine dair net ve yüksek sesle söylediklerini de ciddiye alırlar.

Kasım 2016’nın sonunda Tunus’a sunulan “Marshall Planı” tarzında bir yardım paketi karşılığında Tunus 2020 uluslararası konferansında Cihatçıların gelişine izin verildiği söylentileri dolanıyor. Halk bu konuyla ilgili düşüncesini belli etse de devletin başka seçeneğinin olmadığını ve ülkede Suriye’deki savaş bölgesinden kaçan çok sayıdaki cihatçı için gerekli sayıda ıslahevi olmadığını da bilmektedir. Tunuslular bu durumun Suriye’de olanlara benzer durumlara neden olacağını ve ülkeyi, bazılarının ara ara söylediği gibi, “Tunistan” olarak adlandırılan bir yere dönüştüreceğini düşünmektedir!

Şimdi “pişmanlık” ve “affetme”ye gelelim. Bunların cihatçılık ideolojisi ve kullandıkları terör yöntemi düşünüldüğünde tartışma konusu olamaz. Tunus bağımsız bir ülkedir ve parlamento tarafında geçirilen anti-terör yasasını uygulayacaktır.

»Peki Tunus halkı için “cihatçılar”, bugün ne anlama geliyor?
Sadece Tunus’u cihatçılara “ev sahipliği” yapmakla sorumlu tutmak yerine, tüm uluslararası çevre bununla yüz yüze gelmelidir. Çoğu Tunuslu bu olayı şöyle görmektedir: ilk olarak, Cihatçıların Tunus’a dönüşü IŞİD’e, askeriyenin boy ölçüşemeyeceği bir yeni alan teslim etmek demektir. İkinci olarak, bu, Tunus halkının (veya hükümetinin) cihatçıları Suriye’ye, Irak’a veya Libya’ya Tunus bayrağı için savaşmaya yolladığı bir durum değildir. Üçüncü ve en önemlisi, bunlar Cihatçılığı yabancı politika için bilfiil araç olarak kullanan, bazı ülkeler tarafından kiralanan, finanse edilen ve lojistik olarak desteklenen paralı askerlerdir. Dördüncü olarak, Tunus, bu problemi kendi başına halledecek finansal ve askeri kaynaklara sahip değildir ve açıkçası insanlar hem devlete hem de hukuk sistemine olan güvenlerini kaybetmişlerdir.

Arap Baharı denilen süreç...
»Arap Baharı’ndan bugüne, Tunus’ta günlük yaşamda, temel olarak nelerin değiştiğini gözlemliyorsunuz? Öte yandan ülkede çok güçlü bir emek hareketi olması, ülkenin Arap Baharı sonrası günlük yaşamını nasıl etkiledi?

“İfade özgürlüğü” haricinde, “Arap Baharı” aslında Tunuslular için “Arap Kâbusu”ydu. Tunuslular’da, 23 yıl boyunca Mafya tarzı bir diktatörlükle yönetilmiş olmanın yıpranmışlığının ardından, ‘devrim sonrası’ yönetimin, terörü engelleyemediği ekonomik açıdan fırsatçılık yaptığı ve emekçilere ciddi baskılar uyguladığı inancı hakim. Eğitim alanı için yalnızca şu kadarını söyleyebilirim; 2012’de okul bırakma oranında geçmiş yıllara göre yüzde 30’luk bir artış oldu. Araştırmacılar bunda eğitimciler, yöneticiler ve duyarsız ebeveynler de dahil olmak üzere başka suçlu etkenler olduğunu düşünmektedirler. Sağlık alanında, problem bölgesel uyumsuzluktadır: büyük şehirlere ulaşım bir sorundur ve kaliteli bakım hizmetlerinin maliyeti yüksektir.

Sorunuzun diğer kısmına gelirsek. Tunus İşçi Birliği (The Tunisian Labor Union), İslamcıların aksine, 2011’deki ayaklanmanın organizasyonuna yardım etti ve 2013 Tunus politik krizinin çözümünde önemli rol oynadı. Fakat, Birliğin genel grev çağrılarının sıklığı ülkenin genel sektör borcunun son 5 yıl içerisinde %40’tan %52’ye çıkmasına neden oldu. Üstelik bu grevlerin insanların çalışma etiğini zedelediği de dikkate alınmalıdır.

***

Tunus, AKP’yi hoş karşılamıyor

»Türkiye’yi son dönemde kan gölüne çeviren radikal İslamcı terör olaylarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Tunus’tan nasıl gözlemleniyor Türkiye?
Acı gerçek şudur ki dünyada terör saldırılarından etkilenmeyen hiçbir ülke yoktur ama Türkiye İŞİD’ın yabancı savaşçılarının ve destekçilerinin Suriye’ye geçmesine izin verdiği sürece bir hedef değildi. Eylül 2014’te Amerika liderliğindeki koalisyona katılımından sonra, Türkiye’nin İŞİD’in vahşi saldırılarına daha fazla hedef olacağı beklenen ve bilinen bir durumdu.

Tunuslular Türkiye’yi nasıl görmektedirler? Tunus-Türkiye ilişkileri çok eskilere dayanır. uzanmaktadır. Aslında, Tunus 1574 yılında Osmanlı imparatorluğunun egemenliğine girmiş ve 1956 yılında Fransa’dan bağımsızlığını ilan edene kadar Beylik Hanedanlığı tarafından yönetilmiştir. Hatta eski çağlara bile dönebiliriz: ölümünden 12 yıl önce, efsanevi Kartacalı Komutan, Hannibal, MÖ 283’teki ölümüne kadar inzivaya çekilmek için Ephesos’u (günümüzün Türkiye’sini) seçmiştir. 1960’ların ortasında, Türk hükümeti “Strateji’nin Babası” onuruna Gebze’de gömülü olduğu yere bir mozole yaptırmıştır.

Ne var ki, günümüzde çoğu Tunuslu, Tunuslu teröristlerin Suriye’ye kendi ülkesi üzerinden geçişini kolaylaştırdığı için Erdoğan hükümetini pek de hoş karşılamamakta.

Günün Manşetleri için tıklayın