İlaç tedavisi ile psikoterapi birbirinin alternatifi değil

Uzmanlar, ruhsal sorunların/hastalıkların tedavisinde ‘ilaç verenler’ ve ‘vermeyenler’ şeklindeki bir ayrımın bilimsel olmadığını belirtiyor. Bu tür yapay ayrımların neoliberal sağlık politikalarından bağımsız değerlendirilemeyeceğini vurguluyorlar.

Ruhsal sorunların/hastalıkların tedavisinde “ilaç verenler” ve “vermeyenler” gibi bir ayrım oldukça yaygın. Psikoterapi ve ilaç tedavisi, birbirinin alternatifi olarak görülebiliyor. Peki gündelik dile de yerleşen bu ayrımın nedeni ne? Bu tür bir sınıflandırma toplumun ruh sağlığını, ruhsal tedavi süreçlerini nasıl etkiliyor? Yazı dizimizin altıncı gününde bu konuya mercek tuttuk.

TÜRKİYE PSİKİYATRİ DERNEĞİ MERKEZ YÖNETİM KURULU: RUHSAL TEDAVİDE BÜTÜNCÜL YAKLAŞIM ESAS

Bu sözde sınıflandırma, belki geçmişte kişilerin kime ve nereye gitmelerin gerektiğini somutlaştırmak amacıyla daha çok psikiyatrist ve psikolog ayrımı için yapılmış ise de bu sınıflandırmanın bugün geçerliliği bulunmuyor. Çağdaş anlayış, bireyi biyo-psiko-sosyal açıdan ele almak olduğu için olgunun yönetimi, öncelikle doğru değerlendirme-tanı ve tanıya uygun bütüncül yaklaşımla uygun ilaç ve psikososyal müdahalelerle iyileşmesini ya da işlevselliğini sağlamaktır. Zaten ilaç gerekliyse bunu sadece hekim olduğu için psikiyatristler (ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanları) önerebilir.
Bu ayrımda biraz da ilaç karşıtı bir vurgu da var maalesef. Oysa psikiyatristler sadece ilaç öneren hekimler değildir. Olgunun ihtiyacına göre gerektiğinde danışmanlık yapan, gerektiğinde psikoterapi yapan, gerektiğinde klinik psikolog, psikolog, hemşire, sosyal hizmet uzmanı gibi ekip üyeleriyle birlikte diğer psikososyal müdahaleleri yapan ruh sağlığı meslek mensubudur. Burada önemli olan bireyin sorunu/hastalığı ne ve bilimsel olarak yapılan değerlendirmede kişiye zarar vermeden iyileştirecek ya da sorununu çözecek uygulama ne olmalı? Basit bir sorunda sadece danışmanlık ya da kısa psikoeğitim yeterli olabilirken bir hastalıkta birden fazla -psikoeğitim, psikoterapi, ilaç tedavisi, iş-uğraş terapisi gibi- tedavi müdahalesi gerekebilir. Türkiye Psikiyatri Derneği koruyucu, önleyici, tedavi edici tüm ruh sağlığı hizmetlerinin sadece psikiyatristler tarafından verilemeyeceğinin farkındadır. Ancak bunu, alanında yetkin olmayan kişilere hızlıca yetki vermek ya da sağlıkla ilgili böyle bir alanın sınırlarını belirsizleştirmekle çözmek kolaycılıktır. Bunun ruhsal desteğe, tedaviye gereksinim duyan kişilerin aleyhine olacağını görmek zor değil.

PROF. DR. MUSTAFA SERCAN: KUŞKUSUZ YAPAY BİR AYRIM, İYİ NİYETLİ DEĞİL

Kuşkusuz böyle bir ayrım yapay. Birincisi; gereksinim bakımından kimin neye gereksinimi olduğu başlangıçta değil, tanıdan sonra sorulması gereken bir soru. İkincisi; hekim gerekirse ilaç önerir ama her hastaya ilaç önermez ve daha önemlisi gerektiğinde hem ilaç hem de psikoterapi önerebilir. Üçüncüsü psikoterapi kavramının ilk tanımlayıcı ve uygulayıcıları hekimlerdir. Günümüzde de bir ruh hekimi (psikiyatr) eğitimini aldığı psikoterapinin uygulayıcısıdır. Ne var ki ilaç veren- vermeyen ayrımının kullanımına bakılarak iyi niyetli olmadığını, zararlı olma potansiyeli olduğunu da söylemeliyim.

TÜRK PSİKOLOGLAR DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ PSK. ERCAN BAŞAL: BİLİMSELLİKTEN UZAK BİR YAKLAŞIM

Ruhsal sorunların/hastalıkların tedavisinde bu şekilde bir ayrımı bilimsel bulmuyoruz. İlaçla tedavilerin ve psikoterapilerin birbirlerinin alternatifi olarak görülmesini bilimsellikten uzak bir görüş olarak değerlendiriyoruz. Ruhsal sorunların/hastalıkların tanı ve tanıya ve kişiye uygun tedavi yönteminin belirlenmesine yürürlükteki yasal mevzuat doğrultusunda yetkilendirilmiş mesleki yeterliliğe sahip uzman karar vermelidir. İlaç tedavisine hekim karar verebilir. Hekimler dışında diğer ruh sağlığı alanında hizmet veren meslek mensuplarının ilaç tedavisi uygulama yetkisi zaten söz konusu değildir. Evet, “ilaç karşıtlığı” ve “aşı karşıtlığı” olarak da ortaya çıkan bir tutumla karşılaşıyoruz. Bunda ilaç endüstrisinin bilinen problemlerinin yanı sıra bilimsel düşünceye ve moderniteye mesafeli politik akımların etkinliklerini artırmasının da rolü olabilir. Doğal olanın zararsız ve etkili olduğunun daha fazla düşünülmesi, son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de Şifacılık, Geleneksel, Alternatif, Tamamlayıcı Tıp (GATT) denilen uygulamalarda büyük bir artışı beraberinde getiriyor.

PSİKİYATRİST PROF. DR. YANKI YAZGAN: BİLİMSEL YAKLAŞIM HASTANIN İHTİYACINI GÖZETİR

Psikolojik yöntemlerle beyin işleyişinde değişiklikler yaratabileceğiniz gibi ilaç gibi biyolojik yöntemlerle psikolojik değişiklikler yaratabilirsiniz, bunlar da ruhsal bozukluklarda iyileşmeyi sağlayacak şekilde kullanılabilir.
Bu ayrım yapay bir ayrım. Ruh sağlığı sorununu yaşayanın ihtiyaçlarını gözetmeyen, tedaviyi üstlenenin becerisinin olup olmamasına göre şekillenen bir ayrım. Oysa bilimsel araştırmalar neyi ortaya koyar? Hangi durumlarda ilaç tedavilerinin, hangi durumlarda psikoterapilerin ve hangi durumlarda her ikisinin bileşiminin tercih edilmesi gerektiğini… O meslektaşımızın neyi becerdiğinden ziyade hastanın neye ihtiyacı olduğunu… Psikiyatrın kritik rolü, ilaç tedavisi ya da psikoterapi seçeneklerinden hangisinin ve nasıl bir sırayla uygun olacağını belirlemekte. Şu gerçeği de görelim; kamu hastanelerinde bir gün içinde onlarca hastaya poliklinik hizmeti veren psikiyatrın ilaç tedavisi uygulamaları dışındaki becerilerini kullanma fırsatı sınırlı kalıyor. Sağlık sisteminin mali ve idari işleyişinin ABD ya da İngiltere gibi ülkelerde psikoterapilerin 6-8 seansla sınırlı olmasını getirdiği gibi… Kişilerin kendi kendilerine uygulayacakları web tabanlı terapiler ya da appler, kişisel gelişim kitapları ya da dayanışma grupları gibi seçenekler böyle ortaya çıkabiliyor. Bazıları etkili ve bilimsel denetime açık, bazıları biraz daha spekülatif.

Ruh sağlığı alanında kafa karıştıran, tedavi kavramını sulandıran bakış açılarını neoliberal muhafazakâr siyasi değişime paralel görüyorum. Rahatsızlık yaratan ruhsal durumun değişimi olasılığına değil, duruma katlanmaya odaklanan “pozitif” yaklaşımlar, mutlu olmayı bireysel bir beceri ve terapileri de bunu sağlama aracı olarak konumlandırıp topluma benimsettiler. Oysa ruh sağlığı açısından baktığımızda kaynaklarda öncelik nerede olmalıdır? “Daha da” mutlu (keyifli) olmak isteyenler değil. Ruhsal olarak acı ve sıkıntı çeken, bu acı ve sıkıntının bireyin kontrolü dışındaki belirleyicilerle kuvvetli ilişkisi olduğu durumlar önceliklendirilmelidir. Ruhsal acının dindirilmesi, bunun kişiye zarar verilmeden yapılması görevini hatırlamak, kozmetik uygulamaların ötesinde bir zeminde tartışmaları yürütmek ruh sağlığı alanındaki tüm paydaşlara düşen bir görev.

PROF. DR. EJDER YILDIRIM: SAĞLIK SİSTEMİNİN SIKIŞMASIYLA DA İLİŞKİLİ

Elbette bilimsel değil. Bu durum ruhsal tedavi kavramının dejenere olması ile ilgili olduğu kadar psikiyatri hizmetlerindeki sıkışmayla da ilgili. Türkiye’de sağlık hizmetlerindeki yaygınlık ve dolayısıyla yoğunluğa bağlı olarak kamu hastanelerinde hasta başına düşen sürelerin kabul edilemeyecek sınıra dayanması, ruhsal sorun ile başvuran olgularda psikoterapi yapılmasını neredeyse imkânsız hale getiriyor. Psikiyatri de bu azalan muayene sürelerinden en olumsuz etkilenen branşlardan biri. Psikoterapi eğitimleri, psikiyatri uzmanlık eğitiminin zorunlu bir süreci. Psikoterapiden uzaklaşma eğitimin kalitesini de etkilese de son zamanlarda psikoterapiye olan ilgi artmış durumda. Ülkemizde psikiyatri alanında Bakırköy ve Erenköy gibi psikiyatri eğitim kurumlarındaki psikoterapi eğitim merkezleri, bazı üniversiteler ve Türkiye Psikiyatri Derneği farkındalığı sağlıyor, eğitim ihtiyacını kısmen karşılıyor. Sonuç olarak ruh sağlığı, sağlığın en fazla korunması gereken alanlarından biri. Ruh sağlığı yasa tasarısı, temelde ruh sağlığı hizmeti alanın önceliği ve haklarımı savunan ve tanımlayan bir çaba ile bu alandaki temel meslek derneklerinin ortak girişimi ile oluşturulmuş bir metin. Yasalaşma süreci tamamlanana kadar insanlarımız ruh sağlığına ilişkin tedavilerin uzmanlık gerektiren bir tıp alanı olduğu bilinciyle psikiyatri, psikiyatri hemşireliği ve klinik psikoloji başta olmak üzere bu alandaki temel meslek derneklerinin kurumsal açıklama ve tanımlamalarına kıymet vererek hareket etmeliler.

PROF. DR. ŞAHİKA YÜKSEL: GERÇEKÇİ OLMAYAN YÖNTEMLER PAZARLANIYOR

Tedavide ilaç veren ve vermeyenler diye bir ayrımı uzman belirlemez. Bir ruh sağlığı profesyoneli belli sorunlarla gelen kişiyi dinler, değerlendirir. Bir tanı koyar ve o kişiye uygun olan tedavi yöntemini önerir. Bu ilaç veya psikoterapi veya ikisi birden olabilir. İlk değerlendiren ruh sağlığı uzmanı o kişiye uygun olacak psikoterapi yöntemini bilmiyorsa kişiyi gideceği adreslere–kaynaklara yönlendirir.

Bu ayrımın nedenlerinden biri şu: Kişi hızlı bir çözüm arıyor. Gerçekçi olmayan beklentileri var. Kendisi yorulmadan, karar mekanizmalarına katılmadan bir çözüm bulmak istiyor. Ruhsal sorunlarla ilgili olarak psikoterapi önerildiğinde kişi önce kendi yaşantısını birlikte gözden geçirmek durumunda ve bu zor olayları, yaşamdaki taze veya eski zorlukları yeniden hatırlamak durumunda. Bu zor gelebiliyor ve ‘Ben bunları hatırlamak ve konuşmak istemiyorum, siz acele etki edecek bir çözüm getirin’ diye düşünüyor. Bu anlaşılabilir bir istek ama çok kez gerçekçi değil. Bu yöntemlerin çok iyi pazarlandığını görüyorum. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki zengin olacağım diye kişiler “Çiftlik Bank”a elindekini avcundakini verebiliyor. Alanlar, sadece eğitimsiz bir grup değil.

SOSYAL HİZMET UZMANLARI DERNEĞİ YÖN. KURULU ÜYESİ FATMA TOKMAK YÜKSEL: ARZ-TALEP BOYUTU İLE KURULAN PİYASACI İLİŞKİ DİNAMİĞİ MEVCUT

Disiplinler arası bir alan olması dolaysıyla ruh sağlığı alanında “ilaç veren- vermeyen” şeklinde bir ayrımın bilimsel olup olmadığından söz etmek doğru olmayacaktır. Ruhsal hastalıkların sağaltımı hastalıktan hastalığa, bireyden bireye farklılık gösterir. Tedavinin bireye yönelik ve bütüncül şekilde (tıbbi, psikolojik ve sosyal) değerlendirilerek planlanması ve yapılandırılması gerekir. Bazı durumlarda ilaç kullanımı gerekirken bazen de ilaç tedavisi olmaksızın psikososyal müdahaleler tedaviyi şekillendirir.

Ruh sağlığı alanındaki her meslek ve disiplinin lisans eğitimi bilimsel bir teorik zemine ve uygulamaya dayanır. Günümüzde, kamusal sağlık anlayışının neoliberal uygulamalarla birlikte değişmesi sonucu, sağlık sorunlarının kaynaklarına ve koruyucu önleyici faaliyetlerine yönelik ilgi gittikçe azalmış durumda. Kişiler daha çok kendi sağlık durumlarından kendileri sorumlu tutuluyor ve yaşanılan bir sağlık sorunu karşısında hızlıca tedavi hizmetine ve dolayısıyla ilaca ulaşması teşvik ediliyor. Arz talep boyutuyla kurulan bu piyasacı ilişki dinamiğinde, insanların karşılaştıkları herhangi bir sağlık sorununun karşısında akla ilk gelen, haliyle hızlıca sonuç alınacağı düşünülen ilaç talebi oluyor. İlaç talebinin günlük yaşamın doğal bir parçası haline gelmesi, tedavi pratiğinde hekim için de zorlayıcı bir konu. Bu konunun ekonomik ve politik içerikli nedenlerden fenomenolojik bir olgu hale geldiği düşünülüyor.

YARIN: Sizden gelen katkılar...

* Tartışmanın yazı dizisi ile sınırlı kalmaması için açık foruma dönüştürmek, ruh sağlığı alanında hizmet verenleri bu tartışmaya katkı yapmak üzere davet ediyoruz. Konuyla ilgili görüşlerinizi pinaryuksek@birgun.net adresine e-posta olarak gönderebilirsiniz.

Günün Manşetleri için tıklayın
Çok Okunanlar
Halk iradesi barikat tanımadı Diyanet’ten Audi A8 itirafı Meteoroloji'den 34 il için sarı kodlu uyarı: Gök gürültülü sağanak bekleniyor Cem Küçük köşeyi döndü İSKİ'den açıklama: İstanbul'da barajların doluluk oranında son durum